16 Aralık 2012 Pazar

SİLİVRİ'DE HUKUKSUZLUĞA TEPKİ-İSTANBUL BAROSU'NUN AÇIKLMASI




Kamuoyunu yıllarca meşgul eden ve terör örgütü olduğu iddia edilen ‘Ergenekon’la ilgili davada savcının ‘esas hakkındaki mütalaasını’okuyacağı 13 Aralık 2012 Perşembe günü mahkemenin tutumu büyük bir tepki yarattı.

Başlangıcından bu yana çeşitli hukuksuzlukların yaşandığı, usul hatalarının yapıldığı ve bu yüzden de kamuoyunda çok tartışılan bir dava haline gelen Ergenekon Davası’nın bir önceki duruşmasında savcının Esas hakkındaki Mütalaasını vereceğini bildirmesi davanın sonuna yaklaşıldığının ifadesi olmuş ve bu nedenle duruşma 13 Aralık 2012 Perşembe günü saat 10.00’a ertelenmişti.

Bazı siyasal parti temsilcileri, milletvekilleri, Türkiye Barolar Birliği, başta İstanbul ve Ankara Baroları olmak üzere çeşitli illerin baroları, yazarlar, sanatçılar, gazeteci ve sivil toplum örgütleri temsilcileri ve binlerce vatandaş adaletsizliklere ve hukuksuzluklara tepki göstermek amacıyla 13 Aralık’ta Silivri’nin yolunu tuttular. Yolların kesilmesi üzerine Trakya’nın dondurucu soğuğuna aldırmadan iki kilometrelik yolu yürüyerek yargılamanın yapıldığı Silivri Cezaevi Yerleşkesinin önüne geldiler. Burada jandarma engeliyle karşılaştılar. Vatandaşların içeri girmelerini engellemek ve püskürtmek amacıyla, cop, biber gazı ve tazyikli su kullanıldı. Miting havasına dönüşen destek eyleminde vatandaşlar ellerinde taşıdıkları pankartlar, bayraklar ve sanıkların fotoğraflarıyla çeşitli sloganlar atarak hava kararıncaya kadar gösteri yaptılar.

Duruşma başladığında, savcının Esas Hakkındaki Mütalaasını okuması beklentisi gerçekleşmedi. Mahkemenin davayla birleştirilen 22. İddianamenin okunacağını bildirmesi savunma avukatlarını ayağa kaldırdı. Avukatlar, bu birleştirmeden haberleri olmadığını, bu konuda savunmanın görüşünün alınmadığını, itiraz süresine uyulmadığını belirterek mahkemeden söz hakkı istediler. Avukatlara söz hakkı verilmemesi mahkeme salonunu karıştırdı. Mahkemenin bu kararına izleyicilerin de tepki göstermesi üzerine, dinleyiciler salon dışına atıldı. Birleştirmenin mümkün olmadığı konusundaki ısrarlarını sürdüren avukatlar da üzerlerine robocop gönderilerek zorla dışarı çıkarılmak istendi. Tartışmalar ve tepkilerin gün boyu devam etmesi üzerine duruşmaya dört kez ara verildi.

Duruşmayı izleyen milletvekilleri, sanatçılar ve sanık avukatları adına, verilen aralarda çeşitli basın açıklamaları yapıldı. Sanık avukatları adına üç avukatın yaptığı açıklamada, birleştirilen dava ile ilgili sözlü taleplerinin reddedildiği, yasayla kaldırılan özel yetkili mahkemelerde, söz konusu yasanın çıktığı tarihten itibaren açılmış davalara bakamayacağı ve yetkili olmadıkları bir davanın iddianamesinin okunamayacağı, mahkemenin hukuka aykırı bir uygulamayı daha kayda geçirdiği vurgulandı.

İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin Özbek, duruşma boyunca özel yayın yapan Ulusal Kanala yaptığı açıklamada, 22 İddianameli 65’i tutuklu 289 sanıklı ve beş buçuk yıldır devam eden Ergenekon davası ile 1923’te kurulmuş Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi davasının görüldüğünü söyledi. Her yaştan insanın dava nedeniyle Silivri’ye gelmesini Türk Ulusunun kolektif vicdanının harekete geçmesi olarak değerlendirdiğini belirten Özbek, “Bu davaların siyasal niteliği hukuki niteliğinin önüne geçmiştir. Bu türden davalarla yargı üzerinden yeni Türkiye, değiştirilen Türkiye, tamamen emperyalizmin emrine verilmiş bir Türkiye arzu edilmektedir: Bunu yargı silahıyla, hukuk silahıyla gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar” dedi.

Otoritesi, gücü, makamı ne olursa olsun hiç kimsenin yargı üzerinde bir etkisinin olmaması, yargıçların da tamamen dava dosyasındaki maddi delillere dayanarak hüküm vermesi gerektiğini kaydeden Özbek, millet adına yargılama yapanların kamuoyunun duyarlılığını da dikkate almaları gerektiğini savundu.

 
Tekelci sermayenin oluşturduğu televizyonlarda, diğer medya organlarında senelerdir bu davalarla ilgili kampanyalar yürütüldüğünü, ekranlarda ve gazetelerde bu tür davaların hükümlerinin çok daha önceden verilmiş bulunduğunu belirten Hüseyin Özbek, bu iddiaların sahiplerinin tarih önünde sorumluluktan kurtulamayacaklarını bildirdi.

Türkiye’de yüzün üzerinde hukuk fakültesi bulunduğu ve bu fakültelerin görülmekte olan davalara ilişkin hukuki durum hakkında objektif bir duruş sergileyemedikleri ve iyi bir sınav veremediklerinin altını çizen Özbek, konuşmasını şöyle tamamladı: “İstanbul Barosu başından beri hukuku savunmaktadır. Hukuksal duyarlılığını sürdürmektedir. Ülkenin kuruluş değerleri ile yargı bağımsızlığı konusunda, hukukun politikaya alet edilmemesi konusundaki duyarlı tavrını bundan sonra da sürdürecektir. Kısacası İstanbul Barosu her zaman hukukun yanındadır, hakkın yanındadır, adalet istemektedir, adil yargılanma istemektedir. Ülkenin kuruluş değerlerine saygı istemektedir, ülkenin kuruluş değerlerine sahip çıkmada,, kuruluş sistematiğinin korunmasında ve yaşatılmasında İstanbul Barosu her zaman taraftır ve  ısrarlıdır. İstanbul Barosunun tarafı Atatürk’ün tarafıdır, Cumhuriyetin tarafıdır, 29 Ekim 1923 felsefesidir.”

15 Aralık 2012 Cumartesi

HUKUKİ YORUM OBJEKTİFİNDEN SİLİVRİ GÖRÜNTÜLERİ













Hukuki Yorum olarak gündemde olan Ergenekon davasındaki gelişme ve görüntüleri sizlerle paylaşmak istedik.13 Aralık perşembe günü verilmesi beklenen esas hakkındaki mütalaa kararı verilemezken duruşma 17 Aralık pazartesi gününe ertelendi. Yüz binler tarihi dava  için Silivri'ye akın ettiler.Yurdun dört bir yanından   tarihi dava'ya tanıklık etmek için gelenler vardı.Çok sıkı güvenlik önlemlerine rağmen vatandaşlar barikat engelini aştılar. Bu tepkiler nedeni ile esas hakkında mütalaa kararı okunamadı.
HABER: HUKUKİ YORUM
Not: Resimleri büyük görmek için üzerine tıklayınız.

12 Aralık 2012 Çarşamba

GÜNCEL HUKUK'TA BU AY



  • Taksim Meydanı Değişiminde Dayatma Anlayışı / Prof. Dr. Köksal Bayraktar
  • Arabuluculuk Kanunu Geçti, ya Şimdi? / Dr. İdil Elveriş - Av. Ferda Paksoy
  • Ölme Hakkı / Doç. Dr. Ozan Erözden
  • Edebiyat ve Hukuk / Ölümsüz Şarkı / Victor Jara
  • Açık Tartışma: Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru Hakkı
  • Prof. Dr. Osman Doğru, Ar. Gör. Tolga Şirin, Fikret İlkiz
  • Kirlenen Ruhlar Nilgün Kurtoğlu
  • Uluslararası Uygulama Sorunları ile ''Islahçı Hakları''
  • Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz
  • Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurullarının Yeniden Yapılandırılması / Av. Dr. iur. Yiğit Okur
  • Heybet ve Adalet / Av. Nahit Oralbi
  • Av.Hüsamettin Nişancı ile Söyleşi: Bir Daha Dünyaya Gelirsem Yine Bu Mesleği Seçerim / Rita Ender-Begüm Baki
  • Uluslararası Hukuk, Ölüm Cezası ve Türkiye / Prof. Dr. Rona Aybay
  • Ölüm Cezası Kaldırılmıştır, Artık Konuşmayın Bile / Fikret İlkiz
  • Tutuklu Avukatlar İçin Buradayız / Begüm Baki
  • Av. Hüseyin Derin Yarsuvat'ın Ardından / Av. Taner Serim, Zeynep Yarsuvat, K. Münir Hamamcıoğlu
  • bknz: http://www.guncelhukuk.com.tr/dergi/00465/
  • 4 Aralık 2012 Salı

    AKADEMİSYENLİK


    Hukuki yorum olarak, sitemizde her ay bir hukukçunun yazısına yer vermek ve bu yazıları size ulaştırmak istedik.İletişime geçtiğimiz bir takım akademisyenler oldu.Ancak kendilerinden olumlu ya da olumsuz hiçbir yanıt alamadık. İstedik ki, sitemize akademisyenler destek olsun yazılarıyla...
    Sonuç: enteresan! Uğraşmak istememe, belkide onlara göre yapılan bu iş gereksiz ya da boşa bir çabadır. Eğer cidden bu şekilde düşünülüyorsa durum vahim...Bu konuda yine de şansımızı zorlayacağız bakalım kimler bize yazılarıyla destek çıkacak kimler çıkmayacak hep birlikte göreceğiz. Akademik çalışma yapmak, araştırmalarda bulunmak, makale yazmak değil midir araştırma görevlisinin görevi?Adı üzerinde ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ! Ya da sadece üniversitede öğretim görevlisinin dediklerini mi yapmaktır görevi? Sınav kağıtlarını mı okumaktır? Bu kadar dar mı vizyonu ? Günümüz şartlarında akademisyen olmak hiç kolay değil bunun bilincindeyiz elbette ama gelinen bu noktada çabalayan, araştıran, eleştiren, yazan, akademik faaliyetlerde bulunan akademisyen bulmak zor...

    22 Kasım 2012 Perşembe

    Modern Dolandırıcılık



    Bilişim suçları günümüzde yabana atılmaması gereken bir mesele...Bazı hackerler bilgisayarınıza öyle bir virüs bulaştırıyor ki bu virüsten kurtulmak oldukça güç hale geliyor. Yaşanılan bir hadiseden yola çıkmak gerekirse, Hesapta İnterpol (Uluslararası Polis Teşkilatı) olarak bilinen bir kurumun adı kullanılarak aniden resminiz çekiliyor ve ekranda bir kenarda resminiz öbür kenarda interpol başlığı altında yabancı dille yazılmış" suç işlediniz!" yazısı... Şu kadar parayı şu hesaba yatırmanız gerekmektedir aksi takdirde hapis cezası olarak 2 ile 8 yıl arasında cezalandırılacaksınız. Böyle bir dolandırıcılık türü...Hadi ben hukukçuyum kolay kolay kanmam bu tuzağa ama peki o anki psikolojik durumla resmini ekranda gören kişi ya ciddiye alıp o parayı hesaba yatırırsa? Durum vahim...
    Sanırım teknoloji geliştikçe çağ atlanılmakla kalınmıyor, işlenilmekte olan suçlarda  bu teknolojiye ayak uyduruyor.Bahsi geçen durum bunun bir ispatıdır.
    Bu durumla karşılaşanların bu tarz uyarılara itibar etmemesi gerekir.Unutmayalım ki kişi suç işlemiş olsa bile savunması alınmadan cezalandırılmaz.

    20 Kasım 2012 Salı

    İDAM MAHKÛMUNUN SON GÜNÜ

    SİNEM SAÇKAN

    Bir toplum yaşatıcı olduğu kadar öldürücü de olabilir…”

    Fransız yazar Victor Hugo’nun yazdığı en önemli eserlerinden birisidir: “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü”.
    Şimdiye kadar yazmış olduğu eserlerinin arasında en kısa ama en etkileyici olanıdır. Hümanist olan Victor Hugo’nun bu yapıtı, suçlu dediğimiz insana uzaktan bakmak yerine, bu insanın hayatına girmemizi sağlıyor, onun da bir insan olduğunu fark ettiriyor.
    Victor, bu eserini 26 yaşında iken yazmış, idamların tiyatro gösterisi gibi halkın önünde eğlence tarzında yapılmasından çok etkilenmiş ve idam cezasının karşıtı olarak “İdam Mahkûmunun Son Günü”nü kaleme almıştır.
    Kitapta, idam cezasına çarptırılmış olan karakterin, hissettikleri, yaşadıkları, düşünüp de yaşayamayacağı durumları (karaktere ne düşünüyorsun diye soru sorulduğunda verdiği yanıt bir daha düşünemeyeceğimi düşünüyorum şeklinde olmuştur.), acıları, ızdırapları, sönmüş, yitip gitmiş umutlarını, çok sevdiği kızı Marie’yi, İnfaza gidilen sonsuz yolculuğu etkileyici bir şekilde anlatılmış.
    Karakter o kadar çaresizlik içerisindedir ki, merhamet edilmeyi bekler. Hayatının bağışlanmasını ister. Hatta başka cezalara razı olduğunu belirtir. Anılan durum kitapta şu cümleler ile tasvir edilmiştir:
    Ah Tanrım! Acı bana! Belki bana merhamet ederler. Kralın benimle bir sorunu yok. Avukatımı çağırın! Kürek cezasını tercih ediyorum. Beş yıl kürek cezasına razıyım- ya da yirmi yıl- ya da ömür boyu demire vurulmaya. Ama lütfen hayatımı bağışlasınlar!”
    Bir insanın öleceğini bilerek yaşaması, aldığı nefesin belki de ilk defa farkına varması ve kendisiyle hesaplaşması sanıldığı kadar kolay olmasa gerekir:
    “Saat biri çeyrek geçiyor. İşte şu anda hissettiklerim: Şiddetli baş ağrısı. Buz gibi böbrekler, ateşler içinde bir alın. Her kalktığımda ya da öne doğru eğildiğimde, beynimde dalgalanan ve beynimin kafatasıma vurup duran bir sıvı gibi hissediyor gibi oluyorum. Gözlerim dumanlı bir yerdeymişim gibi yanıyor. Dirseklerim acıyor. İki saat kırk beş dakika daha, sonra iyileşmiş olacağım.”
    İşlenmiş olan bir suç ve bunun karşılığında verilen bir ceza… Suç işleyenin toplumdan tasfiye edilmesi, yani idamına karar verilmesi… En temel hak dediğimiz “yaşama hakkının” elinden alınması… Geri dönüşü olmayan verilebilecek en ağır ceza: İdam!
    Hâkimlerden sonra bizler de onları düşüncelerimizle yargılarken, hiç düşünmüş müydük; acaba ne hissediyorlardı, hücrelerinde yalnız kaldıkları zaman kafalarına hangi düşünceler üşüşüyordu?
    “Beni endişelendiren zavallı yaşlı annem değil, o altmış dört yaşında, bu darbeyle ölür. Karım da beni endişelendirmiyor, zaten onun da sağlığı iyi değil, o da ölür. Ama kızım, evladım, şu an gülen,  oynayan, şarkı söyleyen, hiçbir şey düşünmeyen zavallı küçük marie’m, bana acı veren o!”
    Normal bir insanın hissettikleri duygular değil tüm bu anlatılanlar. Öleceği gün ve saati bilen bir idam mahkûmunun hissettikleridir. İşte, bu kitap bize olaylara tek yönlü değil iki yönlü bakılması gerektiğini öğretiyor. Her şeyden önce kitap, insanın bir insan olduğunu dile getiriyor…Tanıkhukuk.com sitesinde bu yazı yayınlanmıştır

    19 Kasım 2012 Pazartesi

    Günün Sözü

    "Hukuk, bir kültürdür; isteyen bu kültürü alır, istemeyen almak zorunda kalır..."

    Sinem Saçkan

    16 Kasım 2012 Cuma

    Bülent Tanör'ü Anma Günü


    Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi 28 Kasım 2012 Çarşamba günü Prof.Dr. Bülent Tanör anısına Türkiye’nin Temel Sorunları adıyla bir sempozyum düzenliyor. Üniversite’nin Ortaköy’deki kampüsünde Aydın Doğan Salonu’nda gerçekleşecek sempozyum 9.45′te başlayıp 16.00′ya kadar sürecek.
    Açılış konuşmasını GSÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu’nun yapacağı sempozyumda sırasıyla Prof.Dr. Oktay Uygun, Prof.Dr. Naz Çavuşoğlu, Prof.Dr. Korkut Kanadoğlu, Yard.Doç.Dr. Zeynep Oya Usal, Prof.Dr. Bertil Emrah Oder, Doç.Dr. Şule Özsoy, Doç.Dr. Ekrem Ali Akartürk ve Yard.Doç.Dr. Burak Çelik konuşma yapacak.(Kaynak: anayasagundemi)

    14 Kasım 2012 Çarşamba

    Değişen Hukukta Bilirkişilik

    Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odasınca düzenlenen “Değişen Hukukta Bilirkişilik” konulu Sempozyum 16-17 Kasım 2012 günleri Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezinde yapılacak.

    Beş oturum halinde düzenlenen Sempozyumda, açılış konuşmalarından sonra tematik bir sunuş gerçekleştirilecek. Sempozyumda, siyasetçiler, bilim insanları, meslek odaları temsilcileri ve yerel yönetim temsilcileri konuşacak.

    Sempozyumun, ‘Avukat ve Bilirkişiler Gözüyle Değişim´ konulu dördüncü oturumda İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. İsmail Altay da bir bildiri sunacak.

    30 Ekim 2012 Salı

    YENİ ANAYASAYA NE OLDU ?

    10 madde üzerinde uzlaşılırken diğer maddeler yeniden görüşülmek üzere parantez içinde ve kırmızı kalemle yazıldı.
     

    Yeni anayasa yazımı çalışmalarına 19 Ekim 2011 tarihinde başlayan Anayasa Uzlaşma Komisyonu, çalışma takviminin tamamlanmasına iki ay kaldı. Komisyon Temel Hak ve Özgürlükler bölümünden 45 madde yazdı. Ancak bu maddelerin sadece 10'unda tam uzlaşmaya varabildi. Diğer 35 maddeye ise en az bir parti itiraz etti. Bu nedenle maddeler yeniden görüşülmek üzere parantez içinde ve kırımızı yazıldı.
    UZLAŞI ÇEREZ MADDELERDE
    Yazımı tamalanan Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde uzlaşılan 10 madde, 4 partinin de ortak görüşte olduğu konular. Bu maddeler toplumun ortak hassasiyetleri olan hayat hakkı, işkence ve kötü muameleye yasağı, zorla çalıştırma ve angarya yasağı, özel hayatın ve aile hayatının gizliliği, kişisel verilerin korunması, sağlık hakkı, konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti, seyahat hürriyeti ve çocuk hakları.
    VATANDAŞLIK MADDESİ KIPKIRMIZI
    Komisyonun en çok tartıştığı konu vatandaşlık oldu. 4 parti de ayrı ayrı tekliflerle gelince madde tamamen kırmızı yazıldı. AK Parti devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul edilmesini istedi. CHP, Türk vatandaşlığının dil, din, ırk, cinsiyet, etnik köken, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplere bağlı olmaksızın herkesin eşitlik temelinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması anlamına geldiğini belirtti. MHP, "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" ifadesini kullanırken, BDP ise "Türkiye vatandaşlığının kazanılmasında, kullanılmasında ve kaybedilmesinde dil, din, ırk, etnik köken, kültür, cinsiyet, cinsel yönelim ve benzeri farklılıklar gözetilmez. Vatandaşlığa ilişkin esaslar kanunla düzenlenir" tanımını yaptı.
    ANADİLDE UZLAŞI YOK
    Komisyonun çok tartıştığı ve uzlaşmaya varamadığı bir diğer konu ise anadilde eğitim. BDP anadilde eğitim hakkı isterken, MHP buna kesin bir şekilde karşı çıktı ve eğitim dilinin Türkçe olmasında ısrar etti. CHP, konuya biraz daha yumuşak yaklaştı. Eğitim dilinin Türkçe olmasını ancak isteyenin anadilini öğrenme hakkına sahip olmasını önerdi. AK Parti ise eğitim dilinin anayasal bir sorun olmadığını ve kanunlarla düzenlenebileceğini belirtti.
    Komisyon 'siyasi parti hürriyeti' maddesinde de uzlaşamadı. Parti kapatmanın zorlaşmasını isteyen AK Parti, "şiddeti destekleyen odak" olması halini istisna tuttu. Kapatma kararının TBMM'nin 5'te 3 çoğunlukla vereceği onaya bağlı olmasını teklif etti. CHP laiklik vurgusu yaparken, MHP siyasi partilerin terörü teşvik edemeyeceği hükmünün yer almasını istedi. BDP'nin önerisinde ise siyasi partilerin anayasal düzeni yıkmayı amaç edinemeyeceği hükmü yer aldı.  
    Din ve vicdan özgürlüğü böldü 

    Hassas maddelerin birde 'din ve vicdan özgürlüğü' maddesi. AK Parti kimsenin inancının gereklerini yerine getirdiği için kınanamayacağı, suçlanamayacağı ve farklı muameleye tabi tutulamayacağının açık bir dille anayasada yer almasını istedi. CHP devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramayacağının açıkça belirtilmesini istedi. AK Parti ve MHP bu maddeye karşı çıkarken, BDP ise, ibadetin sadece 'başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlandırılabileceği' görüşünü savundu. Madde uzlaşı olmayınca her partinin görüşü şeklinde kırmızı yazıldı.
    10 bölümden oluşacak 

    Toplam 10 bölümden meydana gelecek yeni anayasada yer alacak bölümler şunlar: “Temel hak ve özgürlükler; yasama, yürütme, idare ve kamu hizmetleri, yargı, mali ekonomik ve sosyal hükümler, başlangıç, genel hükümler ve temel ilkeler, diğer hükümler ve geçici hükümler.”
    2013’e sarkacağı kesin
    İlk bölümü tamamlayan komisyon tatil bitimi çalışmalarına kaldığı yerden devam edecek. Ancak CHP'nin itirazı var. CHP, Temel Hak ve Özgürlükler bölümündeki uzlaşılamayan maddelerin yeniden müzakere edilmesini ve uzlaşı sağlanmadan diğer bölümlere geçilmemesini talep ediyor. Bu talebini de yapılacak ilk toplantıda gündeme getirmeye hazırlanıyor. Diğer 3 parti ise CHP ile aynı görüşte değil. Çalışmaların devam etmesini ve yıl sonuna kadar anayasanın büyük oranda şekillenmesini istiyorlar. 4 parti de yeni anayasanın yıl sonuna kadar bitirilmesinin mümkün olmadığı görüşünde. AK Parti, MHP ve BDP 130 maddeden oluşması beklenen yeni anayasanın en azından ihtilaflı da olsa yazımını yıl sonuna kadar tamamlamayı hedefliyor. Maddelerdeki ihtilafların giderilmesinin ise yazım çalışmalarının sonuna bırakılması gerektiği görüşünü paylaşıyor.

    Haber: Çetin ÇİFTÇİ/ BUGÜN GAZETESİ

    21 Ekim 2012 Pazar

    HAKEM HEYETİNDEN BİR İSİM...




    Av. Fikret İlkiz 1950 yılında doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Fikret İlkiz, İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak Avukatlık görevini sürdürmektedir. 

    Fikret İlkiz; İstanbul Barosu Dergi Yayın Kurulu Üyeliği (1992-2003), İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi (SEM) Kuruculuğu ve Yürütme Kurulu Üyeliği ve SEM “AİHS ve Bireysel Başvuru” Bölüm Başkanlığı (1996-2002), Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Araştırma Uygulama Merkezi Yürütme Kurulu Üyeliği (2002-2005), Basın Konseyi Hukuk Danışmanlığı ve Genel Sekreter Vekilliği  (1992- 1996), Cumhuriyet Gazetesi Avukatlığı ve Hukuk Danışmanlığı (1982-2004) ve Cumhuriyet Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü (1997-2002) görevlerinde bulunmuştur.

    Av. Fikret İlkiz, halen NTV/CNBC-e Hukuk Danışmanlığı görevine devam ederken, aynı zamanda  Güncel Hukuk Dergisi Genel Yayın Koordinatörlüğü, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyeliği, Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyeliği, Bilgi Üniversitesi Hukuk ve İletişim Fakültesi Öğretim Üyeliği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hukuk Danışmanlığı’nı da sürdürmektedir.

    Av. İlkiz, aynı zamanda Basın Konseyi ile Dayanışma Vakfı Kurucu Üyesi,  Umut Vakfı Mütevellisi ve Yönetim Kurulu Üyesi, İnsan Hakları Kurumu Vakfı Kurucu Üyesi, Türk Ceza Hukuku Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Onursal Üyesi’dir ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 1998 Basın Özgürlüğü Ödülü sahibidir.



    20 Ekim 2012 Cumartesi

    FARAZİ DAVA YARIŞMASI


    Duymayan hukukçu kalmasın! Farazi Dava Yarışması 2013 için son başvuru tarihi 30 Kasım 2012 ve sözlü aşama 25-26 Mart 2013'te İstanbul'da!



    Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin düzenleyeceği farazi dava yarışmasına katılımınızı bekleriz.

    14 Ekim 2012 Pazar

    Ankara Barosu Seçim Sonuçları Belli Oldu...

    11 bin üyesi bulunan Ankara Barosu Başkanlığına, Demokratik Sol Avukatlar Grubu adayı Metin Feyzioğlu yeniden seçildi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde gerçekleştirilen 62. Olağan Genel Kurul’da Metin Feyzioğlu 4 bin 866 oy aldı.


     Toplam 8 bin 715 adayın oy kullandığı seçimlerde Demokratik Sol Avukatlar Grubu'nun diğer adayı Recai Rahim Görgülü 1178 , Baro'da Birlik Grubu adayı Avukat İlhan Şevki Masarifoğlu 1388, Milliyetçi Avukatlar Grubu adayı Alpaslan Sucu 683, Baro'da Değişim Grubu adayı Eyüphan Korkmaz 304, Devrimci Demokrat Avukat Grubu adayı Medeni Ayhan 195, bağımsız aday Bülent Turhan Gündüz 100 ve Necip Özgür Oluklu 1 oy aldı. Seçim sonuçlarının ardından teşekkür konuşması yapan Feyzioğlu, kendilerine gösterilen güvene layık olmaya çalışacaklarını söyledi.


    Bizde Hukuki yorum olarak Değeli Metin Feyzioğlu'nu İçtenlikle tebrik eder başarılarının devam etmesini dileriz...

    BARODA "ÜMİT" VAR

    Dünya'nın en büyük barosu olan İstanbul Barosu'nda seçim heyecanı sona erdi.İstanbul Barosu seçimlerinde başkanlığa Önce İlke ÇAG Grubu adayı Av. Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL seçildi.  22 bin 19 avukatın, 73 sandıkta oy kullandığı seçimde, %58,30 oy oranı ile 12.836 avukatın oy verdiği KOCASAKAL, rakiplerine büyük fark atarak yeniden Baro Başkanı olarak seçildi.Baro Başkanı seçilen KOCASAKAL, 'BARODA ÜMİT VAR' sloganları eşliğinde alkışlandı.


    Bizde hukuki yorum olarak Sayın Ümit Kocasakal'ı içtenlikle tebrik eder atacağı her adımda başarılar dileriz.

    7 Ekim 2012 Pazar

    Bir Hukukçu'nun Mutlaka Okuması Gereken Kitaplar

     sıraladığımız kitapların sadece hukukçulara özel olarak yazılmış olmadığını hesaba katarak bu kitapları başka meslek dallarından da okuyanlar olabilir düşüncesiyle eserleri sizlere aktarmaya başlayalım o halde 
    OKUNMASI GEREKEN KİTAPLAR/ESERLER

    1-Dostoyevski'nin kaleme almış olduğu ölümsüz eser "Suç ve Ceza"
    Kitabın Konusu: "Fakir bir genç olan Raskolnikov, başarılı olmasına rağmen hukuk fakültesini maddi sebeplerden ötürü yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.Paranın, parayla ne yapılacağını bilmeyen, insanlık ailesine parazit olan aşağılık insanların elinde iken, toplumun gelişmesine büyük katkılar sağlayabileceklerin para sıkıntısı çekmesinin yanlış bir düşünce olduğunu düşünmektedir. Bu yanlışlığı düzeltmek üzere yaşlı ve zengin olan bir tefeciyi,ve onun kız kardeşini görgü tanığı bırakmamak için öldürür. Kimsenin kendisini görmediğini ve geride çok büyük bir olasılıkla bir iz kalmadığını bildiği halde, bazı tesadüflerin sonucunda Raskolnikov müthiş bir tedirginlik içine düşer. İnsanlığını, masumiyetini yitirmiştir. Temiz kalpli Sonya'ya suçunu itiraf eden Raskolnikov, polise de teslim olur ve cezasını çekmek üzere Sibirya'ya gider."(Kaynak:Vikipedi)

    2-"Nietzsche Ağladığında" adlı eser.Yazarı, Irvin D.Yalom
    Kitabın Konusu:" Nietzsche'nin hayatını ve düşüncesini, psikanaliz ile harmanlayarak anlatan bir romandır. Romanın ortamı psikanalizin doğumu öncesinde olan 19.yüzyıl Viyanası’sıdır. Dönemin ünlü şahısları Josef BreuerSigmund FreudLou Salome kitabın yan karakterlerini oluşturur, roman bu gerçek kişilerin bilimsel, felsefi, sosyal görüşlerini Nietzsche ile kurgulanmış olay örgüsü içinde kimi zaman gerçek kimi zaman sadece kurgusal bir şekilde iletir. Büyük bir başarı yakalayan eser birçok dile çevrilmiştir. Eser Ayrıntı Yayınları tarafından basılmış ve Türkçe çevirisi Aysun Babacan tarafından yapılmıştır."(Kaynak:Vikipedi)

    3-Ahmet Ümit'in yazmış olduğu "Kavim" kitabı...
    Kitabın Konusu: "Kabzasında bir haç olan bıçakla öldürülmüş bir adam... Üstelik yanı başında bir Kutsal Kitap açık bırakılmış, satırlardan birinin altı adamın kanıyla çizilmiş ve kitabın kenarına bir azizin adı düşülmüş...
    "Kavim"de olaylar böyle başlıyor işte. Komiser Nevzat, yardımcısı Ali ve Zeynep de olayı çözmek için hemen harekete geçiyorlar.
    Ahmet Ümit’in beklenen yeni romanında gizemli olaylar çerçevesinde işlenen cinayetleri aydınlatmaya çalışıyor kahramanlarımız. Hıristiyanlık, Süryanîlik, Arap Alevîliği gibi dinî konuların da rol oynadığı, İstanbul’dan Mardin’e uzanan, devletin derinliklerinde kurulmuş yanlış düzene çarpıp geri tepen ilginç bir soruşturma bu. İşlenen cinayetler gizemli ve çarpıcı, ama kahramanlarımızın soruşturma sırasında karşılarına çıkan gerçekler daha da çarpıcı. Çok heyecanlı, gerilimli bir polisiyeyle karşı karşıyayız, orası kesin. Ama bu polisiye bize Türkiye’nin yakın geçmişi ve bugünüyle ilgili de çok şey söylüyor. Yani, Ahmet Ümit yine çok katmanlı ve çok sesli bir romana imza atıyor. "Kavim", hem polisiye severleri hem de tüm roman severleri mutlu edeceğe benziyor."

    4-Platon'un "Devlet" adlı eseri...
    Kitabın Konusu:"Platon'un idealindeki devlet anlayışını konu alır."

    5-Falih Rıfkı Atay'ın yazdığı "Çankaya"adlı eser...
    Kitabın Konusu:" Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar olan hayatı,harp zamanında düşmana ve Cumhuriyet zamanında yaptığı inkilaplarla gericilere karşı verdiği savaşı anlatmaktadır."

    6- Faruk Erem'in yazmış olduğu "Bir Ceza Avukatı'nın Anıları"...
    Kitabın Konusu:" Bir tuhaftır ceza avukatlığı. Ayıplamayacaksınız, kızmayacak-sınız, ağlamayacaksınız da. Bunlar olmaz mı? olur. Ama hep içinizde olmalı. Bakışlarınızda kaçak bulunmasın. Karşınızdaki suçlunun gözlerinin içine bakın, dostça. Orda derdini dökmek isteyen «însan»ı göreceksiniz. Bundan sonrası kolaylaşır. «İnsan, insanın zehrini alır» derler, halk dilinde. Ceza avukatlığının yarısı budur.

    7-Tahsin Yücel’in “Gökdelen” adlı eseri…
    Kitabın Konusu: “Yıl 2073. Türkiye'nin 115 ilinden biri olan İstanbul, yüzlerce katlı gökdelenlerle çevrili. Tarihsel yapıların çoğu yıkılmış. Karasularımız tam 15 yıldır bir Amerikan şirketinin elinde. Her şeyin özelleştirildiği ülkede İstanbul Üniversitesi de eski bir kaçakçıya satılmış. Sırada ise "adalet" var. Çünkü, İstanbul'u ikinci bir New York yapmak isteyen Karadenizli mimar Temel Diker'in, nam-ı diğer Nivyorklu Temel'in mevcut hukuk sistemiyle çözemediği bir sorunu var. Nivyorklu Temel, Cihangir'deki bir araziyi özellikle istiyor. Çünkü en büyük hayali olan Sarayburnu'na dikilecek Özgürlük Anıtı, en iyi bu araziden görünüyor. Ama arazinin sahibi satışa yanaşmıyor.
    Nivyorklu Temel'in hukuk işleriyle ilgilenen, ülkenin en ünlü avukatlarından Can Tezcan, bu soruna çözüm bulmak için yargıyı özelleştirmeye karar veriyor
    .

    8-Shakespeare’nin “Venedik Taciri” adlı eseri…
    Kitabın Konusu:” Bütün gemileri açık denizlerde dolaşan ve nakit sıkıntısında olan Antonio, Venedik’teki itibarını kullanarak, arkadaşı Bassanio’yu sevgilisi Portia’ya gönderebilmek için Yahudi tefeci Shylock’tan üç bin düka borç alır. Antonio’nun bir zamanlar hakaretleri yağdırdığı Shylock, bur fırsatı iyi değerlendirir ve imzaladıkları senette Antonio’nun borcu ödeyememesi halinde vücudundan bir parça etini kesmeyi şart koşar. Antonio’nun işleri kötü gider, gemileri batar ve işler düğümlenir.
    Adalet sisteminin, hukuk felsefesinde kanunların yorumlanması mevzusunun mizahi mercekten incelendiği bir oyundur Venedik Taciri. Beklenmedik anlar, şaşırtan diyaloglarla trajikomik bir hikayesi olan bu Shakespeare komedisi, ünlü yazarın en sevilen eserlerindendir.”
    9-Albert Camus’un “Yabancı” adlı eseri…
    Kitabın Konusu:” Konusu çok basittir. Öyküdeki her şey çok kısa bir zaman aralığında olup biter. Cezayir’de, bir rastlantı sonucu, bir Arap’ı öldüren orta sınıftan bir Fransız, Mersault, kendisini adım adım ölüme götüren süreci kayıtsız biçimde izler. Diğer kişilerin adı anılsa da, roman kahramanının adını bile öğrenemeyiz (burada Kafka etkisinden söz edilebilir). Camus’un yabancısının yabancılaşmasını kendi ağzından şöyle aktarabiliriz; ‘yani bu işin benim dışımda görülüyor gibi bir hali vardı. Her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu, kaderim bana sorulmadan tayin olunuyordu (...) İyi düşününce söylenecek bir şeyim olmadığını anlamaktaydım. Kendi kendimi seyrediyormuş gibi bir hisse kapıldım.’ Kitapta, Meursault'un topluma, kendine, ölümü bile kabul edebilecek kadar hayata , kısacası tüm varoluşa yabancılaşması yalın bir dille anlatılır.
    10-“Kadılar” kitabı İskender Pala
    Kitabın Konusu:” Kadılar Kitabı, bilimsel bir iddiadan öte, kültürel bir gaye taşır. Kadılarla ilgili birtakım anektodlar, epizotlar, uydurma da olsa tarihe yansımış öyküler ve fıkralar kenarda köşede kalmasın, derlenip iki kapak arasına girsin ve böylece okuyucu tarih boyunca hukuk serüvenimizle alâkalı fikirlerini kendisi oluştursun, eğer hukuk ile yakından ilgiliyse tavırlarını ona göre düzenlesin, eski meslektaşlarının hayatlarından kesitler görerek kendisini yeniden formatlayabilsin. Çünkü denilmiştir.

    Bulunmazsa adalet milletin efrâdı beyninde 
    Geçer bir gün zemine, arşa çıksa pâye-i devlet 

    Vatandaşlar arasında adalet ve eşitlik kaybolunca, itibarı arşa çıkmış olsa da, devlet, bir gün yerin dibine geçer.”







    29 Eylül 2012 Cumartesi

    2.ULUSLARARASI SUÇ VE CEZA FİLM FESTİVALİ AÇILDI...


    Başakşehir Belediyesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi işbirliği ile gerçekleştirilen 2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali'nin açılış töreni 28 Eylül Cuma günü İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in katılımıyla açıldı.
    Açılış töreninde Türk Sinemasının Sultanı Türkan Şoray, ödüllü yönetmen Zeki Demirkubuz ve seçkin kitlesiyle yazar Selim İleri'nin yanı sıra filmleri ile festivale katılan dünyaca ünlü yönetmenler ve oyuncular da yer aldı.
    2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali açıldı.
    "Farklı Fikirlere saygılı davranmalıyız"
    Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin açılış konuşmasında "Beyaz Perde toplumun doğru yönlendirilmesinde çok etkili bir araç. Sinemadaki tek bir kare yüzlerce yazıdan daha etkili. Sevgi emektir, emek verilen ise kıymetlidir. Kadınların yaşam kalitesini yükseltmek, yalnızca kadınların değil, hepimizin meselesidir. Toplumun ilerlemesi ancak kadın hareketi ile olabilir. Farklı fikirlere saygılı olarak festival gibi tartışma platformları oluşturmalıyız" dedi.
    Festival nihai çözümler için platform oluşturacak
    26 Eylül - 4 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali"Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık" teması ile bu sene ikinci defa sinemaseverlerin karşısına çıkan Festivalin açılış töreninde görüşlerini bildiren Başakşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal "İstanbul'un kültür sanat ve akademik yaşamına yeni bir soluk katacak olan bu önemli festivalde, genç sinemacılarımızın "Kadın ve Adalet" kavramına bakış açılarını da bir anlamda gördük. Festivalin oluşturacağı tartışma zeminiyle birlikte, çözüm dinamiklerine sanatın duyarlılığıyla farklı açılardan ışık tutarak hepimizi derinden sarsan bu hadiseleri ortadan kaldıracak nihai ve kesin çözüme bir katkıda bulunabilmeyi amaçladık. Kadınlarımızın haklarını koruyabilmek, destekleyebilmek için Hukuk ve adalet anlamında Türkiye'de çok şeyler yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Ama hala eksiklerimiz var. Reformları devam ettirmek içinde tüm topluma görevler düşüyor. Toplum-bireyler-medya olarak, suç-ceza ve adaleti konuşuyoruz. Bu kadar çok konuşulan bir konuyu da bir festival aracılığı ile tüm topluma yayarak etkili bir tartışma ortamı oluşturmak istedik" dedi.
    Türkan Şoray, Festival Sinema Onur Ödülünü Yeni Yitirdiğimiz Lütfi Ömer Akad Anısına Torunu Eda Akad'a Takdim Etti.
    İkinci Uluslararası Suç Ve Ceza Film Festivali Başladı

    İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi gerçekleşen olan Festivalin açılışı için düzenlenen Panele oyuncu Türkan Şoray, ödüllü yönetmen Zeki Demirkubuz ve yazar Selim İleri katıldı. Prof. Dr. Bengi Semercinin başkanlığında gerçekleşen Panele Akademisyenler, yurt içi ve yurt dışından Sinemacılar, Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri ve çok sayıda öğrenci katıldı. Panel'de ayrıca Avukat ve STK temsilcisi Hülya Gülbahar ödül aldı.
    Katılımcıların soruları ile renklenen panelin ardından Dal Gibi / Twiggy (EMMANUELLE MILLET - Fransa) isimli filmin gösterimi gerçekleştirildi.
    "Kadın Sorunlarını yazarlarımız çekingen davrandı"
    Panele katılan yazar Selim İleri Edebiyat tarihinde kadının gelişimi anlattı "İlk dönemlerde ki yazarlarımız toplumda ki muhafazakarlıktan etkilenerek eserlerinde kadın temasını işlemediler. Sanat topluma duyarlı olmalı. Kadına şiddet konusunda ikitarafı da görmeliyiz" dedi.
    "Filmlerim de oynadığım her kadın ben oluyorum"
    Oynadığımher kadın rolünde kadının toplumdaki yerini gözlemledim diyen Oyuncu Türkan Şoray ise yaptığı konuşmada "Küçükyaşlarda başladığım mesleğimle benim de kişiliğimgelişti. Sinema toplumun aynasıdır. İlk dönem Türk sinemasında erkeğe bağımlı edilgen kadınlar varken, 80'lerden sonar sinema da kadın roller de değişti. Oynadığım her kadın ben oldum. Karakterlerimiçalışırken aynı zamanda toplumda kikadının rolünü sorgulamaya başladım. Günümüz de kadınların maruz kaldığı şiddet ancak eğitimle, kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanmalarıyla ve de zihniyetlerin değişmesiyle sağlanabilir"dedi.
    "Kadın meselesi karşıt görüşleri tartışarak, onları anlayarak çözülebilir"
    Ödüllü yönetmen Zeki Demirkubuz ise "Yönetmenlerimiz kadın konusunda özel bir duyarlılık göstermiyorlar. Ben insanların yaşadıklarına ayna tutuyorum. Son yıllqarda kikadın tartışmalarını çok gerçekçi bulmuyorum. Toplumumuzda kadın konusu yakıcı yanıyla değil, modernize ederek tartışıyoruz. Karşıt görüşleri de anlamaya çalışmalı, kadını döven, bıçaklayan tarafıda katmalıyız. Bu toplumun binlerce yıllık sorunudur, ülkenin sosyolojisiyle alakalıdır" dedi.
    Oscarlı Yönetmenler, Benzersiz Filmler
    Hukuk ve Sinemanın yan yana geldiği dünyadaki tek festival olma özelliğini taşıyan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali aynı zamanda, bünyesinde bir de altın terazi film yarışmasını barındırıyor. Hukuk ve sinemayı bir araya getiren festivalde film gösterimlerinin yanı sıra akademik programlarla da "Kadına Şiddet ve Ayrımcılık" konusunda çözümler aranıyor.
    "Kadına Şiddet ve Ayrımcılık" Üzerine Akademik Bilgi Havuzu oluşuyor
    Adalet-toplum ve adalet-birey ilişkisine dair sosyal ve sanatsal bir farkındalık yaratması amaçlanan festival, akademik programı ile de ülkemizin kanayan yaralarından biri olan "KADINA ŞİDDET"konusunu akademisyenler ile masaya yatırıyor. 50 farklı ülkeden gelen akademik katılımcı, kendi ülkelerinde konuya yaklaşımlarını, yapılan hukuksal düzenlemeleri ve bu çalışmanın toplumsal yansımalarını akademik programlar ile paylaşıyor.
    3. 0000 sayfalık tebliğ hazırlandı
    Festivalin en dikkat çekici özelliği bu yıl 50 ülkeden (5 kıtadan) kadına karşı şiddetle ilgili bildiriler okunuyor. Sonraki yıllar da da devam ettirilecek olan havuzTürkiye'de dünyadaki kadına yönelik gelişmelerle ilgili ciddi bir data kazandırmış oluyor. Ayrıca bu yıl yeni gelişmelerden, USCFF kapsamında okunan tebliğler kitap haline getirildi. Özeti 1000 sayfa olan kitabın tamamı 3000 sayfadan oluşuyor. Tebliğler kendi dillerinde ve Türkçe çeviri olarak yayınlanacak.
    Kaynak: Haber7

    28 Eylül 2012 Cuma

    Günün Sözü

     Boris Vian Sözleri     Kolay değildir; Uğruna herşeyinizi verdiğiniz insana yabancı gibi bakmak...Boris Vian

    26 Eylül 2012 Çarşamba

    Türkiye'de Avukatlık Mesleğini İcra Etmenin Getirileri...

    Balıkesir'in Burhaniye ilçesinde, bir kişinin, hakkında başlatılan icranın takibini yapan avukatı bürosunda dövdüğü iddia edildi. 
    Bir yazlık sitenin avukatlığını yapan Kerem Şengider, site yönetiminin isteği doğrultusunda aidatları ödemediği gerekçesiyle bazı kişiler hakkında icra takibi başlattı. Hakkında icra takibi başlatılan M.Y. ve beraberindeki 5 kişi, ofisine gittikleri avukat Şengider ve sekreteri Firuze Huylu'yu darbetti. Genç avukat, 3 gün iş göremez raporu aldı, saldırıda bulunan kişilerden şikayetçi oldu. Şengider, emniyette, üç hafta önce tehdit telefonları ve mesajları aldığını, bu konuyla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu ifade etti. Yapılan saldırının duyulmasının ardından Burhaniye'ye gelen Balıkesir Barosu Başkanı Yaşar Meyvacı ve yönetim kurulu üyesi avukatlar, meslektaşına, "Geçmiş olsun" dileğinde bulunup,, saldırıyı kınadı.

    Avukatların bu tür olaylarda sık sık saldırıya uğradığını ifade eden Meyvacı, adaletin gereken cezayı vereceğine inandıklarını söyledi. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor. - BALIKESİR



    İHA

    25 Eylül 2012 Salı

    Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Duyuru!!!


    Tanık Dergisi, ulusal bir öğrenci birliği olan Tanık Hukuk Topluluğu’nun yayın organıdır ve
    Tanık Dergisi Ekibi  tarafından hazırlanmaktadır. Muhtelif üniversitelerden hukuk
    öğrencilerinin yazınsal manada kendilerini geliştirebilecekleri ve hukuk camiasının bir araya
    gelebileceği bir ortam kurmak amacında olan Tanık Dergisi, hukuk-basın ilişkisinde eksik
    olan bir alanı doldurmaktadır. Her sayısında akademisyen, avukat veya hukukun farklı
    alanlarında çalışan isimlerden belli oranda yazı almakta, kapak konusuyla alakalı olmak üzere
    yetkin bir isimle röportaj yapmaktadır. Derginin yekûnunu teşkil eden yazılar ise, lisans
    eğitimini sürdürmekte olan öğrencilerden alınmaktadır.
    Tanık Dergisi’nin danışma kurulunda aşağıdaki isimler bulunmaktadır:
     Prof. Dr. Mümtaz’er TÜRKÖNE
     Prof. Dr. M.Niyazi ÖKTEM
     Prof.Dr.Eser KARAKAŞ
     Doç.Dr.Bekir Berat Özipek
     Doç. Dr. Hakan ACAR
     Yrd. Doç. Dr. Mustafa YILMAZ
     Bülent KORUCU
     Baran MERMER,
    Dergimiz yazılarının tamamına yakını öğrenci yazısı olmakla beraber her sayıda 2-3 tane 
    alanımızda önemli isimlerden(avukat, öğretim üyesi) yazı almaktayız. Doç. Dr. Murat
    YANIK, Yrd. Doç. Dr. Mustafa YILMAZ, Prof. Dr. Niyazi ÖKTEM, Prof. Mümtaz'er
    TÜRKÖNE, Öğr. Görevlisi Osman ÖZATA şu ana kadar yazılarını paylaştığımız isimlerden
    bazıları.
    Ayrıca her sayımızda kapak konusuna uygun olarak önemli bir isimle röportaj yapmaktayız.
    Ermeni cemaatinden Hayko BAĞDAT, Doç. Dr. Osman CAN, Demokrat Parti eski genel başkanı Süleyman SOYLU, Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu ve HAS Parti genel
    başkanı Numan Kurtulmuş şu ana kadar röportaj yaptığımız isimler.
    En önemli prensiplerinden biri de ulusallaştırma olan Tanık Dergisi, Fatih Üniversitesi’nin
    dışında İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi,
    Gediz Üniversitesi ve Zirve Üniversitesi ile birlikte  30 tane farklı üniversitede
    dağıtılmaktadır. Tanık Dergisi, Nisan-2012 itibariyle ülke genelinde tüm hukuk fakültelerine
    ulaşmış olmayı hedeflemektedir.
    Dergimiz, hukuk-öğrenci dergileri kapsamında alanında ilk olmakla beraber, Adalet
    Bakanlığı’na bağlı Adalet Akademisi ve Milli Kütüphane tarafından da takip edilmektedir.
    İncelemeniz için, dergimizin bir örneğini sitemizden bulabilirsiniz:
    http://www.tanikhukuk.com
    Herhangi bir sponsora veya ticari kaygıya sahip olmayan Tanık Dergisi, öğrencilerin kendi
    imkanlarıyla ve çabalarıyla buldukları reklamların desteğiyle hazırlanmakta ve ülke genelinde
    ücretsiz olarak dağıtılmaktadır.
    Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencileri olarak,
    Tanık Hukuk Dergisine yazılarınızı ulaştırmak isterseniz Tanık Hukuk Dergisi Doğuş Üniversitesi Temsilcimiz SİNEM SAÇKAN ile iletişime geçebilirsiniz.
    Tanık Hukuk Dergisinin yanı sıra derginin site uzantısı olan www.tanikhukuk.com adresine de yazılarınızı göndermeniz mümkün.
    İletişim: Makale gönderimi için yapmanız gereken tek şey ilgili yazınızı “sinemsackan@gmail.com “ adresine göndermenizdir.




    Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4.sınıf Öğrencisi Sinem Saçkan






    21 Eylül 2012 Cuma

    Balyoz'da Karar Vakti...

    İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya 7 saat 15 dakika ara verilmesinin ardından, mahkeme heyeti salona geldi. 
    Mahkeme Heyeti Başkanı Ömer Diken, mahkemenin hükmü açıklamak üzere ara verdiğini belirterek, "7 saat kadar üzerinde çalışmamıza rağmen hükmü tamamlayamadık, tam bir neticeye ulaşamadık. Malum sanık sayısı fazla... Hükmü açıklamak için duruşmayı yarın saat 14.00'e bırakıyoruz" dedi.


    Başkan Diken'in bu açıklamasının ardından solanda bulunan izleyiciler alkış tuttu. Bunun üzerine sanıklar da izleyicilere dönerek alkışlamaya başladı. Bu sanıklardan bazılarının sandalyelerin üzerine çıktığı görüldü. 

    İzleyiciler, alkışlar eşliğinde, "Türkiye sizinle gurur duyuyor" ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" şeklinde slogan attı.

    Bazı sanıklar ile yakınlarının kararın açıklanmamasına tepki gösterdiği görüldü.

    Atatürk posteri açıp, çeşitli marşlar söyledi

    "Balyoz Planı" davasında mahkemenin kararını yarın açıklayacağını bildirmesinin ardından sanık yakınları, duruşma salonu önünde Atatürk posteri açıp, çeşitli marşlar söyledi.

    Bayrak açan sanık yakınları, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" ve "TSK bizim onurumuzdur" şeklinde sloganlar attı. Grup daha sonra İstiklal Marşı'nın yanı sıra Onuncu Yıl, Harbiye ve Gençlik marşlarını söyledi.

    Grup daha sonra, cezaevi bölümüne otobüsle götürülen sanıklara da el sallayarak destek verdi.

    Davanın sanıklarından eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın eşi Nilgül Doğan ise basın mensuplarının soruları üzerine, davada sanıkların tüm delilleri çürüttüğünü ileri sürerek, "Ne karar verilirse verilsin eşlerimizin yanındayız" dedi.

    Bu arada, salon dışında mahkemenin kararını bekleyenler arasında MHP Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel, MHP Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen ve CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz de yer aldı.

    CNN TÜRK