Stajyer Avukat Sinem SAÇKAN
Hukukun eski
kurumlarından biri olan af, insanlık tarihi boyunca siyasi, hukuki, felsefi,
sosyolojik ve psikolojik açıdan tartışıla gelen bir kavramdır.
Ceza hukukunun temel
kurumlarından olan af, devletin cezalandırmak hakkından feragat etmesi anlamını
taşır. Geniş anlamı ile af, kimi zaman kesinleşmiş cezaları kaldıran,
hafifleten veya değiştiren, kimi zaman da kamu davasını düşüren veya mahkûmiyeti
bütün neticeleriyle birlikte vaki olmamış sayan, yasama veya yürütme
organlarınca gerçekleştirilen bir kamu hukuku işlemidir.
Af, genel olarak ceza
hukuku (TCK.m.62) ve anayasa hukuku (Ay.m.87, m.104) ile düzenlenmiştir. Diğer
hukuk dalları ise daha çok affın netice ve hükümleri bakımından önem
taşımaktadır.
Türk hukukunda af, özel
af ve genel af olarak olmak üzere iki kısımda ele alınmaktadır. TCK’nın
65.maddesine göre genel af halinde, kamu davası düşer, hükmolunan cezalar bütün
neticeleriyle birlikte ortadan kalkar. Özetle genel af, mahkûmiyeti bütün sonuçlarıyla ortadan
kaldırır.
Özel af ile hapis cezasının infaz kurumunda
çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir
ya da para cezasına çevrilebilir. Ancak cezaya bağlı olan veya hükümde
belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen etkisini devam ettirir. Bu
halde, mahkûmiyetin neticeleri devam etmekle birlikte, özel af esasen bir suçu
bağışlamak, mazur görmek şeklinde tezahür eder.
Cumhurbaşkanının
Af Yetkisi:
Özel af yetkisi TBMM’ye
aittir. Ancak cumhurbaşkanına da “mahkûmun
sürekli hastalık, sakatlık, kocama” gibi sebeplerle cezasını kaldırmak veya
azaltmak yetkisi tanınmıştır.
Özel af iki çeşittir.
İlki “toplu özel af”, ikincisi “kişiye
özgü özel af”tır. Toplu özel af çıkarmak yetkisi sadece Türkiye Büyük Millet
Meclisine aittir. Buna mukabil, kişiye özgü özel af çıkarmak yetkisi TBMM’ye ve
Cumhurbaşkanına tanınmıştır.
Cumhurbaşkanının af
yetkisi, Anayasa’nın Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen
104.maddesinde tanımlanmaktadır. Bu özel af prosedürü, aftan yararlanmak isteyen hükümlünün ya da
vekilinin Cumhuriyet Savcılığına başvurusu halinde başlatılmakta ve adli tıp
kurulunun “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama” hallerinden birinin
bulunduğuna karar vermesi halinde, durum Adalet Bakanlığı tarafından
Cumhurbaşkanının takdirine sunulmaktadır. Cumhurbaşkanı bu halde Adli Tıp
Kurulu raporuna rağmen af yetkisini kullanmama yetkisine sahiptir.
Cumhurbaşkanının af
yetkisinin sınırlı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü Anayasa Cumhurbaşkanına
sadece ”mahkûmun sürekli hastalık, sakatlık, kocama gibi sebeplerle” cezasını
kaldırmak veya azaltmak yetkisini tanımıştır. Burada yetki sebep itibarıyla sınırlandırılmıştır.
Ölüm cezaları
kapsamında Cumhurbaşkanının af yetkisi tartışmalara çokça konu olmuştur.
Kanaatimizce, Anayasa da belirtilen sebepler varsa bu halde Cumhurbaşkanı af
yetkisini kullanabilmelidir.
Cumhurbaşkanı’nın özel
af yetkisini kullanmasına ilişkin kararı Resmi Gazetede yayınlanmak zorundadır.
Af
Kurumunun Tarihsel Süreci:
Af kurumunun tarihsel
sürecine baktığımız zaman Osmanlı devletinin ilk dönemlerinde af ile ilgili
herhangi bir düzenlemeye rastlanılmamaktadır.
Bu dönemde bireysel ve toplumsal suçluları
affetmek yetkisi padişaha aittir. Kul hakkına ilişkin suçlarda af yetkisi
mağdura ve mağdurun mirasçılarına ait iken, Allah hakkına ilişkin suçlarda af
yetkisi kadı veya padişaha aittir.
Affa dair ilk yazılı
düzenleme 1858 yılında çıkarılan Ceza Kanunname-i Hümayunu’nun 47.maddesinde
görülmekte ve bu madde ile af yetkisi
padişaha verilmektedir.
1921 Anayasası’nda affa
ilişkin herhangi bir düzenleme yoktur. Ancak 7.maddede yer alan “…ahkamı şeriyenin tenfizi, umumu kavaninin
vazı, tadili, feshi gibi hukuki esasiye Büyük Millet Meclisine aittir.”ifadesi
af yetkisinin meclise ait olduğu düşüncesini kuvvetlendirir niteliktedir.
1924 Anayasası af
kurumuna yer vermekle birlikte af yetkisini kural olarak TBMM’ye vermiş sadece
“yaşlılık ve hastalık gibi sebeplerle” özel af çıkartmak yetkisini
Cumhurbaşkanına tanımıştır.
1961 Anayasası affı
genel af-özel af şeklinde kategorize etmiş genel-özel af ilan etmek yetkisi
meclise tanınmıştır.
Sonuç:
Affın oldukça
tartışmalı bir kurum olduğundan bahsetmiştik. Bu kuruma karşı olanlara göre, af
yetkisi hukuk güvenliğini zedeleyen bir kurum olmakla birlikte affedilen
suçlunun ikinci bir suç işlemesi sık rastlanılan bir olaydır. İkinci olarak af,
cezaların caydırıcı olma özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Af kurumuna destek
verenlere göre, yasalar sosyal hayata uyum sağlamak zorundadırlar bu nedenle
haksızlığı tamir ettiği oranda af yetkisine başvurulması meşrudur. İlaveten af
yetkisi adli hataların düzeltilmesine çare olabilmektedir.
Belirtilmelidir ki af
bir yargı tasarrufu değildir. Affeden organın delilleri yeniden araştırması,
suçluluk meselesini tartışması, kanun hükümlerinin doğru tatbik edilip
edilmediğini araştırması olası değildir. Aksi durum af yetkisinin sınırlarının
aşılması anlamına gelir.
Af müessesesi bütün
hukuk sistemleri tarafından kabul edilmiş olmakla birlikte bu kurumun meşruluğu
konusunda günümüzde halen herhangi bir mutabakata varılmış değildir. Bu
yetkinin çok kereler suistimal edilmiş olması hukukçuları düşünmeye sevk
etmektedir. Kimi pozitivist yazarlar haksızlıkların keyfi bir şekilde giderilmesini
reddetmektedirler.
Kabul edilmelidir ki af
yetkisinin sorumsuzca kullanılması mazur görülemez çünkü af ciddiyet ve
dürüstlüğün bir ölçütüdür.
Cezaevlerinde ki doluluk
oranları genel af konusunu gündeme getirmekte ve birtakım yasal düzenlemelerin
yapılmasına neden olmaktadır. Af yetkisinin kullanılması suç işleyen kişide bir
beklenti yaratmakta ve suç işleyen kişi ıslah olmadan toplumsal yaşantıya dâhil
edilmektedir. Bu durum suç mağdurlarının devlete olan güvenlerini sarsmakta ve
onları yaralamaktadır. Dolayısıyla af yetkisi sadece sınırlı suçlar hakkında
uygulanmalı ve af yetkisinin kapsamı daraltılmalıdır. Bu durum keyfi
uygulamaların bir nebze olsun önüne geçecek, toplumun devlete olan inancını
arttıracaktır.
Leges Aylık Hukuk Dergisi, Eylül, 2013, sayı: 45.