28 Aralık 2013 Cumartesi

1963'TEN 2013'E OCAK



"Herkes körlere acır, ya her şeyi görenler? Onlara acıyan yok."


Aile içi ilişkilerin ve çatışmaların göz önüne serildiği oyunlar olarak aile dramları, yazıldıkları döneme ayna tutarlar. Turgut Özakman, 1961'de kaleme aldığı Ocak oyununda 1960'ların Türkiyesi'nde emekçi bir ailenin yaşamından bir kesit sunuyor. Dönemin yaşantısını, hayallerini, umutlarını ve düş kırıklıklarını aile bireylerinin ilişkileri üzerinden anlatıyor. Oyunun sunduğu anlar, durumlar ve duygulanımlar, toplumsal yapının yeniden üretildiği alanlar olarak karşımıza çıkıyor.

Ocak, aile bireylerinin tüm farklılıklarına rağmen bir arada kalmalarının hikayesini anlatıyor. Karşılaştıkları ekonomik güçlükler aile fertleri arasındaki çatışmaları da beraberinde getiriyor. Kendimizi her an bir üçüncü sayfa haberinin içinde bulucakmışız hissi uyandıran olaylar dizisine; aile bireylerinin birbirleriyle çatışan beklentileri ve karakter farklılıkları da eklenince, Ocak sadece yazıldığı yılların içinden seslenmekle kalmıyor, günümüz Türkiye'sinin en önde gelen toplumsal sorunlarına ışık tutar hale geliyor.

Ocak, gerçeğin toprağından ayağımızı kesmeden umutlu olmaya mı davet ediyor bizi?

Tıpkı toplumun da bir arada durabilmenin çağa yakışan yollarını bularak, çalışarak ve beraber nefes alarak ilerleyeceğine duyulan bir inanç gibi...

Tüm bunları düşünebiliyor, hayal edebiliyor olmak umutlu olmak için yeterli değil mi?

İyi ama bireyciliğin yükselişte olduğu ve kapitalizminin etkisinden iyiden iyiye hissedilmeye başlandığı 1960'ların Türkiye'sinde ortak hayaller kurmak ve güçlüklere karşı birlikte direnmek ne kadar mümkün olabilirdi?

Herkesin kendini bu kadar kuvvetli ve bu kadar hatasız gördüğü toplumsal bir iklimde insanların birbirlerini sevmesi ne kadar mümkündür?

Umudunuzu Yitirmeden...

İyi Seyirler...

17 Aralık 2013 Salı

YOLSUZLUK VE RÜŞVET OPERASYONU

İstanbul'da başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında üç bakan çocuğu ile AKP'li Fatih Belediye Başkanı ve Ali Ağaoğlu gözaltına alındı. Gözaltına alınan isimler arasında Halk Bankası Genel Müdürü ile Ebru Gündeş'in kocası Reza Zarrab'ın da bulunduğu belirtiliyor. Peki bu isimler neyle suçlanıyor? İşte o suçlamalardan bazıları:



Şarkıcı Ebru Gündeş’in kocası Reza Zarrab bazı projeler için bakan çocuklarına rüşvet vermekle

Bakan çocukları, Türk vatandaşı olmayan kişilere rüşvetle vatandaşlık verilmesini seğlamakla, Çevre Bakanlığı ve TOKİ’nin bazı projelerinde rüşvet almakla

Fatih Belediyesi Mustafa Demir sit alanlarını yasadışı olarak imar ve inşaata açmakla

Marmaray kazıları sırasında çıkan tarihi eserlerin kamuoyuna açıklanmadan el altından satılması da iddialar arasında.


Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/19737/Gozaltina_alinanlar_hakkinda_flas_iddialar.html

30 Kasım 2013 Cumartesi

Bizim Büyük Çaresizliğimiz


"Bu ülkede canlı cansız her şey satılık Nevzat Bey. Paran varsa her şeyi satın alabilirsin, elbette en başta da insanları. Doktorları, hakimleri, savcıları, polisleri, yanlış anlamayın herkesi. Bu ülkenin sorunu ahlaksızlık, şeref yoksunluğu, onur kaybı..." Beyoğlu'nun En Güzel Abisinden...( Ahmet Ümit )

29 Kasım 2013 Cuma

İstanbul Anadolu Adliyesi Dergisi



İstanbul Anadolu Adliyesi Dergisi yayın hayatına başladı. İçerik bakımından oldukça doyurucu olan bu dergi de sadece makaleler bulunmayıp şiirler, hikayeler, mizah, bulmaca, tarih, yaşam, kültür-sanat ile ilgili bölümleri derginin ilk sayısında bulmak mümkün. Derginin tüm yargı çalışanlarına faydalı olacağından ise şüphe yok.

DERGİ KÜNYESİ

Genel Yayın Yönetmeni
Salih YILDIRIM- C.Başsavcı Vekili

Editörler
Sıddık ILGAR- C.Savcısı
Ömer SOLMAZ- C.Savcısı

Yayın Kurulu
Ali Sadık TAŞTEPE- Hakim
Dr. Barış DUMAN- C.Savcısı
Durmuş Ali GENÇ- Hakim
Levent KANDEMİR- C.Savcısı
Müberra TÜLÜ- Hakim
Ömer SOLMAZ- C.Savcısı
Sıddık ILGAR- C.Savcısı
Vahdettin TOKLUCU- Hakim

20 Kasım 2013 Çarşamba

CEZAEVLERİNDEKİ TUTUKLU SAYISI AÇIKLANDI

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ekim ayı itibariyle ceza infaz kurumlarının mevcudunun 140 bin 520, toplam ka­pasitesinin ise 151 bin 444 olduğunu belirterek, yapılan çalışmalarla 2012 yılında 14 bin 122, 2013 yılında 5 bin 925 kişilik kapasite artışı sağlandığını bildirdi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Yüksek Seçim Kurulu'nun ve Adalet Akademi'sinin 2013 yılı bütçeleri ele alınıyor.
CHP İstanbul Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, usul hakkında söz alarak, "Tüm hapishanelerde hasta olan hükümlü ve tutuklulara acil şifalar diliyoruz. Hastane raporu olmasına rağmen, mahkemeler adli tıpa 9 ay önce yazı yazmasına rağmen adli tıp tarafından çağrılmayan, ölüme terk edilen insanlar adına utanıyorum. Bu insanlar ölüme mi terk ediliyor, hapisleler böyle mi boşaltılacak? İnsan yaşamına saygı göstermeyen adli tıp kurumunu göreve davet ediyor ve kınıyorum" dedi.
Ergin, bütçe üzerindeki sunumunda, hukuki güven duygusunun toplumun tüm kesimlerinde yerleşmesi, adil yargılanma hakkının eksiksiz biçimde gerçekleşmesi ve özgürlükle­ri genişletici bir yaklaşımın benimsenmesinin en önemli amaçları olduğunu söyledi.
İnsan haklarına saygıyı esas alan adalet sistemine doğru hızla yol alındığını vurgulayan Ergin, yargı organlarına geçmişle kıyaslanamayacak derecede, demokra­si ve insan hakları hassasiyetinin hakim olduğunu belirtti.
Tüm yargı teşkilatında davaların daha hızlı sonuçlandığı konusunda önemli verilere ulaşıldığını ifade eden Ergin, özellikle Yargıtay ve Danıştay'da biriken dosyaların eritilmesinde önemli sonuçlar alındığını kaydetti.
Bakan Ergin, tüm mevzuatta insan hakları ihlallerinin önlenmesi için önemli değişiklikler yapıldığını, çıkarılan yargı paketleriyle devrim niteliğinde adımlar atıldığını anlattı.
"AİHM'DE 4. SIRAYA GERİLEDİK"







Ergin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önün­de karar verilmeyi bekleyen toplam başvuru sayısının 2011 yılının so­nunda 154 bine yaklaştığını, bu başvuruların 16 bin 800'ünü Türkiye'den giden başvuruların oluşturduğunu söyledi.
İnsan hakları alanında atılan kararlı eğitimler sayesinde her geçen gün daha iyiye gidildiğini vurgulayan Ergin, "Yargısal gelişmeler yanında tüm devlet ku­rumlarında insan haklan ihlallerine sıfır tolerans anlayışının yerleşmesi bugünkü olumlu atmosferi oluşturmuştur. AİHM tarafından yayınlanan istatistiklere göre uzun süredir bulundu­ğumuz 2. sıradan 4. sıraya gerilemiş bulunuyoruz" diye konuştu.
Ergin, buna göre AİHM'de Kasım ayının başı itibariyle Rusya'nın 18 bin 850 dosya ile birinci, İtalya'nın 14 bin 600 dosya ile ikinci, Ukrayna'nın 13 bin 400 dosya ile üçüncü, Türkiye'nin ise 12 bin 450 dosya ile dördüncü sırada yer aldığını bildirdi.
ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE AB
Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde yürütülen çalışmalara da değinen Ergin, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Ülkemiz uyum sürecinde adalet alanında üzerine düşenleri son on yılda fazlasıyla yerine getirmiştir. Bu sürecin reform çalışmalarımı­za olumlu katkısı inkar edilemez. Fakat gerek adalet gerekse diğer alan­larda başarı ile yürütülen sürecin Avrupa Birliği tarafından tam olarak karşılandığının söylenmesi mümkün değildir. Birliğin ülkemizin üyeli­ği konusunda güçlü bir irade ortaya koyamamasının, yürüttüğümüz ça­lışmaların yetersizliğinden kaynaklanmadığı bugün için herkesin ma­lumudur. Sebep daha çok siyasidir ve ülkelerin iç politikalarından kaynaklanmaktadır. Fakat sürecin sonuna kadar kararlılıkla çalışmaya de­vam edeceğimizi bilmenizi isterim. Zira bu çalışmalar, ülkemizin zaten kendi insanı için yapması gereken çalışmalardır."
İlerleme Raporlarının, üyelik müzakerelerinin yürütülmesinde önemli bir enstrüman olduğuna işaret eden Ergin, "Ortaya konulan değerlendirmelerin tümünün doğru ya da yanlış olduğunun söylenmesi işin tabiatı itibariyle mümkün değildir. 2013 yılı İlerleme Raporu da bu minvalde ele alınmalıdır" dedi.
Ergin, söz konusu raporda bazı eleştiriler yöneltilmekle birlikte yargı ala­nındaki olumlu gelişmelere geniş biçimde değinildiğini kaydetti.
CEZA İNFAZ SİSTEMİ
Bakan Ergin, geçen yıl bütçede yaptığı konuşmada ceza infaz kurumla­rımızın başlıca sorununun kapasite sorunu olduğunu belirttiğini hatırlatarak, alınan önlemlerle bu sorunun büyük oranda ortadan kaldırıldığını bildirdi.
Ergin, şöyle devam etti:
"Ekim ayı itibariyle ceza infaz kurumlarımızın mevcudu 140 bin 520, toplam ka­pasitesi ise 151 bin 444'tür. Yapılan çalışmalarla 2012 yılında 14 bin 122, 2013 yılında 5 bin 925 kişilik kapasite artışı sağlanmıştır. Öte yandan bu yıl sonuna kadar 5 bin 980 kişilik daha kapasite artışı sağlanacaktır. Halen devam eden inşaatlarımız ve planladıklarımız sadece kapasite sorununun aşılması için değildir. Aynı zamanda kurumların moderni­zasyonunun tamamlanması içindir. Zira 2002 yılından itibaren yeni in­faz anlayışımıza uymayan 234 kurumu kapatmış bulunmaktayız. 2017 yılına kadar ise 164 cezaevini daha kapatmayı planlıyoruz."
İNSAN KAYNAKLARI
Adalet Bakanı Ergin, Türkiye'deki hakim ve savcı sayısının Avrupa ülkelerinin oldukça gerisinde olduğunu vurguladı. Ergin, bu konuda önemli adımlar atıldığını, gelecek yıllarda yetersizliğin tamamen aşılacağını ifade etti.
Ergin, merkezi yönetim bütçesinin imkanları dahilinde gerçekle­şen bütçe büyümesi ile ihtiyaçların bütününün karşılandığının ifade edilemeyeceğini belirterek, ancak gerçekleşen miktarlara bakıldığında geçmişe oranla daha iyi bir noktada olunduğunu kaydetti.

19 Kasım 2013 Salı

BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİ

beyoglunun-en-guzel-abisi-ahmet-umit

Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi. 

Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... 


Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."
(Tanıtım Bülteninden)

6 Kasım 2013 Çarşamba

İDEAL STAJ EĞİTİMİ NASIL OLMALI?

6. Stajyer Avukatlar Kurultayı’nda kabul edilen Sonuç Bildirgesi şöyle:
Staj Eğitimi ve Staj Sonrası İlk Yıllar:
1-Hukuk Fakültesi sayısının ve kontenjanlarının hukukçu ihtiyacının üzerinde artmış olması nedeniyle; sayının ihtiyacı karşılar bir seviyeye çekilmesi konusunda girişimlerin yapılması önemlidir.
2-İlk 6 ayki adliye stajının daha etkin ve öğretici olabilmesi için TBB tarafından Adalet Bakanlığı ve Adli Yargı Komisyonu (hâkimler/savcılar) nezdinde gerekli girişimler yapılmalıdır. Bu süreçte mahkeme kalemlerinde stajyer avukatlara staj eğitimi ile bağdaşmayan işlemler yaptırılmaması adına gerekli yönde düzenlemeler getirilmelidir. Stajyer avukatlar için adliyede kendilerine özgü bir cübbe belirlenmelidir.
3-Baroların ikinci 6 aydaki avukat yanı stajının yapılacağı avukatların belirlenmesinde 5 yıllık kıdem şartı ile yetinilmeyip, stajyer yetiştirmeye uygun ortamın olup olmadığı ayrıca araştırılmalı ve staj süresince denetlenmelidir. Stajyer kabul edecek avukatların, stajyerin yetiştirilmesi konusunda eğitim almaları düşünülmelidir.
4-Staj bitiminde alınan ruhsat ücreti asgari düzeye çekilmeli veya kaldırılmalı ve staj bitiminden itibaren en geç 15 gün içerisinde ruhsatlar avukatlara teslim edilmeli ve ruhsat bekleme süresi içerisinde stajyer avukatların yapabilecekleri işleri yapmaya devam etmesini sağlayacak girişimlerde bulunulmalıdır.
5-Staj dönemi boyunca stajyer avukata verilecek ücretleri TBB karşılamalı ve bu ücret en az asgari ücret düzeyinde olmalıdır. TBB tarafından verilen staj kredileri, kredi geri ödemesinin süresinin sonunda (bugün için 2 yıl) avukatlık mesleğine devam etmesi koşulu ile karşılıksız hale getirilmelidir.
6-Stajın avukat yanında yapılacak olan kısmında stajyer avukatların yaptığı işler barolar tarafından denetlenmelidir. Staj süresince düzenli periyotlarla stajyer avukat tarafından ihtiyari görüş niteliği taşıyan stajı hakkında rapor sunabilme imkânı tanınmalıdır.
7-Baroların tercihen kendi staj eğitimi merkezi olmalı ve eğitim içeriği teori değil pratiğe dayanmalıdır.. Bazı özellikli konuların (drama, yöneticilik, diksiyon, iletişim, mesleki yabancı dil, temel muhasebe ve kurgusal duruşmalar) her bir coğrafi bölgede oluşturulacak bölgesel staj eğitim birimlerinde ele alınması düşünülmelidir. Staj eğitim merkezi bulunmayan barolara, bölgesel staj eğitim birimlerinin diğer konularda da destek vermesi sağlanmalıdır.
8-Mesleğin ilk yıllarında ekonomik sorunlar yaşanacağı açık olmakla; ilk defa bürolarını açacak olan avukatlara kredi desteği TBB tarafından sağlanmalıdır.
9-1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince staj süresinin uzatılmasına yönelik yönetim kurulu kararlarının kesin olduğu yönündeki ifadenin idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesine aykırı olup kaldırılması gerekmektedir.
10-Mesleğe yeni başlayan avukatlara belli süreyle baro aidatı muafiyeti sağlanmalı ve barolara giriş ödeneği kaldırılmalıdır.
11-CMK ve Adli yardım yönetmeliği gereğince avukat görevlendirilen işlerde, mesleğe yeni başlayan avukatlara öncelik tanınmalıdır.
12-Staj dönemi boyunca sadece genel sağlık sigortası değil uzun vadeli sigorta kolları primleri de ödenmelidir.
13-TBB bünyesinde Stajyer avukatların temsiline yönelik bir organ oluşturulmalıdır.
Avukatlık Sınavı ve Yönetmelik Değişikliği ile Önerilen Staj Kabul Değerlendirilmesi ile Staj Yeterlilik Değerlendirmesinin İçeriği:
1-TBB tarafından hazırlanan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na eklenmesi düşünülen avukatlık sınavı önerisinin savunma mesleğinin gelişimine katkı  sağlayacağı düşünülmektedir.
2- Avukatlık Staj Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmasına dair yönetmelikteki “Staja Kabul” ve “Staj Yeterlilik” değerlendirmelerinin, başka kuruluşlar tarafından değil TBB bünyesinde oluşturulacak bir değerlendirme birimi tarafından yapılmalıdır.
3-Staja kabul esnasında, puanın yanı sıra kontenjan sınırlaması da yapılmalıdır.
 Kaynak: İstanbul Barosu

4 Kasım 2013 Pazartesi

İSTANBUL BAROSU ‘ANDIMIZ’I KALDIRAN YÖNETMELİK MADDESİNİN İPTALİ İÇİN DANIŞTAYA DAVA AÇTI


İstanbul Barosu Başkanlığı, 08.10.2013 gün ve 28789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değiştirilen 27.08.2003 gün ve 25212 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinin iptali ile yürütmesinin durdurulması istemi ile Danıştay’a dava açtı.

Daha önce Danıştay 8. Dairesince ‘Andımız’ın kaldırılmasına ilişkin Yönetmeliğin aynı maddesinin iptalinin reddedildiğine ilişkin gelişmelerin anlatıldığı, istemin hukuki sebep ve delillerinin sıralandığı dava dilekçesinde “Açıklanan ve re’sen göz önüne alınacak nedenlerle;08.10.2013 gün ve 28789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değiştirilen 27.08.2003 gün ve 25212 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinin iptali ile yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz” denildi.

BU KİTABA KİTAPLIĞINIZDA YER AÇIN

Şu sıralar “hangi kitabı alıp okusam acaba?” diyorsanız ve şuanda bu yazıyı okuyorsanız doğru yerdesiniz. Birazdan bahsedeceğimiz bu kitap, konumları farklı olsa da birbirinden habersiz aynı yükü sırtlayan insanların hikâyelerini bir çırpıda okunacak denli yalın ve belleklerde uzun süre yer edecek kadar derin bir anlatımla okura sunuyor.


Okurken bir yandan tebessüm edebileceğiniz bir yandan kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz bir yandan da hüzünlenebileceğiniz bir öykü kitabı…

Her bir başlığın dikkat çekici olduğu bu kitapta hukuk mesleğinin zorlularını ve özellikle stajyer avukatların yaşadıkları sorunları okuyacaksınız. Bu eserin sadece hukukçular tarafından değil herkes tarafından okunması, özellikle avukat-müvekkil ilişkisi çerçevesinde tarafların birbirlerine karşı hoşgörülü olmasını sağlayacaktır.

Bu niteliği sayesinde kitap herkese hitap edebilecek türden...

Kitapta aynı zamanda denemelerde yer alıyor.


Kitabın adı: “Öyküleşen Hukuk”, yazarı: “Coşkun Ongun”.


Tam 155 sayfa olan bu eserden öğreneceğimiz çok şey var…

3 Kasım 2013 Pazar

YENİ BİR HAK ARAMA YOLU: ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU VE BU KAPSAMDA AVUKATLARIN ROLÜ*


Stj.Av.Sinem Saçkan















Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan bir referandumla kabul edilmesiyle iç hukuk sistemimize girmiş bulunan ikincil nitelikte bir hak arama yoludur.[1] Bu cümleden anlaşılacağı üzere, bireyin temel hak ve özgürlükleri kamu gücünün eylem veya ihmali nedeni ile ihlal edilenlerin başvuracağı istisnai bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolu sadece kamu gücü işlemlerine karşı yapılmaktadır.
Ülkemizde bireysel başvuruya ihtiyaç duyulmasının temel nedeni, temel nitelikteki hak ihlallerinin engellenmesi ve ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ( AHİM ) yapılan başvuruların sayısının azaltılmasıdır. Bu kapsamda ülkemiz aleyhine açılmış birçok tazminat davası bulunmaktadır. Üstelik AİHM’de karar bekleyen Türkiye ile ilgili dosyalar her geçen yıl artış göstermektedir. 2007’de 9 bin 150 olan dosya sayısı, 2008’de 11 bin 100’e, 2009’da ise 13 bin 100’e ulaşmıştır.[2]
Avrupa Konseyi’nin organları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin iç hukukta uygulanmasını sağlamaya yönelik mekanizmaları kurma yönünde taraf devletlere yükümlülüklerini hatırlatmaktadır. Burada önem taşıyan husus sözleşmeye taraf olan devletlerin iç hukuklarında ihlalleri giderici mekanizmaları oluşturmalarını sağlamaktır. Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuru sistemi bu mekanizmalardan birisidir. Bu sebeple konumuz bakımından bireysel başvurunun incelenmesi önem taşımaktadır.
Bireysel başvuru, 1982 Anayasası’nın 148. ve 149. maddelerinde yapılan değişiklikler ile hukuk sistemimize girmiştir.


Bireysel başvuruya kabul edilebilecek başlıca temel haklar şunlardır: yaşama hakkı, işkence ve eziyet yasağı, suç ve cezaların kanuniliği, hak arama hürriyeti, kişi hürriyeti ve güvenliği, zorla çalıştırma yasağı, özel hayata, aile hayatına, konut ve haberleşmeye saygı, din ve vicdan hürriyeti, toplantı ve örgütlenme hürriyeti, mülkiyet hakkı, serbest seçim hakkı, eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi, eşitlik hakkı.
 Temel hakkı ihlal edilen birey, hak ihlali iddialarını öncelikle ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemeler önünde ileri sürmüş olmalıdır. Aksi halde Anayasa Mahkemesi başvuruyu, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesi ile kabul edilemez bulacak ve işin esasını incelemeksizin bu gerekçe ile reddedecektir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kapsamı sadece başvurucunun anayasal temel hak iddiasının doğruluğu üzerinedir. İhlalin tespiti halinde bunun ortadan kaldırılması için alınması gerekli tedbirlere hükmedilecektir. Anayasa mahkemesi önüne gelen başvurularda kanunun doğru uygulanıp uygulanmadığı yönünden değil, temel hak odaklı bir inceleme yapacaktır.
Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuru sonucunda verilen kararın, hak ihlalini ortadan kaldırmadığı ve mağduriyetin devam ettiği düşünülüyorsa, bu karardan sonra ilgililerin AHİM’e başvurmasında hiçbir engel bulunmamaktadır.
Kişi güvenliğinin sağlanması demokratik toplumların başlıca varlık nedenidir. Bu kapsamda savunma hakkı, toplumsal konumları ve ekonomik düzeyleri ne olursa olsun, herkes için çok büyük önem taşır. AİHS’e göre, kendisine bir suçlama yöneltilen kişi: “ Kendisini müdafaa etmek veya kendi seçeceği müdafiin veya eğer bir müdafii tayin için mali imkânlardan mahrum bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir avukatın meccani yardımından istifade etmek hakkına sahiptir.”[3]
Ceza yargılamalarında savunma hakkının öznesi suçlanan kişidir. Elbette ki sanığın bir müdafii olmadan kendisini savunması en doğal hakkıdır.
Sanığın suçlama karşısındaki öznel konumu ile birlikte hukuk bilgisinin yetersizliği nedeni ile demokratik toplumların güvenliği için önem taşıyan savunma hakkının salt kişisel çabalarla yürütülemeyeceği görülmüştür. Sanığın mahkeme önünde avukat yardımı ile savunulması, toplumsal bir zorunluluk olarak doğmuştur.
Savunmasız sanığa bir avukat atanması ile sorun çözülmüş olmamaktadır. Bununla birlikte avukatın görevini etkili bir biçimde yürütüp yürütmediğinin de değerlendirilmesi gerekir.
Bu bağlamda adil yargılanma hakkının önemine işaret etmek gerekir. Adil yargılanma hakkı, içerik olarak adil karar verilip verilmediği değil, adil bir karar verilebilmesi için gerekli koşulların sağlanıp sağlanmamasıdır.[4] Bununla birlikte İHAM’a göre milli mahkemeler, davayla ilgili olup olmadığının değerlendirilmesinde bir önyargı taşımaksızın taraflarca sunulmuş mütalaalar, savunmalar ve delilleri iyi incelemek yükümlülüğü altındadır; açıkça hatalı bulgulara dayanan bir karara varmak, başvurucunun hakkaniyetli yargılanma güvencesinin mahkeme tarafından ihlal edildiğini gösterebilir.


Campbel ve Fell- İngiltere 1984 tarihli kararı;
“Sözleşme’nin “mahkeme” tanımına giren bütün birimlerde, davanın kanıtlarının sunulduğu, tanıkların dinlendiği veya elde edilen nesnel bulguların hukuksal sonuçlarının tartışıldığı yüz yüze yargılamanın her aşamasında, avukatla savunulma hakkının kullanılması gerekmektedir. Devletlerin bu yükümlülüğü adil yargılanma hakkının zorunlu bir koşuludur.[5]
AİHM’e göre, sanığın ilk derece mahkemesinde avukat eliyle savunulması, yargılamanın sonraki aşamalarında avukatsız bırakılmasına haklılık kazandırmayacaktır.
Federal Mahkeme sanığın avukatla temsil olanağını silahların eşitliği ilkesi kapsamında değerlendirmiştir. Silahların eşitliği ilkesi, yargılamadaki taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlar.[6]
Silahların eşitliği ilkesi mahkeme tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: “ Silahların eşitliği, davanın bir tarafını, diğer taraf karşısında belirli bir dezavantaj içine sokmayacak şartlar altında, her bir tarafın deliller de dahil olmak üzere, davasını ortaya koymak için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip olması zorunluluğu demektir.”
Avukat, hukukun uygulanmasını sağlamak, hukuk devleti amacına uygun hareket etmekle yükümlüdür. Avukat üstlendiği vekâlet işi çerçevesinde gerçeğin bulunması faaliyetine ortaktır.[7]Bu bağlamda AİHM kararları ile avukatlık mesleği önemli kazanımlar elde etmiştir.
Anayasa Mahkemesine başvuru yapılırken veya incelemenin ilerleyen aşamalarında avukat tutulması mümkün ise de bu konuda bir zorunluluk bulunmamaktadır. Avukat aracılığıyla yapılan başvurularda, buna ilişkin vekâletnamenin başvuru ekinde bulunması şarttır. Başvurucunun avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa onunla yapılan yazışmalar ya da ona yapılan tebligatlar başvurucuya yapılmış sayılır.
Belirtmiş olalım ki, bireysel başvuru yapılmasının kesinleşen kamu işlemine yönelik doğrudan bir etkisinin bulunmaması nedeniyle, bu işlemin infaz ya da icrasının durdurulması söz konusu olmamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda tedbir kararı almayı çok istisnai durumlarda kabul etmektedir.
Bireysel başvurudan feragat mümkündür. Başvurucunun davasından feragati halinde düşme kararı verilir. Anayasa Mahkemesince verilen kararlar kesindir. Bu kararlara karşı itiraz edilebilmesi mümkün değildir.
Son olarak ifade etmiş olalım ki, Anayasa Mahkemesi karar verirken anayasa hükümlerini sözleşmeye uygun bir şekilde yorumlayıp ona göre karar vermesi gerekir.

*Güncel Hukuk Dergisi, Kasım, Sayı 119.




[1] Ekinci, Hüseyin-Sağlam, Musa, 66 soruda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, Council of Europe, Avrupa Konseyi, T.C.Anayasa Mahkemesi, 2012, s.7.
[3] Güney Dinç, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Göre Avukatla Savunma Hakkı”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2004-55-88, (Erişim tarihi: 09 Eylül 2013).
[4] İnceoğlu, Sibel, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, 2.baskı, beta, haziran, 2013, İstanbul, s.209.

[5] Bknz: http://yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=262, (Erişim tarihi: 09 Eylül 2013)
[6] İnceoğlu, Sibel, a.g.e., s.239.
[7] Bknz: http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1272.htm, ( Erişim tarihi: 09 Eylül 2013)

28 Ekim 2013 Pazartesi

Ethem Sarısülük Davası'nda tutuklama talebine ret



Ethem Sarısülük Davası'nda ara karar verildi. Gezi Parkı olayları sırasında Ethem Sarısülük'ü başından vurduğu iddia edilen Çevik Kuvvet Polisi A. Ş.'nin Şanlıurfa'da görev yaptığı belirtilerek, A.Ş'nin kaçmayacağının göz önünde bulundurulması nedeniyle tutuklama kararıreddedildi.Ethem Sarısülük Davası, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye devam ediyor. Ethem Sarısülük'ün annesi Safi Sarısülük, Gezi Parkı olayları sırasında oğlunu başından vurduğu iddia edilen Çevik Kuvvet Polisi A.Ş.'nin duruşmaya katılmayacağının bildirilmesi üzerine, mahkeme heyetine dönerek "Sizlerin suratını görmeye mi geldim? Katil nerede? Katilin suratını görmeye geldim" dedi. Mağdur avukatları iddianamenin tanık olmadan okunamayacağı ifade ettiler.Daha sonra davada ara karar verildi. Çevik Kuvvet Polisi A.Ş.'nin Şanlıurfa'da görev yaptığı bildirilerek, kaçmayacağının göz önünde bulundurulması üzerine tutuklama kararı reddedildi. Salondakiler karara alkışlarla tepki göstererek 'Satılmışlar' diye bağırdı.



Haber Kaynağı:İHA

26 Ekim 2013 Cumartesi

YAYIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİ / AV. COŞKUN ONGUN



















Sitemize uzun zamandır kitap tavsiyesi ile ilgili bir yazı koymamıştık. Bu açığı kapatabilmek adına bugün sizlere tavsiye niteliğinde bir kitap tanıtımı yapacağız.

Başlıkta belirtildiği gibi eserin adı " Yayın yoluyla kişilik haklarının ihlali " dir. Kitap, basın, radyo- televizyon ve internet hukuku alanında akademik tartışmalardan ziyade uygulamadaki sorunları ele almayı konu edinmiştir. Kitapta aynı zamanda yargısal içtihatlar da yer alıyor. Basın Yayın ve Kişilik Hakları hukuku üzerine yer alan başlıca doktrinsel görüşler ise eseri zenginleştiren bir öneme sahip konumda bulunuyor.

334 sayfalık bu güncel çalışmanın, hukukçu olsun olmasın konuyla ilgilenen herkese yararlı olması temenni edilmiştir.

Yazarın ( Av. Coşkun Ongun ) daha önce yayımlanmış diğer kitapları ise şunlardır:

Basın Davaları El kitabı ( 2008 )

Yargı Kararları Işığında Medya Hukuku ( 2010 )

Öyküleşen Hukuk ( 2012 )


5 Ekim 2013 Cumartesi

TÜRK HUKUKUNDA AF KURUMU*

Stajyer Avukat Sinem SAÇKAN

Hukukun eski kurumlarından biri olan af, insanlık tarihi boyunca siyasi, hukuki, felsefi, sosyolojik ve psikolojik açıdan tartışıla gelen bir kavramdır.
Ceza hukukunun temel kurumlarından olan af, devletin cezalandırmak hakkından feragat etmesi anlamını taşır. Geniş anlamı ile af, kimi zaman kesinleşmiş cezaları kaldıran, hafifleten veya değiştiren, kimi zaman da kamu davasını düşüren veya mahkûmiyeti bütün neticeleriyle birlikte vaki olmamış sayan, yasama veya yürütme organlarınca gerçekleştirilen bir kamu hukuku işlemidir.[1]
Af, genel olarak ceza hukuku (TCK.m.62) ve anayasa hukuku (Ay.m.87, m.104) ile düzenlenmiştir. Diğer hukuk dalları ise daha çok affın netice ve hükümleri bakımından önem taşımaktadır.
Türk hukukunda af, özel af ve genel af olarak olmak üzere iki kısımda ele alınmaktadır. TCK’nın 65.maddesine göre genel af halinde, kamu davası düşer, hükmolunan cezalar bütün neticeleriyle birlikte ortadan kalkar. Özetle genel af,  mahkûmiyeti bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırır.
 Özel af ile hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir ya da para cezasına çevrilebilir. Ancak cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen etkisini devam ettirir. Bu halde, mahkûmiyetin neticeleri devam etmekle birlikte, özel af esasen bir suçu bağışlamak, mazur görmek şeklinde tezahür eder.
Cumhurbaşkanının Af Yetkisi:
Özel af yetkisi TBMM’ye aittir. Ancak cumhurbaşkanına da “mahkûmun sürekli hastalık, sakatlık, kocama” gibi sebeplerle cezasını kaldırmak veya azaltmak yetkisi tanınmıştır.[2]
Özel af iki çeşittir. İlki “toplu özel af”,  ikincisi “kişiye özgü özel af”tır. Toplu özel af çıkarmak yetkisi sadece Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Buna mukabil, kişiye özgü özel af çıkarmak yetkisi TBMM’ye ve Cumhurbaşkanına tanınmıştır.
Cumhurbaşkanının af yetkisi, Anayasa’nın Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104.maddesinde tanımlanmaktadır. Bu özel af prosedürü,  aftan yararlanmak isteyen hükümlünün ya da vekilinin Cumhuriyet Savcılığına başvurusu halinde başlatılmakta ve adli tıp kurulunun “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama” hallerinden birinin bulunduğuna karar vermesi halinde, durum Adalet Bakanlığı tarafından Cumhurbaşkanının takdirine sunulmaktadır. Cumhurbaşkanı bu halde Adli Tıp Kurulu raporuna rağmen af yetkisini kullanmama yetkisine sahiptir.[3]
Cumhurbaşkanının af yetkisinin sınırlı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü Anayasa Cumhurbaşkanına sadece ”mahkûmun sürekli hastalık, sakatlık, kocama gibi sebeplerle” cezasını kaldırmak veya azaltmak yetkisini tanımıştır. Burada yetki sebep itibarıyla sınırlandırılmıştır.
Ölüm cezaları kapsamında Cumhurbaşkanının af yetkisi tartışmalara çokça konu olmuştur. Kanaatimizce, Anayasa da belirtilen sebepler varsa bu halde Cumhurbaşkanı af yetkisini kullanabilmelidir.
Cumhurbaşkanı’nın özel af yetkisini kullanmasına ilişkin kararı Resmi Gazetede yayınlanmak zorundadır.
Af Kurumunun Tarihsel Süreci:
Af kurumunun tarihsel sürecine baktığımız zaman Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde af ile ilgili herhangi bir düzenlemeye rastlanılmamaktadır.
 Bu dönemde bireysel ve toplumsal suçluları affetmek yetkisi padişaha aittir. Kul hakkına ilişkin suçlarda af yetkisi mağdura ve mağdurun mirasçılarına ait iken, Allah hakkına ilişkin suçlarda af yetkisi kadı veya padişaha aittir.[4]
Affa dair ilk yazılı düzenleme 1858 yılında çıkarılan Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 47.maddesinde görülmekte ve bu  madde ile af yetkisi padişaha verilmektedir.[5]
1921 Anayasası’nda affa ilişkin herhangi bir düzenleme yoktur. Ancak 7.maddede yer alan “…ahkamı şeriyenin tenfizi, umumu kavaninin vazı, tadili, feshi gibi hukuki esasiye Büyük Millet Meclisine aittir.”ifadesi af yetkisinin meclise ait olduğu düşüncesini kuvvetlendirir niteliktedir.
1924 Anayasası af kurumuna yer vermekle birlikte af yetkisini kural olarak TBMM’ye vermiş sadece “yaşlılık ve hastalık gibi sebeplerle” özel af çıkartmak yetkisini Cumhurbaşkanına tanımıştır.
1961 Anayasası affı genel af-özel af şeklinde kategorize etmiş genel-özel af ilan etmek yetkisi meclise tanınmıştır.
Sonuç:
Affın oldukça tartışmalı bir kurum olduğundan bahsetmiştik. Bu kuruma karşı olanlara göre, af yetkisi hukuk güvenliğini zedeleyen bir kurum olmakla birlikte affedilen suçlunun ikinci bir suç işlemesi sık rastlanılan bir olaydır. İkinci olarak af, cezaların caydırıcı olma özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Af kurumuna destek verenlere göre, yasalar sosyal hayata uyum sağlamak zorundadırlar bu nedenle haksızlığı tamir ettiği oranda af yetkisine başvurulması meşrudur. İlaveten af yetkisi adli hataların düzeltilmesine çare olabilmektedir.
Belirtilmelidir ki af bir yargı tasarrufu değildir. Affeden organın delilleri yeniden araştırması, suçluluk meselesini tartışması, kanun hükümlerinin doğru tatbik edilip edilmediğini araştırması olası değildir. Aksi durum af yetkisinin sınırlarının aşılması anlamına gelir.
Af müessesesi bütün hukuk sistemleri tarafından kabul edilmiş olmakla birlikte bu kurumun meşruluğu konusunda günümüzde halen herhangi bir mutabakata varılmış değildir. Bu yetkinin çok kereler suistimal edilmiş olması hukukçuları düşünmeye sevk etmektedir. Kimi pozitivist yazarlar haksızlıkların keyfi bir şekilde giderilmesini reddetmektedirler.
Kabul edilmelidir ki af yetkisinin sorumsuzca kullanılması mazur görülemez çünkü af ciddiyet ve dürüstlüğün bir ölçütüdür.
Cezaevlerinde ki doluluk oranları genel af konusunu gündeme getirmekte ve birtakım yasal düzenlemelerin yapılmasına neden olmaktadır. Af yetkisinin kullanılması suç işleyen kişide bir beklenti yaratmakta ve suç işleyen kişi ıslah olmadan toplumsal yaşantıya dâhil edilmektedir. Bu durum suç mağdurlarının devlete olan güvenlerini sarsmakta ve onları yaralamaktadır. Dolayısıyla af yetkisi sadece sınırlı suçlar hakkında uygulanmalı ve af yetkisinin kapsamı daraltılmalıdır. Bu durum keyfi uygulamaların bir nebze olsun önüne geçecek, toplumun devlete olan inancını arttıracaktır.

                                                               
Leges Aylık Hukuk Dergisi, Eylül, 2013, sayı: 45.





[1] Artuk, Gökcen, Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4.baskı, turhankitabevi, Ankara, Kasım, 2009, s.962.
[2] Anayurt, Ömer, Hukuka giriş ve hukukun temel kavramları, 2.baskı, seçkin yayıncılık, Ankara, Kasım, 2001, s.137.
[4] Soyaslan, Doğan, Af, Anayasa Yargısı 18, Ankara, 2001, s.414.
[5] Soyaslan, Doğan, a.g.e., s.414.

19 Eylül 2013 Perşembe

AVUKAT OLMADIĞI HALDE AVUKATLIK YETKİLERİNİ KULLANAN Z.Y. HAKKINDA HAPİS CEZASI VERİLDİ


İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/383 esas sayılı dosyasıyla görülen davada sanık Z.Y’nin  avukat olmadığı halde avukatlık hak ve yetkilerini kullanmak, nitelikli dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik suçu işlediği sabit görülerek mahkumiyetine karar verildi. İstanbul Barosu Başknlığı’nın katılan sıfatıyla yer aldığı dava Avukat Hakları Merkezi tarafından takip edilmiş olup 10.09.2013 tarihli duruşmada Mahkeme kararını açıklamıştır. Sanık Z.Y, İstanbul Barosu üyesi avukatlardan Av.Z.Y. ile olan ad-soyad benzerliğinden faydalanarak kendisini avukat olarak tanıtmış ve avukat hak ve yetkilerini kullanmak suretiyle 3. Kişilerin mağduriyetine neden olmuştur. İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada Sanık Z.Y. hakkında özetle;
- Davada taraf olan 9 mağdur müştekiyi karşı nitelikli dolandırıcılık suçu işlediği sabit görülerek TCK 158/1-d maddesi gereğince her eyleminden ayrı ayrı 1 yıl 8 ay hapis ve 100 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına,
-Davada taraf olan bir mağdur müştekiye karşı nitelikli dolandırıcılık suçu teşebbüs aşamasında kaldığından 1 yıl 6 ay hapis ve 90 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına,
-Resmi belgede sahtecilik suçu nedeniyle TCK 204/1 maddesi gereğince 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
-1136 sayılı Avukatlık kanunun 63/3 maddesi gereğince avukat olmadığı halde avukatlık yetkilerini kullandığı anlaşıldığından 1 yıl 8 ay hapis ve 10 gün karşılığı 200 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına
Karar verilmiştir.

Bknz: http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=8502