30 Temmuz 2012 Pazartesi

Hukuk tercih edecek adayların dikkat etmesi gerekenler...

Konuk yazar- Prof. Ali Ulusoy


Üniversiteye girişte son yıllarda hukuk çok revaçta. Bunun sonucu, hukuk fakülteleri taban puanları çok yükseldi. Bu talep patlamasının nedeni, hukuk mezunlarının savcılık, hakimlik, avukatlık yanında kaymakamlık, müfettişlik ve kamuda uzmanlıklar gibi çok fazla meslek seçeneği olması. Buna karşın iktisat, işletme, kamu yönetimi ve uluslararası ilişkiler mezunlarının ise iş alanlarının çok sınırlı kalması. Bir fikir vermek gerekirse, bundan 5-6 yıl öncesine kadar Ankara SBF (Mülkiye) taban puanları Ankara Hukuk'tan yüksekti. Şimdi ise Ankara Hukuk ilk 4 bin'den öğrenci alıyorken, SBF, 25-30 binlerden öğrenci alıyor. Hem de Ankara Hukuk'un kontenjanı 2 kat artırılmasına rağmen. Yani Hukuk puanları Siyasal puanlarının 5-6 kat üstüne çıkmış durumda.

Bu yıl 25'i devlet, 37'si vakıf ve 5'i Kıbrıs olmak üzere toplam 67 hukuk fakültesi öğrenci alacak. ÖSYM'nin geçen yıl taban puanlarına göre, devlet hukuk fakülteleri arasında en yüksek puanla öğrenci alan üniversiteler sırasıyla Galatasaray, Ankara, Gazi, İstanbul ve Marmara. Ancak burada ÖSYM sistemiyle sadece 20 öğrenci alan Galatasaray ile 800 öğrenci alan Ankara Hukuk'u veya 300 öğrenci alan Gazi ile 700 öğrenci alan İstanbul Hukuk'u salt taban puanlarına göre sıralamak ne kadar adil, tartışılır. Devlette en düşük puanla öğrenci alan 5 fakülte ise Erzincan, Dicle, Atatürk, Kırıkkale (2. Ö) ve İnönü. Vakıflarda ise az sayıdaki burslu kontenjanlar bir yana bırakılırsa, en yüksek puanlı 5, Koç, Bilkent, Tobb-Etü, İstanbul Şehir ve İstanbul Ticaret. Burada da Koç'un 68, Bilkent'in ise 120 öğrenci aldığına dikkat çekmek gerekiyor. Yani reel sıralamada belki de Bilkent, Koç'un üzerinde yer alır. Bundan emin olmak için Bilkent'e 68. sırada girenin puanına bakmak lazım. En düşük puanlı 5 ise, Kıbrıstaki hukuk fakültelerinden sonra, Kemerburgaz, Okan, Medipol, YeniYüzyıl ve İstanbul Aydın.

 Bu tabloda en dikkat çekici nokta, en düşük puanla öğrenci alan devlet hukuk fakültesi  (Erzincan) ile en yüksek puanlı (paralı) vakıf hukuk fakültesinin (Koç) aynı puanla öğrenci alması. Her ikisi de ilk 22.400'den öğrenci almış. Üstelik Erzincan'ın kontenjanı 175 iken Koç'un 68. Yani reel olarak devletteki en düşük puanlı fakülte bile en yüksek puanlı paralı vakıf üniversitesine göre daha yüksek puanlı öğrenci alıyor.

Bir diğer ilginç tespit ise, vakıf hukuk fakültelerinde burslu ve paralı öğrenciler arasında taban puanlardaki anormal uçurum. Örneğin Bahçeşehir, bursluları ilk 393'ten paralıları 75.100'den alıyor. Puan farkı yaklaşık 200 kat. Yine İstanbul Bilgi, bursluları ilk 1.910'dan paralıları 94.900'dan; Fatih, bursluları ilk 74'den paralıları 54.000'den; Yeditepe, bursluları ilk 1.680'den paralıları 67.100'den alıyor. Bu tespitler hukuk eğitimindeki kalite yönünden endişe verici. Ancak bu konuda en acil yapılması gereken, hukuk mezunlarının asgari temel bilgilerini ölçen merkezi bir bitirme sınavı organize edilmesi.

NOT: Bu bilgileri ÖSYM 2012 Kitapçığından kendim tasnifledim. Doğru bilgiye ulaşma hakkı yönünden ise YÖK'ün ve ÖSYM'nin bu tür sistematize edilmiş verileri de kamuoyu ile paylaşması doğru tercih yönlendirmesi yönünden yararlı olacak. '



Akşam

20 Temmuz 2012 Cuma

ADLİ TATİL...

Adli tatilin 20 Temmuz'da başlayıp 31 Ağustos'ta sona ermesine ilişkin düzenleme iptal edildi.


Anayasa Mahkemesi, adli tatilin 20 Temmuz'da başlayıp 31 Ağustos'ta sona ermesine ilişkin düzenlemeyi iptal etti. Adli tatil, 1 Ağustos'ta başlayacak.
CHP, 650 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı.
Davayı esastan görüşen Anayasa Mahkemesi heyeti, KHK ile ilgili incelemesini, "KHK hükümlerinin, Yetki Kanunu kapsamında olup olmadığı" ve "Anayasa'ya aykırılık" durumu yönünden inceledi.
KHK'nın tümünün iptal istemini reddeden Yüksek Mahkeme heyeti, adli tatilin başlangıcını 1 Ağustos'tan 20 Temmuz'a çeken maddelerinde aralarında bulunduğu  2, 3, 4, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 13, 18, 21, 22, 23, 24 ve 25. maddelerini Yetki Kanunu kapsamına girmediğinden iptal etti.

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Hukuk Fakültesini Okumak İsteyenler İçin Yazılmış Bir Yazı...




Hukuk Fakültesi...Bin bir zorlukla girilen ve bitirmesi de bir hayli zor olan fakültedir. Kısacası, girmesi bir dert bitirmesi bir dert bitirip meslek sahibi olunması ayrı bir dert olan fakülteden bahsediyoruz.

Fakülteye girmeden pek çoğumuz hayal ederiz. Savcı olacağım, Hakim olacağım, Avukat, Noter olacağım diye...Bir şekilde fakülteye yerleştirilirsiniz ( vakıf veya devlet hangisi olursa artık). Başlangıçta kavramları anlamakta güçlük çekersiniz ama şüphe yok ki zamanla bu duruma alışırsınız. Derse giren hocalar ilk önce neden bu fakülteyi tercih ettiniz? Ne olmak istiyorsunuz? şeklinde pek de şaşırılmayacak soru sorarlar. Kimi savcı, kimi hakim, kimi de bence en güzeli olan  avukatlık mesleğini seçerek soruya açıklık getirirler. Bir kısmı da akademisyenlik düşünür. 

Türkiye'de hakim açığımız var malum ama hakim olmanın önüne bir takım zorluklar getiriliyor. Sınavı başarıyla tamamlıyorsun bu sefer de mülakat engeline takılıyorsun. Tanımış olduğum bir çok avukat mülakat aşamalarında elendiklerini belirttiler. Avukat olmak istiyorsun. Stajını tamamladın. İki seçenek var önünde ya kendi büronu açacaksın -ki ilk başlangıçta cesaret ister, sermaye ister, deneyim ve çevre ister. Bunlar olmazsa büyük ihtimal açtığın büronu kapatmak zorunda kalacaksın.  ya da bir avukatın yanında az bir ücretle çalışacaksın. Yanında çalıştığın avukatlar başka iş almanı istemeyecekler veya aldığın işten pay isteyecekler. 

Akademisyenlik ise saydığımız meslekler arasında en güzeli ama en çok emek gerektireni desek yanlış olmaz. Diploma notun çok yüksek olacak bir kere hukuk fakültesi bu, dersleri zordur geçmesi de...Vakıfta okuyorsan yaz okuluna kalmamak için en azından geçer bir notla geçeyim yükseklerde gözüm yok dersin. Ama sonrasında yüksek not almanın gerekliliğini anlarsın lakin artık iş işten geçmiştir...Onu da sineye çekersin önemli olan ALES bu sınavdan iyi puan alayım yerleşirim dersin tabi yabancı dil sınavları da var malumunuz tek başına ALES yetmiyor. ALES'ten iyi alırsın ama yabancı dilin yoksa geliştirmek için çaba harcarsın sınav şartını sağlayan yabancı dil puanını da alırsın. Sınav tarihleri belli olur mülakata girersin taaa fakültenin birinci sınıfından ummadığın bir soru gelir küt kalırsın, sınav çıkışı bakarsın sırada bekleyen bir sürü aday var. 

Düşündüm de öğrenci olmak en iyisi ...Mezuniyete az bir zaman kala üzülmüyor değilim. Keşke hiç bitmese bu öğrencilik mezun olmasam bu stresleri yaşamasam diyorum. Halbuki fakülteye başlarken biran önce mezun olmayı isterdim o zamanlar...

Bu arada hukuk okumak isteyen arkadaşlara şunu söylemeden bu yazıyı bitirmeye hiç niyetim yok. Azim, kararlılık ve istek tüm zorlukların üstesinden gelir. Ne kadar zorlukları olsa da hukuk fakültesini tercih ettiğim için içimde en ufak bir pişmanlık belirtisi yok. Zira, okuduğunuz fakülte hukuk olunca bu size ayrı bir vizyon katıyor. Hayata bakış açınız tamamen değişime uğruyor. Hak arama mücadelesinde etkin bir rolü üsteniyorsunuz. Bunun değeri asla paha biçilemez. Yazımı Kanuni Sultan Süleyman'ın sözü ile bitirmek istiyorum;

kılıcın yapamadığını, adalet yapar...
Saygı ve dostlukla...

11 Temmuz 2012 Çarşamba

GÜLMEK BİZİM DE HAKKIMIZ DİYORSANIZ OKUYUN :)




Mahkemede hakim, Temel`e sormuş:
- Kiminle evlisin? 
- Bizum kariylan! 
Hakim sinirlenmiş : 
- E, herhalde, sen hiç erkekle evlenen duydun mu? 
- Duydum tabi, nasil duymadum!.. 
- Kim? 
- Bizum kari.


Adamın birinin kafası kızmış, telefonla avukatını aramış: 
-Ahmet, dedi. Ben boşanmak istiyorum -Boşanmak mı? Peki, geçerli bir nedeniniz var mı? 
-Elbette var! Evliyim



Bir mezar taşında, "Burada bir avukat ve dürüst bir insan yatıyor"yazılıydı. 
Okuyan biri: 
-Bu ufacık çukura iki kişi nasıl sığdırmışlar acaba? Dedi


Korkulu saat gelip çatmıştı... 
İdam mahkumunun saçlarını bile kazımışlardı. Hoca, avukatı, hapishane müdürü, gardiyanlar yanında ayakta bekliyorlardı. 
Nihayet, savcı: 
-Nedir son arzun bakalım? Diye sordu. 
-Müsaade ederseniz Çince öğrenmek istiyorum efendim!



Avukat yazıhanesinde telefon çalar, sekreter cevap verir:
- Alo Avukat Refik bey oradalar mı?
- Avukat Refik Bey maalesef vefat etti beyefendi.
-Ah öyle mi peki teşekkür ederim.
Aradan 2 gün geçer aynı kişi yeniden arar:
- Avukat Refik bey oradalar mı?
- Beyefendi Avukat Refik Bey vefat etti.
- Peki, teşekkürler..
3 gün sonra aynı kişi yeniden arar:
- "Avukat Refik Beyle görüşebilir miyim?"
- Beyefendi size 2 defa Refik bey vefat etti dedim, niçin hala arayıp aynı soruyu soruyorsunuz?!?
- Özür dilerim hanımefendi, verdiğiniz cevabı ne zaman duysam tarifsiz şekilde mutlu oluyorum da ondan!



 Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:
      ‘`2 kere 2 kaç eder.``
       Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kağıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ‘`Eminim ki dört eder.``
       Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ‘`Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2`lik bir hata payı olabilir.``
      En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:
‘`Kaç olmasını istersiniz.``

YILIN RESMİ

YAZIKLAR OLSUN!!!

İNÖNÜ ADI MÜFREDATTAN ÇIKARILDI,SIRADAKİ GELSİN!

ANKARA - Talim ve Terbiye Kurulu, lisede seçmeli olarak okutulan Uluslararası İlişkiler Dersi Öğretim Programı'nda 2013-2014 Öğretim Yılından itibaren uygulanacak şekilde değişikliğe gitti. 

Değişiklikle 11 Eylül 2009 tarihli eski müfredatta “Türkiye’nin Dış Politikası” başlıklı 7. Ünite’nin açıklamalar kısmında yer alan “İsmet İnönü’nün izlediği tarafsızlık politikasının Türk dış politikasına yansımaları vurgulanır” kısmı metinden çıkarıldı. Bunun yerine ünitenin 2. Dünya Savaşı ile ilgili bölümünün açıklamalar kısmında “I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzenin korunması için yapılan çalışmalar açıklanır. Almanya ve İtalya’nın izlediği yayılmacı politikalara karşı Türkiye’nin ittifak arayışları açıklanır” ifadelerine yer verildi. 

Vatan gazetesinin haberine göre, İnönü’nün torunu, CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan konuyu TBMM gündemine taşıdı. 

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Bilgehan şu soruları yöneltti: 

Talim Terbiye Kurulu’nun bu yönde aldığı karar kesinleşmiş midir?
İnönü’nün, 1939-1945 arasında dünyada 60 milyon, Avrupa’da 50 milyon, en yakın komşumuz Yunanistan’da yarım milyon insanın öldüğü 2. Dünya Savaşı’nda bir tek Türk’ün bile burnunu kanatmadan Türkiye’yi ateşin dışında tuttuğu tüm dünya tarafından bilinmektedir. Böyle bir devlet adamının yaptıklarını Türkiye’deki öğrencilerinden saklanmasıyla ne amaçlanmaktadır?
Bu değişiklikle Türk vatandaşlarının gönlündeki İnönü sevgisini yok edebileceğine inanabiliyor musunuz?
Sırada Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin ders kitaplarından çıkarılması var mıdır?
İsmet İnönü’yü yok sayan bir bakanlık, acaba 1. İnönü Zaferi’ni, 2. İnönü Zaferi’ni, Lozan Barış Antlaşması’nı da ilgili ders kitaplarından ayıklayacak mıdır?
ATATÜRK’ÜN SÖZÜ DE ÇIKTI 
Menderes de Çıkarıldı: Programın önceki halinde, “İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Adnan Menderes hükümetinin Batı bloğuyla birlikte hareket ettiği” yönündeki ifade de, “Türkiye’nin Batı Bloğu’yla birlikte hareket ettiği” şeklinde yenilendi. 

Atatürk’ün Çıkarılan Açıklaması: “Atatürk’ün 1933’te Cumhuriyet Bayramı’nda Türk Cumhuriyetleri hakkında söylediği sözlere dikkat çekilir” açıklaması da metinden çıkarıldı. 

2000’lerde Etkili Dış Politika: Değişiklikle ismi verilmeden 2002’de iktidara gelen Ak Parti’nin dış politikasına vurgu yapıldı. “2000’lerden itibaren Türkiye’nin küresel ölçekte etkili bir dış politika izlediği açıklanır” dendi. 

5 Temmuz 2012 Perşembe

3.YARGI PAKETİNDE NELER VAR?

Kanun göre, terör soruşturmasında görev alan kamu görevlilerinin soruşturma veya çağrı kağıtları, yakınlarının zarar görmemesi amacıyla ev adresi yerine iş adresine tebliğ edilecek.
Avukatın dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürecek ise bu yetki kısıtlanabilecek. Ancak, şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları için en çok 3 Ay süreyle kısıtlama kararı verilebilecek.
Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu yasada öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının, bir muhakeme şartı olarak günlük süreli yayınlar yönünden 4 ay, diğer basılmış eserler yönünden 6 ay içinde açılması zorunlu oldu.
Toplama ve yasaklama kararı verilen yayınlar ve kitaplar hakkındaki yasaklama kararının kaldırılmasına ilişkin kapsam süresi genişletildi. Buna göre, 31 Aralık 2011 tarihine kadar mahkemelerce basılı yayınlarla ilgili olarak verilen toplatma, yasaklama, dağıtım ve satışın engellenmesi kararları, kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay içinde, mahkemeden bu yasaklılığın devamı niteliğinde bir karar alınmamışsa kendiliğinden hükümsüz hale gelecek. Bu tür kararlarla ilgili bilgi ve deliller, 2 ay içinde başsavcılığa iletilecek.

Haberleşme gizliliği

Kanunla, haberleşmenin gizliliğini ihlal edenlere verilen hapis cezaları, caydırıcılığı sağlamak amacıyla artırıldı. Kişiler arasında haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kişiye uygulanacak hapis cezasının alt sınırı 6 aydan bir yıla, üst sınırı da 2 yıldan 3 yıla çıkarıldı. Bu gizlilik ihlali, haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse verilecek ceza, 1-3 yıl yerine, bir kat artırılarak uygulanacak.
Haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimseye, 1-3 yerine 2-5 yıl hapis cezası verilecek. Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa eden kişi ise 6 ay-2 yıl hapis cezası yerine 1-3 yıl hapis cezasına çarptırılacak.
Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişiye 2 ay-6 ay yerine 2-5 yıl hapis cezası verilecek. Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi ise 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek.
Kaydederek elde ettiği konuşmaları hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, 2-5 yıl hapis cezasına çarptırılacak.
Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kişilere uygulanan hapis cezaları da artırıldı. Buna göre, bu kişilere 1-3 yıl ceza verilecek. Gizliliğin, görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılacak. Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak.
İfşa edilen bu verilerin basın yayın yoluyla yayınlanması halinde de aynı cezaya hükmolunacak.
Elektrik enerjisinin, Suyun veya doğalgazın; sahibinin rızası olmaksızın, tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi 2-5 yıl yerine 1-3 yıl hapis cezasına çarptırılacak.
Karşılıksız yararlanma suçunda fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı soruşturma tamamlanmadan önce tazmin etmesi halinde kamu davası açılmayacak. zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise verilecek ceza 3'te 1'ine kadar indirilecek.
Kanunla, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişiye ayrıca örgüte üye olmak suçundan verilecek cezada maktu indirim yapılması yerine, hakime indirim yapıp yapmama, yapacaksa bu indirimin oranı hakkında takdir yetkisi tanındı.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi örgüt üyesi olarak cezalandırılacak, ancak örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza 3'te 1'ine kadar indirilebilecek.
Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olan kişinin, haksız bir işin yaptırılması amacıyla girişimde bulunması için, kendisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmesi halinde hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek. Kişinin kamu görevlisi olması halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacak. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürme beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek.

Rüşvet cezası

Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ancak bunun kişi tarafından kabul edilmemesi halinde, kamu görevlisi hakkında teşebbüs hükümlerine göre cezaya hükmolunacak ve verilecek ceza 2 yıldan az olamayacak.
Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması, rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi de müşterek fail olarak cezalandırılacak. Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde ise verilecek ceza 3'te 1'den yarısına kadar artırılabilecek.
Rüşvet suçu; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile bunların kurduğu şirketler ve vakıflar, dernekler, kooperatiflerce işlenmesi halinde de uygulanacak. Yabancı kamu görevlisinin yanısıra, uluslararası mahkemelerde görev yapan hakimler, uluslararası parlamento üyeleri, tahkim için görevlendirilen hakemler de rüşvet almaları halinde rüşvet suçundan yargılanacak.
Yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesi dolayısıyla, suçun Türkiye'de, yurtdışında vatandaş tarafından ve yabancı tarafından işlenmesi halinde Türkiye'de soruşturma yapılabilecek. Görülmekte olan bir davada veya devam eden soruşturmada, hukuka aykırı karar vermesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması için yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs eden kişi, 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.
Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden kişi de 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek. Kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama ve görüntülerin gizliliğini ihlal eden kişi ise aynı cezaya çarptırılacak.
İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak.

Adli kontrol

Tutuklamaya ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin varlığıyla tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılması gerekecek. Hakim veya mahkeme; tutuklamaya, tutuklamanın devamına ve tahliye isteminin reddine ilişkin karar verirken, kuvvetli suç şüphesinin varlığını, tutuklama nedenlerinin varlığını ve somut olayda tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu somut olgularla gerekçelendirecek.
Kanunla, CMK'de yer alan, hakimlerin tutuklama yerine adli kontrol uygulayabileceğine yönelik düzenlemedeki süre sınırı kaldırıyor. Yürütülen soruşturmada, CMK'nin 100. Maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebilecek.
"Konutunu ve belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek ile belirlenen yer veya bölgelere gitmemek" şartları da şüphelinin tabi tutulacağı yükümlülükler arasında yer alacak. Devlete ait yargılama giderlerinin ilgili kanunda terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde bu gider Hazinece karşılanacak. Askeri Ceza Kanunu kapsamındaki suçlarla ilgili olarak da hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verilebilecek.

Basın suçlarına erteleme

Basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesinin toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından büyük önem taşıdığı ifade edilen yasada yer alan geçici düzenlemeye göre, 31 Aralık 2011 tarihine kadar basın yayın yoluyla ya da düşünce açıklama yöntemleriyle işlenen, adli para cezası ya da üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kamu davası açılması ile kovuşturmanın veya kesinleşmiş olan mahkumiyet hükümlerinin infazı ertelenecek. Kesinleşmiş olan hapis ve adli para cezalarının hükümlerinin infazı da ertelenecek.
Kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin erteleme kararının verildiği tarihten itibaren 3 yıl içinde yeni bir suç işlememesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilecek. Cezasının infazı ertelenen kişi, 3 yıl içinde yeni bir suç işlemezse mahkumiyet bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacak.
Dosyaların gereksiz şekilde dolaşarak zaman kaybının önlenmesi amacıyla; tasarının yasalaşıp yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, Elektrik, Su ve doğalgaz hırsızlığı nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nda bulunan dosyalar başsavcılıkça, ilgili dairelerde bulunan dosyalar ise dairelerce kararı veren mahkemeye gönderilecek.

3 Temmuz 2012 Salı

KÜRTAJ ve DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

Sabih Kanadoğlu
Türk Hukuk Kurumu Başkanı


Aniden gündeme sokulup, giderek “Uludere” ye ve Diyanet İşleri Başkanlığına (DİB) ve
laiklik ilkesine ulaşan kürtaj sorunu çok boyutlu bir konudur. Gündem değiştirmede
mahir ve başarısı tartışmasız olan siyasi iktidar, öncelikle Uludere faciasını unutturma
yanında, dindar kesimi tatmin etme ve DİB’i fetva makamına çıkarma ile birlikte laiklik
ilkesinde yeni, onarılmaz bir yara daha açmayı hedeflemiş görünmektedir.
Kürtaj sorununun hukuksal boyutu, Avrupa  İnsan Hakları sözleşmesinde (İHAS) ve
Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesi (İHAM) kararlarında yer almaktadır.  İHAS ın 2 nci
maddesinde düzenlenen “yaşam hakkı” cenin ile ilişkilendirilmekte, 8 nci maddesinde
yer alan “özel hayat hakkı” ise hamile kadın veya baba adayını ilgilendirmektedir.
Kürtaj işlemi ise kesin yasaktan başlayan ve tam serbest bırakılmasına kadar çeşitlilik
gösteren bir çizgide uygulanmaktadır. Kadının hayatını kurtarmak, fiziki veya ruhi
sağlığını korumak amacı dışında, tecavüz veya ensest ilişkilerde, ceninin eksik veya
kusurlu olması halinde, ekonomik veya sosyal sebeplerle ve nihayet hamilenin isteği
üzerine çeşitli ülkelerde yasaklanmış  veya tamamen serbest bırakılmıştır. Sayılan
seçeneklerin tamamını Avrupa’da yasaklayan iki ülke Malta ve Vatikan’dır.  İstek
üzerine kürtajı yasaklayan ülkeler, iki ülkenin yanında Polonya, Finlandiya,  İzlanda,
İrlanda,  İngiltere, Andora, Portekiz, San Marino,  İspanya, Lichtenstein, Lüksemburg,
Monaco ve  İsviçre’dir. Kalan diğer tüm Avrupa ülkelerinde ise serbesttir.  İHAM
çeşitliliği gözeterek Vo/Fransa davasında, 08.07.2004 tarihinde Büyük Daire Kararı
olarak,  İHAS ın ceninin yaşam hakkının korunmasını öngörmediğini, Avrupa’da
bilimsel ve hukuki olarak yaşamın başlangıç konusunda görüş birliği bulunmadığını, bu
nedenle, devletlerin konuyu düzenlemekte geniş  takdir yetkisine sahip olduklarını
belirtmiştir.
Son olarak,  İHAM ın R.R/Polonya davasının 26.05.2011 tarihli Daire Kararında da,
devletlerin, kürtajın yapılabileceği halleri düzenleme konusunda geniş takdir yetkisine
sahip olduğu, uygulamanın açıklık taşıması gerektiği, özellikle fiziki ve ruhi sağlık
sebepleri yanında, mutluluğa dayalı kürtajın yasaklanmasının özel hayat hakkına
müdahale oluşturduğu belirtilmiş, bu nedenle yasaklanma halinde dahi, hamile
kadının görüşlerinin bir merci tarafından dinlenip incelenmesi ve verilecek kararın
gerekçeli olması gerektiği vurgulanmıştır.
Kuşkusuz, demokratik ve laik her ülkede hukuki düzenlemeler dini inançlar dışında
yapılmak zorundadır. Dinin, o dinin mensuplarına inanca uygun yol gösterme görevi
olsa da yaşamı hukuksal düzenleme hakkı yoktur. Devlet halkına sağlık, huzur,
mutluluk ve refah sağlamakla yükümlüdür. Açıklanan nedenlerle özel hayata yapılmak
istenen müdahaleyi karşılamak siyasi bir mücadeleyi gerektirecektir.DİB, 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı yasa ile kuruldu. Yasanın 1. maddesi ile  İslam
dininin inanç ve ibadet ile ilgili bütün hükümleri ve dini kuruluşların idaresi
Başkanlığın ilgi ve yetkisine bırakıldı. DİB, 1961 ve 1982 Anayasalarında, bir Anayasal
Kurum haline getirildi ve devlet, din işlerini bu devlet dairesi ile yürütme görevini
pekiştirdi. 1982 Anayasasının 136 ncı maddesi uyarınca DİB, görevini laiklik ilkesi
doğrultusunda ve siyasi görüş  ve düşünüşlerin dışında kalarak yerine getirme
zorundadır. DİB in varlığı, hemde görevinin sınırları, tarihin ve ülke koşullarının doğal
sonucudur. Laikliğin tanımı, Anayasanın başlangıç bölümünün 5 nci paragrafında ve
24/son maddesinde yer almaktadır. Amacı, devletin hukuki temel düzeninin kısmende
olsa din kurallarına dayandırmayı ve dinin siyasete alet edilmesini önlemektir. DİB’in
çalışma biçim ve sınırı açıklanan, tanımlar ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle hiçbir
Diyanet  İşleri Başkanı, kendisinde  şeyhül‐İslam yetkisinin varolduğu vehmine
kapılamaz ve fetva niteliğinde algılamaya yol açabilecek açıklamalarda bulunamaz.
Hele, siyasi iktidarın, kürtaj ile Uludere arasında bağlantı kurmasından sonra iktidarı
destekler nitelikte “haram‐cinayet” benzerliği kurarak, beyanat hiç veremez. Sayın
Başkan, Diyanet’in 1983 teki açıklamasıyla düştüğü çelişkiyi ve nedenini mutlaka
açıklamak zorundadır.
Siyasi iktidarın, 24.11.2003 günlü Resmi Gazete de yayımlanan “Diyanet  İşleri
Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği”nde yapılan
değişiklikle başlayan çalışmaları, Anayasanın 136 ncı maddesinde yer alan DİB’in
“laiklik ilkesi doğrultusunda” ibarelerinin çıkartılması istemine ulaştı. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti laiktir. DİB, bir devlet dairesi olarak elbette “laiklik
doğrultusunda” görev yapacaktır. Alınan asıl hedef Anayasanın 24/son maddesidir.
Sıra geldiğinde içi boşaltılmış, yozlaştırılmış, sulandırılmış “Laiklik” ilkesinin, bu haliyle
kalmasında sakınca görülmeyecek ve olgun hale getirilmiş DİB ile ayrı ayrı veya ortak,
el ve gönül birliğiyle amaçlanan hedefe ulaşılmak istenecektir.

YENİ ANAYASA

Sabih Kanadoğlu
Türk Hukuk Kurumu Başkanı



Bir devletin Anayasal düzeni, insan temel hak ve özgürlüklerini evrensel ölçüde
sağlayan, devlet organlarının kuruluşunu, çalışmasını, erkler ayrılığına dayalı
işbölümünü belirleyen, yurttaşlara mutluluk, huzur ve güvenlik veren Anayasa ile
kurulur. Bu nedenle anlaşma, uzlaşma ve hoşgörü ile toplumsal sözleşme niteliğini
kazanır. Anayasalar, devlet yaşamında uzun süre yer almasını, ihtiyaçları karşılamakta
gösterdiği başarı ile elde ederler. Amerikan Anayasasının 225 yıllık tarihinde sadece 7
değişiklik görmesi bunun sonucudur. 1982 Anayasası %92 ye yakın bir oyla kabul
edilmesine rağmen 30 yıl içinde 17 değişiklik görmüş  ve 116 maddesi yinelenerek
düzeltilmiştir. Bu itibarla başlangıç bölümündeki ilkeler ve ilk 3 madde hariç,
Anayasanın kalan bölümlerinde değişiklik yapılması zorunluluğunda herhangi bir itiraz
ve uzlaşmazlık yoktur.
Ancak, A dan Z ye yeni bir Anayasa yapma arzu ve isteğinin, gerçek nedenleri ısrarla
açıklanmamakta, saklanmakta ve Anayasa “darbe Anayasası” olarak tanımlanma ile
yetinilerek gizli amaca ulaşılmak istenmektedir. Öncelikle A dan Z ye yeni Anayasa
yapılabilirmi, yapılabilirse nasıl yapılmalı sorusunun açıklıkla tartışılması, irdelenmesi
ve değerlendirilerek sonuca bağlanması gerekmektedir. Anayasa uzmanı sıfatını
taşıyan ve kendisine, bilime saygı duyan bilim adamlarına ilk düşen görev budur.
Kurucu asli iktidar, Anayasa’yı düzenleyen, yaşam ve halk oylamasında çoğunluğu
sağlayarak, yürürlüğe sokan iktidardır. Bu iktidarlar dahi, Devletin kurucu babalarının
kuruluş  felsefesine ve ilkelerine sadık kalmak zorundadır. Kurucu asli iktidar, bu
anayasanın ikincil (tali) iktidar tarafından yeniden bütünüyle değiştirilmesine olanak
sağlamışsa sorun yoktur.  İsviçre Anayasasının 193, Bulgar Anayasasının 153, Alman
Anayasasının 146,  İspanya Anayasasının 168 ve Finlandiya Anayasasının 95 nci
maddeleri bu olanağı tanımaktadır. Finlandiya 2000 yılında bu yolla yeni Anayasasının
yürürlüğünü sağlamıştır. Anayasa uzmanlarımız bu hal dışında, öğreti kitaplarında yeni
Anayasa yapma koşulunu, darbe, ekonomik, siyasi kriz ve kaosa, yeni bir devletin
kuruluşuna bağlamışlardır. Birkaç istisnası dışında, bugün yeni Anayasa yapılması
konusunda hakkında söyleyip yazdıkları ile ulaştıkları konum bilim adına hazindir.
Mevcut Anayasal düzenimiz, Anayasa’yı kendi olanakları ile koruma altına almıştır.
Anayasa’nın 81. maddesine göre göreve başlarken, Milletvekilleri Anayasaya
sadakatten ayrılmayacağına, Cumhurbaşkanı 103 ncü maddesine göre Anayasaya
bağlı kalacağına, Anayasa Mahkemesi üyeleri kanunları uyarınca Anayasayı
koruyacaklarına namus ve  şerefleri üzerine andiçerler. Anayasanın 6 ncı maddesi
uyarınca “hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz” ve 11 nci madde uyarınca “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş  ve kişileri bağlayan temel hukukkurallarıdır.” Temel hukuk kurallarının ve Anayasanın tümünün yok sayılarak yeni
Anayasa yapma isteğinin ve sonuca ulaştırılmasının 12 Eylül darbesinin oluşturduğu
1982 Anayasa’sının yapılması sürecinden farkı nereden doğmaktadır.
Kuşkusuz, Anayasalar dogma, değişmez metinler değildir. Ancak, evrensel hukuka
uygun biçimde yenilenmeleri, mutlaka gereklidir.    Evrensel hukuk normlarının
araştırılması, saptanması ve uygulamaya gidilmesi yeterlidir. Güney Amerika’da esen
demokratik Anayasa ihtiyaç rüzgarı, Kolombiya, Venezuella, Bolivya ve Ekvator’da
halk girişimi (isteği) ile “kurucu meclis” kurularak yeni Anayasa yapılması yolundadır.
Ülkemizde, Genel Milletvekili seçimleri 4 yılda bir iktidarı belirlemek için
yapılmaktadır.  İktidar, bu süre için mevcut Anayasa sınırları içinde kalmak koşulu ile
ülkeyi yönetmek üzere seçilmektedir. Halktan alınan yetkinin kapsamı ve içeriğinin
anlamı bundan ibarettir. Çağdaş ve demokratik hiçbir ülkede genel seçimleri kazanan
bir siyasi partinin, halk bana yeni Anayasa yapmak üzere yetki verdi diyerek
uygulamaya giriştiğinin örneği yoktur. Yeni bir Anayasa yapma yetkisini
taşımamaktadır. Aksine kabul, Anayasanın ömrünü, gününün siyasi iktidarının
ömrüyle eş anlamlı hale getirmek demektir.
O halde, yapılacak ilk iş  Anayasanın 175 nci maddesinde değişiklik yapmak ve halk
oylamasına gidebilme sınırını genişletmektir. Halk’a, nitelikli çoğunluk arayarak yeni
Anayasa yapılmasını isteyip istemediği sorulmalıdır. Olumlu sonuç alındığında değişik
düşüncelerin temsil edilebileceği, barajı olmayan bir seçimle “Kurucu Meclis”
oluşturulmalıdır. Kurucu Meclis’in hazırlayacağı yeni Anayasa halk oylamasına
sunulmalıdır. Nitelikli çoğunluk aranacak halk oylamasında kabul edilen Anayasa bu
şekilde yeni Anayasa tanımlamasına hak kazanır. Önerilen yol, uzun ve zahmetli bir
yol olacaktır. Çağdaş, demokratik, üniter bütünlüğü, devlet organlarının uyumlu
çalışmasını, kuvvetler ayrılığını sağlayan, temel hak ve özgürlüklere dayalı yeni bir
Anayasa yapabilmenin başka bir yolu yoktur.
Gündemde yer alan çalışmalarla Anayasa hukukunda, öğretiye yararlı birçok yeni fikir
üretilebilir ama çağdaş ve demokratik yeni bir Anayasa yapılamaz.