Güzel bir sonbahar günüydü. Altın sarısı yapraklar her yere saçılmıştı. Güneş tüm ihtişamıyla batmak üzereydi. Batarken de denizi ışıl ışıl sarı rengine boyamıştı adeta. Yere saçılan yapraklar rüzgarın hafif esintisi ile havada dans ediyor gibiydi. Bu manzara eşliğinde ağaçlar ise puzzle'ın tamamlayıcı bir parçası olmuştu. Yuvarlak masa da bir defter ve dolma kalem birde dumanı tüten bir fincan çay vardı. Bu sakin köşede yazı yazmak Yunus'a iyi geliyordu. Burası onun her şeyden arınmak için geldiği kurtarıcı bir yerdi. Çayından bir bardak yudumlayıp içtikten sonra denize bakıp uzaklara daldı. Derin bir iç çekiş sonrası aklına Seneca'nın sevdiği bir sözü geldi; " gerçek, ancak işitmek isteyene söylenmeli."
Yalnız kaldığı zamanlar Yunus, yaşam üzerine düşünmeyi ve yazmayı severdi. Tek başına kalmak, kafasını toparlaması için ona iyi geliyor ve dahası yazma konusunda üretkenliğini arttırıyordu. Bazen düşüncelere daldığında kendi kendisiyle konuşurcasına tez- antitez tartışmalarına girdiği de oluyordu.
Zamanında anlatmaya çalıştığı şeyler insanlar tarafından pek dikkate alınmamıştı. O yüzden gerçek, ancak işitmek isteyene söylenmeli diye sık sık bu sözü tekrar ederdi kendisine... İnsanlar yalanı severdi. Gerçekler insanı acıtır ve üzerdi. Ancak ne olursa olsun terazi de gerçekler ağır basmalıydı. Yalan kaybetmeye mahkumdu...
Yunus kasım ayında tekrar aynı yere gelmişti. Yuvarlak masa başında otururken beyaz manolya çiçeği görmüştü. Gözlerini çiçekten alamamıştı. O kadar saf, o kadar narin bir görüntüsü vardı ki... İnsan koklamaya kıyamaz diye düşündü. Çayını yudumladıktan sonra uzun uzun düşündü ve kalemi denize attı. Artık düşüncelerini ve duygularını deftere yazmayıp bembeyaz açan manolyaya anlatacaktı...
"Yaşam" dedi Yunus, manolyaya... bir tiyatro oyununa benzer. Ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar iyi oynandığı önemlidir. Soğumaya yüz tutmuş çayından bir yudum daha almıştı. Manolyalar hafif rüzgar esintisiyle beraber sağa sola doğru hareket ediyordu. Yunus, denize son bir kez daha baktı kalkarken batan güneşi gördü." O gemi bir gün gelecek" dedi manolyaya gitmeden önce... O gemi bir gün gelecek.
Bu bir umudun sesiydi. Umutlu bir bekleyişti. O günden sonra Yunus, manolyaların can suyu olmuştu...
Yazar: Sinem SAÇKAN


