SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
Çalışmayı
Hazırlayan
Muhammet Can KARACA*
(Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yüksek Lisans Tezi)
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR
a.g.e: Adı geçen eser
Ar. Gör.: Araştırma Görevlisi
Av.: Avukat
BK.: Borçlar Kanunu
Bknz.: Bakınız
Doç.: Doçent
Dr.: Doktor
E.: Esas
EFT.: Elektronik Fon Transferi
f.: Fıkra
GÜHFD: Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi
HD.: Hukuk dairesi
HGK.: Hukuk Genel Kurulu
K.: Karar
K.T.: Karar tarihi
m.: Madde
Prof.: Profesör
s.: Sayfa
T.: Tarih
TBK.: Türk Borçlar Kanunu
TL.: Türk Lirası
vb.: Ve benzeri
vd.: Ve devamı
YHGK: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Yrd.:
Yardımcı
GİRİŞ
Sebepsiz zenginleşme doktrinde
haksız zenginleşme (haksız iktisap) olarak da adlandırılmıştır[1]. Bir
kimsenin malvarlığında haklı bir neden olmaksızın hukuka aykırı olarak
tasarrufta bulunulması veya bir başkası aleyhine haksız yere zenginleşme olarak
tanımlanabilir[2].
Sebepsiz zenginleşmenin genel şartlarıyla oluşumu; bir edimin (ödeme
mükellefiyeti olan şeyin) ifasıyla veya başka bir yolla kişinin mal
varlığındaki artma(zenginleşme) geçerli bir sebebe dayanmaksızın hukuki ilişki
içerisindeki diğer kişinin malvarlığındaki azalma(fakirleşme) sayesinde
gerçekleşmektedir[3].
Unutulmamalıdır ki, sebepsiz zenginleşmenin gerçekleşmesi için haklı bir sebebe
dayanılmaksızın zenginleşmenin (zenginleşenin malvarlığındaki aktiflerinin
artması) gerçekleşmesi gerekmektedir. Zenginleşmeyi doğuran olay kazandırma
(edimin ifası) veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir,
aksi halde sebepsiz zenginleşme söz konusudur[4]. Nedensiz
edinim, sözleşmeler ve haksız fiiller gibi bir borç kaynağıdır[5]. Türk
Borçlar Kanunu’nun sistematiği incelendiğinde ilgili kanunun 1 ila 48.maddeleri
arasında sözleşmeden doğan borç ilişkileri, ikinci ayrımında ise 49 ila
76.madddeleri arasında haksız fiilden doğan borç ilişkileri düzenlendikten
sonra üçlü bir ayrım yapılarak hemen arkasından 77 ila 82.maddelerde ise
Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri düzenlenmiştir[6].
Sebepsiz zenginleşmenin kanunda ayrı hükümlerle düzenlenmiş olmasının bizce ana
sebebi, geçersiz sözleşmelerin hakkaniyete uygun sonuçlar doğurmasının önünü
açmaktır[7]. Eğer
ki somut olayda hukuki işlem hükümsüzse veya karşı tarafın yaşanan olay
karşısında bir kusuru yoksa zarar gören kişi ne sözleşme ilişkisine
dayanabilecektir ne de haksız fiil hükümlerince kusur mevzu bahis olmadığı için
uğradığı zararın tazminini isteyebilecektir[8]. İşte
bu yüzden kanun koyucu, kişiyi çaresizce hukuka ve hakkaniyete aykırı bir
sonuçla karşı karşıya bırakmamak adına sebepsiz zenginleşme müessesesini
getirerek geçerli bir sebebe dayanmaksızın fakirleşenin, başkasına kazandırdığı
değerlerin iadesini talep edebilmesi imkanını sağlamıştır.
Hiç şüphesiz sebepsiz zenginleşme
müessesesinin varlığı köken itibariyle denkleştirici adalet ilkesine
bağlanmaktadır[9].
Sosyal, toplumsal ve iktisadi adaletin sağlanması olağan hayatın
gerekliliklerinden bir tanesidir. Aristoteles’ten bu yana bu düşüncenin varlığı
mevzu hukukta da kendine yer edinmiştir[10]. Pek
tabi sebepsiz zenginleşmeye konu olacak envanterler nakdi bir ödemeyle
malvarlığında oluşan fazlalığı fakirleşene devretmekten ziyade, mümkün
olduğunca alınan şey aynen iade edilmelidir[11].
Sebepsiz zenginleşme kurumunun aile ve eşya hukukunda da yansımalarının
olduğunu çok net bir şekilde gördüğümüzü rahatlıkla söyleyebiliriz. Hediyelerin
geri verilmesi müessesesini konu edinecek olursak, hediyelerin aynen geri
verilmesi mevcut olmadığında sebepsiz zenginleşme hükümleri devreye girerek
rayiç değer hesap edilerek nakden geri verilmesi söz konusu olacaktır[12].
TMK. m.548,775,776 sebepsiz zenginleşmeye konu edilen hükümler olarak örnek
verilmektedir[13].
Bu çalışmamızda BK.’nın sistematiğini de göz önünde bulundurarak sebepsiz
zenginleşme müessesesinin uygulama alanlarını, asliliği-taliliği sorununu,
temel özelliklerini, iyi niyetin varlığı halinde iade borcu ve kapsamını ve birçok
hususu ele almaya çalışacağız.
BİRİNCİ BÖLÜM
SEBEPSİZ
ZENGİNLEŞME DAVASININ AMACI, KONUSU, TARAFLARI VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Haksız iktisaptan gelen dava açma
hakkının kaynağına ilk olarak Roma Hukukunda erişilmektedir[14]. Kara Avrupa’sında, sözleşmeden ve haksız
fiilden doğan borçlar gibi sebepsiz zenginleşme müessesesi de ayrı bir borç
kaynağı olarak düzenlenmişken, Anglosakson hukukunda ilk olarak ‘sözleşme
benzeri’ olarak adlandırılmaktaydı fikrimizce pek sonradan mukayeseli hukukunda
etkisiyle ayrı bir borç kaynağı olarak görülmeye başlanmıştır[15]. Hiç
şüphesiz nedensiz edinimin menşei ‘condictio’ kavramıdır[16]. Condictio
ise bir şeyin mülkiyetinin devredilmesi hasebiyle ileri sürülebilen legis
actiones usulünde tanınan beş davadan şahsi olanıdır[17]. Başkası
lehine zenginleşmeme prensibinin benimsendiğinin açık seçik bir şekilde kabul
edildiği görülmektedir[18]. Bir
kimsenin başkası aleyhine zenginleşmesi geçerli bir hukuki sebebe dayanmıyorsa
Pomponius’un da dediği gibi adil olmayacaktır[19]. Hemen
eklemek gerekir ki, haksız iktisabın temelinde yatan fikir akımı adaleti
sağlama duygusu ve adil olanı gerçekleştirmektir. Denkleştirici adalet
hakkaniyete ulaşma yolunda bu husustaki en büyük anahtardır. Pek tabi sebepsiz
zenginleşme davasının konusu, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden
zenginleşen kimsenin bu zenginleşmeyi hak sahibine geri iade etmesidir[20]. Unutulmamalıdır
ki, nedensiz edinim müessesesini kanunda sayılan diğer borç ilişkilerinden
ayıran en büyük özelliklerden biri de ehliyet koşuluna bağlı olmadan borç
doğurmasıdır, zenginleşen veya iade mükellefinin fiil ehliyetinin kısıtlı
olması ya da kısıtlanması borcun doğumunu etkilemeyecektir bunun altında yatan
sebepse fikrimizce denkleştirici adaleti sağlama yükümlülüğüdür[21]. Binaenaleyh
sebepsiz zenginleşme davası ileri sürülebileceği çevre açısından şahsi bir hak
sağlamaktadır ve ayni hak ifade etmesi mümkün değildir. Ancak
haksız yere iktisap edilen şeyler haksız iktisabı kusurlu olarak kendisine
menfaat sağlamak adına (kötü niyetli) veya iyi niyetli bir şekilde kusuruyla
buna sebep olan kişiden haksız fiili TBK. m.49/f.2 uyarınca tazminat talep
edilebilecektir[22].
Pek tabi sebepsiz zenginleşme davasının şahsi nitelikteki bir alacak davası
olmasına karşın istihkak davasının ayni nitelikteki mülkiyet hakkının devrini
içermesi kafalarda sebepsiz zenginleşme davalarının neden nispi karakterli
olduğu sorusunu getirse de bu suallerin çözümünün püf noktası iflasa konu olan
zenginleşen açısından farklılık arz etmektedir[23]. Zenginleşmeye
konu edinilen şeyin paradan farklı bir şey olması durumunda, davacı iflas
masasında bulunan şey hakkında aynen iade talebinde bulunamamasına karşılık söz
konusu edilen davanın mülkiyet hakkına dayalı istihkak davası olarak açılması
durumunda ise, hukuki ihtilafın konusu olan şey iflas masasından aynen
alınabilecekti[24].
O halde haksız iktisap davasının şahsi nitelikte olmasının sonuçlarını
inceleyecek olursak: Zenginleşenin cüz’i haleflerine karşı dava açılamaz,
kendisine veyahut mirasçılarına karşı açılabilir[25].
Sebepsiz Zenginleşme hükümleri,
her ne kadar özel hukuk alanında sıklıkla uygulamalara konu olsa da amme
hukukundan mütevellit alacaklarda da vücut bulduğu söylenebilmektedir[26].
SEBEPSİZ
ZENGİNLEŞME MÜESSESESİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Sebepsiz zenginleşme hususu mevzu
bahis olduğu hallerde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanundan doğan bir
borç ilişkisi doğmaktadır[27]. Borcun
konusu pek tabi zenginleşenin malvarlığındaki fazlalığın iade edilmesidir. Bu
iadenin nasıl olacağı sorusunun cevabı ise, nedensiz edinilen şeyin fakirleşen
kimseye aynen iadesiyle mümkün olacaktır. İade talebi, borç ilişkisinden doğan
nisbi bir hakka, yani alacak hakkına dayandığından altı çizilmelidir ki sadece
zenginleşene ve külli haleflerine karşı ileri sürülebilecektir, cüzi haleflere
karşı ileri sürülemez yani hak üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyecektir[28]. Hatırlarda
tutulması gereken bir diğer hususta sebepsiz zenginleşmeden doğan alacağın
şahsi nitelik taşıdığıdır.
Sebepsiz zenginleşme kurumuna
dayanarak tazmin edilecek olan alacağın sözleşmeden ve haksız fiilden doğan
alacaklardan en önemli farkı hiçbir ehliyet şartına bağlı olmamasıdır[29] Yani
demek istediğimiz, nedensiz edinimden ötürü bir borç doğması için zenginleşenin
veya fakirleşenin fiil ehliyetine sahip olması koşulu aranmamaktadır[30].
İKİNCİ BÖLÜM
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMENİN GENEL
ŞARTLARI
İKİNCİ BÖLÜM
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMENİN GENEL
ŞARTLARI
1. ZENGİNLEŞME
En
temel ifadesiyle kişinin mal varlığındaki artma olarak tarif edilebilir.
Ekonomik olarak anlam arz eden her türlü mal, hizmet, hak, maddi veya fikri
varlıklar, fırsat ve avantajlar zenginleşme hususuna mevzu bahis olabilir[31].
Zenginleşenin mal varlığının aktifindeki artış zenginleşmenin gerçekleşmesi
için yeterlidir[32].
Aynı şekilde, mal varlığının aktiflerindeki artış zenginleşme teşkil
edebileceği gibi, pasiflerindeki azalma da zenginleşmenin ortaya çıktığının bir
tespitidir. Zenginleşen tarafından yapılması gereken bir masrafın yapılmaması
durumuyla ortaya çıkan zenginleşme ‘menfi zenginleşme’ olarak adlandırılırken,
nedensiz edinim sebebiyle borçlunun mal varlığında meydana gelen fiili artış
ise ‘müspet zenginleşme’ olarak adlandırılır[33]. Pek
tabi nakdi olarak belirtilen unsurların zenginleştirme oluşturup
oluşturmayacağı daha belirlenebilir olmakla birlikte örnek vermek gerekirse
zilyetliğin geçişi veya haksız yere iktisabı zenginleştirme teşkil edecek
midir? Fikrimizce, yalnızca zilyetliğin kazanılması da zenginleştirme
oluşturacaktır[34],
her ne kadar zilyetlik bir hak olmasa da zilyetliği elinde bulunduran kimseye
birtakım haklar sunmakla birlikte mülkiyete karine oluşturacağından ekonomik
olarak anlam ifade edebildiği durumların da varlığı göz ardı edilemeyecektir[35]. Zilyetliğin
gaspından doğan dava hakları[36]
saklı olmakla birlikte kanaatimizce davaların yarışması bahsine de değinerek
sebepsiz zenginleşme müessesesine dayanılarak iadenin istenebilmesi mümkün
olabilecektir.
Fiili zenginleşmelerin, mal
varlığının aktifinin artması veya mal varlığının pasifinin azalması şeklinde
olabileceğinden önceki sayfalarda bahsetmiştik. Bu konuda fakirleşmeden
kurtulma durumunun akıbetine de değinmek doğru olacaktır. Fakirleşmeden
kurtulma, masraftan veyahut hak kaybına uğramadan ya da yükümlülük altına
girmekten imtina etme tasarruf yoluyla zenginleşmeye (fakirleşmeden kurtulma)
örnek olarak verilebilir[37].
Malvarlığının azalmasının önüne geçilecek her adım tasarruf yoluyla zenginleşme
sayılacaktır. Bir nevi fakirleşen kişi, zenginleşenin yapacağı veya yapması
gereken bir işlemi yaptığı için nedensiz edinim ortaya çıkmaktadır[38].
Akılları kurcalayacak bir diğer husus ise zenginleşmenin nasıl belirleneceği
hususudur. Doktrinde kabul edilen görüş olan fark teorisi uyarınca
zenginleşmenin tespiti; eğer ki zenginleşme gerçekleşmemiş olsaydı kişinin mal
varlığının, zenginleşme sonucunda mal varlığındaki aktiflerinin artışı veya
pasiflerinin azalmasının tespitiyle zenginleşmeye bağlı zenginleşene
kazandırılan değerlerin zenginleşmeden sonraki mal varlığının zenginleşmeden
önceki mal varlığı değerlerinden çıkarılmasıyla bulunmaktadır[39]. Mal
varlığı değerlerinin tespitinde izlenilecek yolun sübjektif olarak değer
biçilmesi sorunuyla karşılaşmamak adına ortaya çıkarılan ‘objektif zenginleşme
tutarı’ rayiç değer esas alınarak belirlenen fiyat tespiti hakkaniyeti sağlamak
adına ortaya çıkmış bir kavram olup Türk hukuk öğretisinde de kendine yer
bulmuştur[40].
Haksız iktisaptan bahsedebilmek
için, bir kimsenin mal varlığında ortaya çıkan zenginleşmenin hukuken kabul
edilebilecek, geçerli bir sebebe dayanmaması gerekmektedir[41].Geçerli
bir sebebin bulunmaması hususunu ifa sonucu zenginleşmeler ve ifaya dayanmayan,
ifa dışında yapılan kazandırmalar olarak ikili bir ayrım yaparak incelemeyi
daha uygun bulduk.
Türk Borçlar Kanunu’nun 77.
Maddesinin 1. Fıkrasında haklı bir sebebin olmadığı durum ve hallerde bir başkasının
mal varlığından veyahut emeğinden zenginleşen kimsenin bu zenginleşmeyi geri
vermekle yükümlü olduğu açıkça zikredilmiştir[42].
Madde metninden anladığımız üzere 77. Maddenin 2. Fıkrasını da göz önünde
bulundurarak yapacağımız yorumda, karşı taraftan borca konu olan şeyin ifa
edilmesi beklentisiyle yapılan ifalar sonucu meydana gelen veya bir borcu ifa
etmek saik’iyle hukuki alemde kendine yer edinen kazandırmalar ifa sonucu
zenginleştirme oluşturmaktadır[43]. Tbk
m.77/2 de ise açıkça hangi hallerin ifa sonucu zenginleştirme oluşturacağı
kanun koyucu tarafından belirlenmiştir, bu hallerde (geçerli olmayan,
gerçekleşmemiş ya da sona ermiş) madde metninde sayılan ifadeler ‘numerus
clausus’ oluşturmamakla birlikte[44], fakirleşen
borcun ifası düşüncesiyle veya karşı taraftan kendisine yapılacak bir
kazandırma beklentisiyle hareket ederek ifa da bulunmakta fakat her ne kadar
ifa edilmiş olsa da ifanın temelinde yatan borçlandırıcı işlemler kazandırmaya
temel oluşturamamaktadır[45].
Daha iyi anlaşılması açısından madde metnine yapılacak örneklendirmeler, hukuki
işlemin sebebinde farklı düşüncelerle hareket etme[46]gibi
yanlış anlaşılmalarla ortaya çıkmış olabilir.[47] Bu
hususta net bir ifade oluşturmak adına, kazandırmada bulunanın (fakirleşen) hukuki
ilişki içerisinde olduğu kişiye borcunu ifa etmesi düşüncesiyle gelecekte
beklediği karşılığı bulacağından bahisle iradi olarak hareket ederek
kazandırmada bulunması ifa sonucu zenginleştirmeyi ortaya çıkarmaktadır. Borçlanılmamış
edimin ifasının hukuki neticesinin nelerden ibaret olduğunu da inceleyecek
olursak:
Borç olmayan şeyin ifası geçerli
bir sebebe dayanmayarak yapılan kazandırmaların bir türü olmasına rağmen ve TBK
m. 77/2 de ele alınan geçerli bir nedene dayanmayarak gerçekleşen zenginleşmeye
dahil olmasına rağmen kanun koyucu tarafından ayrı bir maddede tekrar
düzenlenerek ayrı bir hüküm teşkil etmiştir[48].
Fikrimizce uygulamada çok yer edinen ve 818 sayılı BK. ’da 62. Maddede[49] ayrı
bir hüküm olarak düzenlenmesinden bahisle yeni yapılan kanunda da yerini
koruması adına böyle bir düzenlemeye gidilmiştir. TBK m.78’i ele alacak
olursak, kendisini borçlu sandığından bahisle bu hususta birtakım tasarruflar
yapan ve kendi isteğiyle yerine getiren kimse, ancak kendini borçlu sandığını
açıkça ispat ederek tasarruflarının iadesini isteyebilir[50].
Altı çizilmesi gereken husus madde metninde belirtildiği üzere, bir ispat
şartının ön görülmüş olduğudur[51]. Dönemlik
borçlarda[52],
şarta bağlı borçlarda, yanılgıya düşülerek yapılan ifalarda[53],
şüphe ile yapılmış bir ifada (tartışmalı)[54],
üçüncü kişi yararına yapılmış bir sözleşme uyarınca sözleşmenin tarafı olmayan
kimseye yapılan kazandırmada koşullar ve şartlar uygun olduğu ölçüde
borçlanılmamış edimin ifası hükmüne dayanarak iade istemi söz konusu
olabilecektir[55].
Gerçekleşmeyen sebebe dayanılarak yapılan kazandırmalarda ise, hukuki ilişkinin
temelinde yatan kazandırmanın söz konusu olmaması yani ortada hukuki bir
sebebin mevcudiyetinin olmaması, TBK m.77/2’nin madde metninde gerçekleşmemiş
sebebe dayanan zenginleşme olarak ifade edilir. Bu hususta önemli olan beklenti
kavramıdır, beklenti boşa çıktığı için sebepsiz iktisap müessesesi ileri
sürülebilir hale gelmektedir[56].
Pekâlâ başta geçerli bir sebebe dayanılarak yapılan kazandırmaların sonradan
mevcut sebebin ortadan kalkmasıyla geçersiz hale gelerek haksız iktisap
müessesesince iadeye konu olması mümkün olabilecek midir? Pek tabi, TBK m.77/2
uyarınca ortadan kalkan sebebe dayalı kazandırmanın geçmişe etkili olması
sonucu iade talep edilebilecektir, sona ermiş sebebe dayanan bir sözleşmesel
ilişkiye verilebilecek en güzel örneğin sözleşmeden dönme olduğunu hatırda
tutarak sinallagmatik sözleşmelerde TBK m.125 hükmü ileri sürülerek sözleşmeden
dönme bildirimi borç ilişkisini geçmişe dayalı olarak sona erdireceği için öncesinde
yapılan ifalar sebepsiz zenginleşme haline gelmektedir[57], bu
görüş doktrinde hakim görüş olarak kabul edilmekle birlikte fikrimizce hukuk
etiği ve felsefesine göre olması gereken de budur[58].
Yine bozucu şarta dayalı olarak kurulan sözleşmelerde, sözleşmenin tarafları
geriye etkili olacak bir sona ermeyi kabul ederlerse veyahut işin gereği öyle
anlaşılması icap ediyorsa, bu hususta da sebepsiz zenginleşmenin uygulama alanı
bulacağı kabul edilmelidir[59],
imkânsızlık halinin koşulları oluşmuşsa yine aynı kalıp uyarınca iade söz
konusu olabilecektir[60].
Nişanlılığın evlenme haricinde sona ermesi hallerinde kusur şartı aranmaksızın
nişanlıların birbirlerine, anne ve babaların yahut onlar gibi davranan
kimselerin diğer nişanlıya vermiş oldukları mutat olmayan hediyeler sebepsiz
zenginleşme hükümlerince geri istenebilecektir. Aynen veya mislen geri
verilemeyen hediyelerin durumu ise rayiç bedel belirlenerek geri vermenin
konusunu oluşturacak ve nedensiz edinime göre bu iade sağlanacaktır. Nişanlılık
kurumu her ne kadar evlenmeye zorlama hakkını bir diğer nişanlıya vermese de
evlilik birliğinin kurulmasına yönelik yapılan lüks, alışılmışın dışında
harcamaların, bu birlikteliğin evlenme dışında sona ermesiyle birlikte TMK
m.122’de de belirtildiği gibi karşılıklı olarak iade sürecine konu olabileceği
açıktır. Özellikle maddenin ikinci fıkrasında sebepsiz zenginleşmeye
dayanılarak[61]
bu iadenin yapılacağının belirtilmesinin sebebi bağışlama sözleşmeleri uyarınca
yapılacak iadelerin önünü keserek bu hususta nedensiz iktisabın uygulanmasını
sağlamaya yöneliktir[62].
Yine unutulmaması gereken nokta ise, geçerli bir nişanlanmanın varlığı ve
hediyelerin nişanlanma sebebiyle verilmiş olmasının gerekliliğidir[63].
Kurulan veya kurulacak olan hukuki
ilişkinin karşı tarafına ifa düşüncesiyle yapılan bir kazandırma söz konusu
olmadan bir başkası aleyhine gerçekleşen zenginleşmelerdir[64].
Burada dikkat edilmesi gereken belki de en önemli husus, ifa sonucu
zenginleşmelerin tersine temelde yatan geçerli bir hukuki ilişkinin
mevcudiyetinin aranıp aranmamasının önem arz etmemesidir. O halde ifa dışı
gerçekleşen kazandırmalar nedensiz iktisaba dayanılarak iade talebine konu
olabilirler[65].
Ancak, kanunda sayılan özel hallerin mevcudiyeti halinde sebepsiz zenginleşmenin
haklılığından bahsedilemeyecektir[66]. Pek tabi kendi davranışıyla yaptığı
kazandırmaların sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadeye konu olup
olmayacağının tespitinde kusur faktörü aranmayacaktır[67].
Çünkü kusurun tespiti haksız fiil uyarınca açılabilecek davanın gereklilik
unsurlarından biridir. Nedensiz edinimin gündeme gelebilmesi için kusur şartı
aranmamaktadır. Yine hukukun cevaz verdiği konu ve davranışlarla ortaya çıkan
sonuç sebepsiz zenginleştirme oluşturmayacaktır çünkü hukuk düzeni ortaya çıkarılan
sonucu koruyacaktır[68],
hukuka uygun rekabet etme hali, rekabetin korunması hakkında kanun ve rekabet
kurumunca meşru sayıldığı ölçüde gerçekleşebilecektir. İfa dışı zenginleşmeleri
kategorize edecek olursak üç şekilde gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz
bunlar:
Müdahaleden ötürü zenginleşme,
masraftan kurtulmaya dayanan kazandırmalar ve borçtan kurtulmaya dayalı
zenginleşmelerdir[69].
Zenginleşenin veya bir üçüncü
kişinin davranışlarıyla ortaya çıkabilir[70].
Emin sıfatıyla zilyetlik durumunun varlığında zilyet olduğu taşınır malı iyi
niyet sahibi üçüncü kişiye kazandıran kimse karşısında mülkiyet hakkı sona eren
malik eğer ki kusuru ispatlayamıyorsa sebepsiz zenginleşme hükümlerinden
faydalanabilmektedir[71],
emin sıfatıyla zilyet olan kimse müdahale yoluyla zenginleşmiş kabul edilerek
eski malike bedeli iade etmesi gündeme gelebilecektir[72].
Yine örnek vermek gerekirse kaçak elektrik kullanımı[73]
bizzat zenginleşenin davranışıyla ortaya çıkan müdahale yoluyla
zenginleşmelerdendir[74]. Bu
husustaki düzenlemelerin bir kısmı kanundan kaynaklanabilmektedir[75].(
Ayrı bir başlık altında incelenecek.) Edim dışı zenginleşmelerden müdahaleye
dayalı kazandırmanın bir alt başlığı olarak ayrılabilecek olan üçüncü kişinin
davranışından kaynaklanan zenginleşmelere örnek olarak, başkasına tahsis
edilmesi gereken bir değeri üçüncü kişinin yanlış kişiye tahsis etmesi örnek
olarak verilebilir[76].
Yine maddi bir olay sebebiyle nedensiz edinimin gündeme gelmesi söz konusu
olabilir[77],
toprak kayması sonucunda A’nın bahçesinde yer alan ekin ve tahılların B’nin
bahçesindeki ekin ve tahıllarla karışması gibi. Fakat tüm bunlar hukuk
düzeninin olağan olarak nitelendireceği koşullarda gerçekleşen olaylar
silsilesinin sebepsiz zenginleştirmeyi her koşulda gerçekleştireceği anlamına
gelmez. Genel anlayış ve genel ahlaka binaen gerçekleşen hadiseler sebepsiz
zenginleşme teşkil etmeyecektir[78].
Fakirleşenin davranışıyla bilerek ve istemeyerek bir başkası lehine işlemlerde
bulunması her ne kadar uygulama da pek kendine yer bulamasa da sebepsiz
zenginleştirme oluşturabilir[79].
Harcamadan doğan zenginleşmeler
olarak adlandırılmakla birlikte, vekaletsiz iş görme müessesiyle
karıştırılabilmektedir. Burada unutulmamalıdır ki, zenginleşmenin miktarı
zenginleşenin kendisine yapmaktan kurtulduğu masraf tutarıdır[80]. Bu
konuyu örnekle açıklamanın daha öğretici olduğu kanaatindeyiz. A, aslında B’ye
ait olan ama kendi kümesine giren bir tavuğa farkında olmadan yem verirse yani
onu beslerse, durumun farkına vardıktan sonra harekete geçerek masraflarına
binaen harcamasından ötürü B’nin zenginleşmesi sebebiyle iade talebinde
bulunabilecektir.
Bir kimseyi masraftan kurtarmak
yerine borçtan kurtararak, herhangi bir hukuki ilişkiyi göz önünde
bulundurmadan kişinin kendi inisiyatifle bunu gerçekleştirmesi durumudur.
Doktrinde fakirleşmenin nasıl
ortaya çıkacağı hakkında çeşitli görüşler mevcut olmakla birlikte bizim de
kabul ettiğimiz baskın görüşe göre zenginleşmenin, ancak bir başkasının mal
varlığındaki fakirleşmeyle bağlantılı olarak ortaya çıkması durumunda iade
borcu gündeme gelebilecektir[81].
Unutulmamalıdır ki, nedensiz edinim müessesesinin yegâne amacı, mal varlığı
kaymalarını telafi ederek, denkleştirici adaleti sağlamaktır[82] ve
zikretmek gerekir ki sebepsiz zenginleşme kurumunun amacı, kişiye sahip
olmadığı menfaatleri kazandırarak hakkaniyete aykırı bir durum ortaya çıkmasını
sağlamak değildir. Türk hukukunun yanı sıra Alman hukukunda sebepsiz
zenginleşme müessesesinin fakirleşme şartına bağlı olmadan vücut bulduğunu
söylememiz yanlış olmayacaktır[83]. Bu
hususta bahsetmemiz gereken bir diğer konu ise sebepsiz zenginleşmenin ortaya
çıkması söz konusu olduğunda iade borcunun mevzu bahis olabilmesi için illiyet
bağının aranıp aranmayacağı sorunudur. Fikret Eren’e göre zenginleşmenin
fakirleşmeden çok olduğu durumlarda, borçlunun iade borcu fakirleşmenin miktarı
kadar olmakla birlikte, bu ilişkiyi illiyet bağıyla sınırlandırmak haksız
iktisap kurumunu, haksız fiile bağlı borç müessesesinin bir kolu haline
getirmektedir[84].
Bu görüşü destekleyebilmemiz mümkün olmamakla birlikte illi seriyi devam
ettiren zenginleşme ve fakirleşme arasında objektif olarak yapılan
değerlendirmelerin sonucu bizleri, iadeyi sağlama borcunun haksız fiildeki
nedensellik bağından ayrılan kısmına yani herhangi bir davranıştan bağımsız bir
şekilde aranan olgular arasındaki sebep sonuç ilişkisinin varlığının yeterli
olacağı sonucuna götürmektedir. Sebepsiz zenginleşme kurumunun işlevi mal
varlığında oluşan kaymaların telafisini sağlamaktır[85].
İsviçre ve Türk hukuk doktrinlerince kabul edilin hâkim görüş uyarınca,
zenginleşmenin bir başkasının mal varlığındaki fakirleşmenin karşılığı olarak
ortaya çıkmalıdır[86]. Bu
konuda göz ardı edilmemesi gereken husus, nedensiz edinime konu edilen olayda
fakirleşmenin miktarı iade talebinin üst sınırını teşkil etmekle birlikte,
zenginleşme miktarının fakirleşme miktarından fazla olması durumunda fazlaya
kalan kısım haksız iktisaba göre iadeye konu oluşturmayacaktır[87]çünkü
bu durum nedensiz edinimin mantığıyla bağdaşmamaktadır[88].
Eren, bu konuda borçlunun iadeyle yükümlü olduğu kısmın fakirleşmenin
miktarıyla illiyet bağı kurularak sınırlandırılamayacağını savunmakla birlikte
haksız fiille aynı kapıya çıktığından bahisle savunulamayacağını belirtir. Yine
başkası aleyhine zenginleşmeyle ortaya çıkan kazandırmaların, fakirleşmeye eşit
olması gerektiği düşüncesi klasik görüşe göre kabul edilemez nitelikte olmakla
sebepsiz zenginleşme müessesesinin amacı, geçerli bir sebebe dayanmadan yapılan
hukuki işlemler sonucu gerçekleşen kazandırmaların fakirleşene iade edilmesidir[89]. Klasik
görüşün en zayıf noktası ise zikrettiğimiz gibi, sebepsiz zenginleşmeyi hâksiz
fiil ile bir tutmasıdır[90] oysa
nedensiz edinimle haksız fiil arasındaki belki de en önemli fark; Nedensiz
edinim zararı gidermeyi değil haksız olarak elde edilmiş olan kazancın iadesini
konu edinmiştir[91].
Klasik görüş kanaatimizce yerinde değildir çünkü müdahale yoluyla
zenginleşmeleri açıklayamamaktadır ve siz de takdir edersiniz ki nedensiz
edinim gerek 818 sayılı kanunda gerek 6098 sayılı kanunda sözleşmelerden doğan
ve haksız fiillerden doğan borçlar gibi ayrı bir borç kaynağı olarak kabul
edilmiştir.
Nedensiz edinime dayanılarak
ortaya çıkan alacak hakkında, mal varlığı azalanın fakirleşmesi aynı zamanda
fakirleşmeye bağlı olarak diğer tarafın zenginleşmesi arasında kurulacak
illiyet bağının bulunması gerekir[92].
Dikkat edilmesi gereken husus ise, tazminat hukukunca[93]
aranacak olan illiyet bağı sebepsiz zenginleşme için gerekmemekle birlikte
yalnızca fakirleşme ve zenginleşme arasındaki sebep sonuç ilişkisinin varlığı
nedensellik bağını kurmak için pek tabi yeterli olacaktır[94]. Yine
unutulmamalıdır ki, kurulacak illiyet bağı dolaysızlık şartına tabi olmalıdır,
dolaylı olarak fakirleşen veya zenginleşen kimseler her ne kadar geçerli bir
sebebin bulunmaması şartına uyulsa da iadeyle yükümlü olmayacaklardır, herkes
kimin mal varlığından zenginleşmişse fakirleşene karşı iade borcuyla yükümlü
olacaktır[95].
Peki nedir bu dolaysızlık şartı? Kısaca, kimin mal varlığından zenginleşilmişse
iade yükümlülüğü o kişiye ait olacaktır[96].
Yine unutulmaması gerekir ki, nedensiz edinim müessesesinin gündeme geleceği
olgu ve işlerde bir üçüncü kişinin fiilleriyle işlemin gerçekleştirilmesi iade
talebini engellememekle birlikte ilişkinin doğrudanlığı önem arz edecektir[97].
Örneklendirmek gerekirse, (X)’e ait bir defterin bir sayfasını alan (Y), bunu
doğrudan kendisi iktisap etmeyip (Z)’nin defterlerinin arasına koyarsa (X),
(Z)’ye karşı haksız iktisaba dayanarak iade talebinde bulunabilecektir.
Şahsen ifa yükümlülüğü hususu yani
TBK m.83 hükmü mevzu bahis olmaktadır. Madde metninden de anlaşıldığı gibi
borçlunun kişiliğinin önem arz edip etmemesi sorunu gündeme gelmektedir. Alacaklının
menfaati borcun bizzat borçlu olan kişi tarafından ödenmesini veya durumun
gereklerinden şahsen ifayla yükümlü olunması gerektiği anlaşılıyorsa ya da
alacaklı tarafından başkası tarafından yapılacak ifanın kabulü zorunluysa borç
şahsen ifa edilmek zorunda değildir[98]. Bir
örnekle durumu pekiştirelim:
(X), (C)’ye karşı herhangi bir
yükümlülüğü bulunmadan (aralarında sözleşmeden doğan ve söz konusu kurulacak
ilişkiye bağlı bir teminat vb. durum) (Z)’ye (C)’nin borcunu öderse, (C)
(X)’aleyhine pek tabi zenginleşecektir. Borç da sona ereceği için (X), (C)’ye
karşı haksız iktisaba dayanan iade davası açabilecektir[99].
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
DAVASININ ASLİLİĞİ- TALİLİĞİ SORUNU
Sebepsiz zenginleşme,
malvarlığındaki eksilmeye binaen haksız olarak üçüncü kişi zararına yapılan
iade (istirdat) alacağı hakkı doğuran bir borç kaynağıdır[100].
Sebepsiz zenginleşme davasının tali nitelikte olduğu, diğer davalarla birlikte
açılabilmesi hususunda doktrinde çeşitli görüşler bulunmakla birlikte esas
itibariyle torba hüküm niteliğinde olduğu da kabul edilmektedir[101].
Doktrindeki görüşleri inceleyecek olursak, bağımsızlık görüşüne göre, her ne
şartla olursa olsun haksız iktisap davası kendine özgü şartlarının
gerçekleşmesi halinde diğer taleplerle yarışarak (ikincil nitelikte olmayarak)
uygulama alanı bulabilecektir. Bir diğer görüş ise, mutlak ikincillik adı
verilen görüştür, bu görüşe göre diğer talepler karşısında nedensiz edinimin daimî
olarak taliliği söz konusu olacaktır yani söz konusu somut olayda haksız
fiilden, zilyetliğe bağlanan davalardan, istihkak davasından veya sözleşmeden
ya da sözleşme benzeri ilişkilerden kaynaklanan bir talebin ileri sürülmesi
mümkünse haksız iktisap hükümleri bahse konu dahi olamayacak ve bu görüşe göre
sebepsiz zenginleşmenin genel şartlarına başka ileri sürülmesi mümkün olan
hiçbir hukuki imkanın mevcut olmaması da eklenmek durumunda olacaktır[102].
Fikrimizce Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiiller, sözleşmesel ilişkiye
dayanarak borç doğuran hükümlerin varlığı gibi sebepsiz zenginleşme
müessesesinin de bağımsız bir borç ilişkisi olarak düzenlenmesi, haksız
iktisabın mutlaki ikincilliği görüşünü pek tabi gölge de bırakarak diğer
davalarla yarışabileceğinin açık bir örneği olmaktadır. Mukayeseli hukukta ise
Fransız hukuku incelendiğinde, sebepsiz zenginleşme davasının şartları ve
koşulları ilgili mevzuatta açıkça düzenlenmediği için bu hususta fikir boşluğu
oluşacağı endişesiyle içtihatlar yoluyla emsal kararlar aracılığıyla sebepsiz
zenginleşme davasının tali nitelikte olduğu kabul edilmiştir[103].
Alman hukukunda açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Yargıtay’a göre durumdan
duruma koşuldan koşula somut olayın mahiyeti el verdiği ölçüde diğer davalarla
birlikte olabileceğini her ne kadar kabul etse de bazı kararlarında ise davanın
taliliğini[104]
de benimsemektedir[105].
İstihkak davası, ayni haklardan
mülkiyet hakkına dayanarak herkese karşı ileri sürülebilen, malik sıfatının
korunmasını, mal üzerinde her türlü tasarrufu yaparak kullanma, semerelerinden
yararlanma, tüketme hakkı tanıyan haklara zeval gelmesi durumunda açılabilecek
ve en geniş kapsamlı yarar sağlayabilecek davalardan biridir. Davaların
yarışması hususuna gelince, istihkak davası ve sebepsiz zenginleşme davasının
yarışabilmesi mümkün değildir[106].
Esas mesele, mülkiyetin geçişi noktasındadır. Mülkiyeti geçmiş bir malın
istihkak davasıyla talep edilebilmesi mümkün olamazken, sebepsiz zenginleşmeye
dayanılarak açılan davayla eski hale geri çevirme mümkün olabilecektir,
istihkak talebi mal üzerindeki mülkiyete dayanır[107].
Öncelikle zilyetliğin gaspı
halinde açılabilecek olan TMK m. 982’ e dayalı davada, nedensiz edinim mevzu
bahis edilemeyecektir. Çünkü gasp sonucu iktisap söz konusu değildir. Taşınır
davasında ise, irade dışı elden çıkma hali mevcut olduğu için, haksız iktisaba
dayalı iade taleplerine yer olmayacaktır[108].
Doktrinde haksız fiil ve haksız
iktisaptan doğan taleplerin yarışıp yarışamayacağı tartışmalı olmakla birlikte
fikrimizce, haksız fiildeki kusur ölçütünün ispatı hususunda gözden
kaçırılmaması gereken en önemli nokta budur. Her ne kadar davaların
yarışabileceği görüşünü benimsemiş olsak da mağdurun zararına yönelik bir
sonucun ortaya çıkması durumunda hakkaniyetin sağlanamamış olması,
denkleştirici adalet ilkesiyle bağdaşmayarak hukuka aykırı sonuçlara sebebiyet
vereceği an diğer görüş daha isabetli olabilmektedir[109].
Sebepsiz zenginleşmenin ancak
sözleşmenin geçersizliği veya iptal edilmiş olduğu durumların varlığı halinde
geçmişe etkili olarak dönme halinde söz konusu olabileceği kabul edilmekle
birlikte geçmişe etkili sözleşmeden dönme sebebiyle pek tabi akitten doğan bir
borçtan bahsedilemeyeceği kabul görmüştür[110]. Sözleşme
ilişkisi hasebiyle kurulan temaslarda fazla ifa veya eksik ifa hallerine dayalı
sebepsiz zenginleşme istemi saklı tutulur[111].
KANUN
GEREĞİ SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME SAYILAN HUSUSLAR
Özellikle Eşya hukukunun konusu olan
bazı hususların kanun koyucu tarafından sebepsiz zenginleşme oluşturacağı
belirtilmiştir. Bu hususta TMK m. 684’ü inceleyelim. Özellikle şunu belirtmemiz
gerekir ki, madde metninde de açıkça belirtildiği gibi bir şeye malik olan
kimse pek tabi o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacaktır[112].
Bütünleyici parça neyi ifade eder, şartları nelerdir? Eşya yapı olarak basit ve
birleşik eşya olmak üzere ikiye ayrılır[113].
Birleşik eşyayı oluşturan parçalara ise bütünleyici parça denir, bu hususta TMK
m. 684/2’ye göre, asıl şeyin temel unsuru olmakla birlikte ve o şey
yıkılmadıkça ve herhangi bir zarar uğramadıkça veyahut yapısında bir değişme
olmadıkça ayrılmasına olanak bulunmayan ayrılamayan parçadır. Bir şeyin diğer
bir şeyden bütünleyici parçası sayılabilmesi için gereken koşullar:
Fiziki bir bağlantı, ekonomik bir bağlılık aynı zamanda yerel adetlerin
varlığı bütünleyici parçanın oluşmasını gerektiren koşullardır[114].
Bir eşya diğerinin esaslı bir unsurunu eklendiği anda oluşturursa[115]
kendiliğinden asıl eşyanın mülkiyetine tabi olacaktır[116]. Peki
bu üç koşulu taşımayan şeyler haricinde bütünleyici parça kuralı ilişkisi
kurulmayacak mıdır? 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen özel
durumlarla bütünleyici parça ilişkisi sayılan üç koşulun varlığı aranmaksızın
kabul edilecektir[117],
bunlar:
TMK m. 718/2’ye göre, bir arazi üzerine
yapılmış olan inşaatlar üst arza tabidir ilkesi uyarınca arazinin bütünleyici
parçasını oluşturmaktadır[118]. Yine
arazi üzerine dikilen bitkiler mülkiyete tabi olacaklardır, bir şeyin maliki
onun ürünlerinin de maliki olurlar[119].
Zikredilen maddeler uyarınca yapılacak tespit, eşya üzerinde kurulmuş veya
kurulacak olan ayni haklar bütünleyici parçayı da kapsayacaktır unutulmamalıdır
ki mülkiyet hakkı da bir aynı haktır, herkese karşı ileri sürülebilir. Bu
hususta yapılacak yorum, hukuki ilişkinin kurulması sırasında taraflar
anlaşarak asıl şeye ilişkin yapılacak olan tasarruf işleminin bütünleyici
parçayı kapsamayacağı üzerinde bir anlaşmaya varılamaz[120]. TMK
m.775 uyarınca, başkasına ait bir şeyi işleyen, emeği doğrultusunda yeni bir
eser meydana getirenin meydana getirdiği eserin değeri önceki şeyden fazlaysa
eşyayı işleyen yeni bir eser meydana getiren kimse, ortaya çıkan eserin maliki
olabilir hatta bu hususta kötü niyetli olsa bile mahkeme kararıyla malik
kılınabilir[121].
Bu konuda doktrinde verilen en güzel örnek; Heykeltıraşın başkasına ait kili,
alçıyı veya diğer ürünleri kullanarak ortaya çıkardığı heykel, bahse konu olan
maddenin uygulamadaki görüntüsüne örnek teşkil edebilecektir. Yine TMK m.776
uyarınca, karışma veyahut birleşme yoluyla gerçekleşen edinmelerde ifa dışında
gerçekleşen nedensiz edinim söz konusu olabilir[122]. Hükmün
ikinci fıkrası incelendiğinde, karışan veyahut birleşen mallardan biri
diğerinin yanında diğerine oranla değersiz kalıyorsa (önemsizlik) asıl şeyin
mülkiyetine tabi olmakla birlikte mülkiyet hakkını kaybeden denkleştirci adalet
ilkesi prensibinin temelinde yatan düşünceye dayanarak, mülkiyet hakkını
kaybeden kimsenin mal varlığındaki aktiflerinin azalması ya da pasiflerinin
artmasından sebeple, TMK m.776/3’e göre haksız iktisap müessesesini gündeme
getirebilecektir[123].
TAŞINIR MÜLKİYETİNİN DEVRİNDE SEBEBE BAĞLILIK (İLLİLİK) PRENSİBİNİN KABUL EDİLİP EDİLMEMESİ DURUMUNDA
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HÜKÜMLERİNİN
UYGULAMA ALANI
Bu konu esas itibariyle Eşya
Hukuku’nun konusu olmakla birlikte bu hususta yapılan tasarruf işlemlerini
mukayeseli hukuka göre sebepsiz zenginleştirmeye konu olup olmadığını
inceleyerek Türk Hukuk doktrinindeki tartışmalara değineceğiz.
Taşınmazların devrine ilişkin
yapılan hukuki işlemlerde, sebebe bağlılık prensibinin kabul edildiği,
gerekirse TMK m.1024/2 uyarınca yolsuz tescile dayanan tapu sicilinin
düzeltilmesi davasının açılacağı Türk hukuk doktrinince kabul edilmiştir[124]. Tapu sicilinin aleni olduğu ilkesi gereğince,
taşınmaz üzerindeki hakların kamuya açıklığını sağlamak adına ve ayni hak
kazanmanın yolunun tapu siciline yapılacak tescilden geçtiğinin altını çizerek taşınmazlar
için sebebe bağlılık ilkesinin kabul edildiğini belirtmemiz yanlış olmayacaktır[125].
Peki taşınırlarda bu aleniyet nasıl sağlanacaktır? Taşınır kelimesinden ne
anlamamız gerektiğini TMK m.762 bizlere açıkça zikretmiştir, taşınmaz
mülkiyetin konusuna girmeyen ve nitelikleri itibariyle taşınmaya elverişli olan
maddi şeyler taşınır olarak adlandırılır[126].
Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devrinin gerektiği ise, TMK m.
763’te karşımıza çıkar. Zilyetliğin devrinin bir hukuki işlem olduğunu kabul
edersek, bu işlemin temelinde yatan borçlandırıcı işlemin geçersiz veya var
olmadığı durumlarda mülkiyetin naklinin gerçekleşip gerçekleşmediği
tartışmalıdır[127].
Bu hususta asıl olan ayni sözleşmenin yapılmadığı ihtimalinde devrin
gerçekleşip gerçekleşmediğinin akıbetidir[128]. Mukayeseli
hukukta bu konu hakkındaki gelişmelere bakacak olursak, İsviçre Hukuku’nda 1929
yılına kadar taşınır mülkiyetinin nasıl yapılacağı, dayanağı, mülkiyetin
geçişiyle ilgili bir hüküm bulunmamaktaydı[129], bu
sebeple geçerli bir sebebin varlığı aranmıyordu. İsviçre federal mahkemesinin 1929
yılındaki kararıyla, sebebe bağlılık görüşü taşınırlarda da kabul edildi[130].
Taşınır mülkiyetinin devrine ilişkin olarak yapılan tasarruf işleminin hukuki
dayanaktan yoksun olduğu veya sebebin geçersizliğinin ileri sürülmesi halinde
mülkiyetin geçişi sebebe bağlılık ilkesinin kabul edildiği durumlarda, mülkiyet
pek tabi karşı tarafa geçmemiş olmakla birlikte bu hususta istihkak davası
açarak (kazandırıcı zamanaşımlarını da göz önünde tutarak) mülkiyetin iadesini
isteyebilecektir[131].
Soyutluk ilkesinin kabul edildiği durumlarda ise, ayni sözleşmenin varlığı
aranmadığından zilyetliğin geçişiyle birlikte mülkiyetin devrinin de geçmiş
olduğu kabul edilecek fakat bu kazandırma devralanı nedensiz
zenginleştirecektir[132].
Soyutluk ilkesinin benimsendiği farz edilirse[133],
TBK m.77’e[134]
dayanılarak devreden haksız iktisap hükümlerince iade talep edebilecektir[135].
Fikrimizce, sebebe bağlılık prensibinin benimsenmesi hukuk felsefesi ve
mantalitesi açısından daha yararlıdır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEDE İADE BORCUNUN KAPSAMI
Nedensiz edinime göre zenginleşen
kimsenin zenginleştiği kısmı iade borcuyla mükellef olması iyi niyetli olup
olmamasına göre farklılık arz etmektedir[136]. Bu
hususta ikili bir ayrım yaparak incelemeyi uygun bulmakla birlikte
zenginleşmeye etki eden diğer unsurları da gözden kaçırmamaya dikkat edeceğiz.
TBK m.79/1’e göre, iyi niyetli
olarak zenginleşenin kazanımları, fakirleşenin iade talebiyle karşı karşıya
kaldığı zaman da zenginleşen iyi niyetli olduğu için, elinde kalanla[137]
sorumlu olacaktır[138]. Dikkatinizi
çekecek olursa, haksız yere meydana gelen zenginleşmenin tamamen iadeye konu
olması kuralının istisnası olarak kanun koyucu bu hususta bir düzenleme yapmayı
uygun bulmuştur. Peki bu düzenlemeyle amaçlanan nedir?
İyi niyetli olarak zenginleşen,
zenginleştiğinden haberi olmamak koşuluyla zenginleştiği miktarın bir kısmını
elinden çıkarmışsa ve bunu karşılayacak bir ikame değer mal varlığında
bulunmuyorsa zenginleştiği miktarın tamamını geri vermek zorunda değildir[139]. Bu
düzenlemeyle amaçlanan ise[140] sebepsiz
ve habersiz olarak zenginleşenin, kazanımın gerçekleşmemiş olduğu zamanki mal
varlığı değerleriyle sebepsiz zenginleştiğinden bahisle iade borcuyla yükümlü
olduğu zamanki mal varlığı değerlerinin azalacağı göz önünde bulundurularak
sebepsiz zenginleşmeyle birlikte içinde bulunduğu ekonomik durumdan daha kötü
bir duruma düşmemesi amaçlanarak[141],
zarara uğramasının önü kesilmeye çalışılmıştır[142].
Peki iyi niyet ifadesinden ne anlamamız gerekir? İyi niyet neyi amaçlar?
Burada önemli olan kanunun bir
sonuca iyi niyet bağlaması hususudur ve unutulmamalıdır ki asıl olan iyi
niyetin varlığıdır, yani hukuk düzenince bireyler iyi niyetli kabul edilirler iyi
niyetli olmadığının ispatı gerekmektedir. Pek tabi TMK m.3’e göre gerekli
dikkat ve özeni göstermeyen kimsenin iyi niyetli kabul edilemeyeceği de
açıktır. Hükme dayanılarak yapılacak yorum ise, kişinin iyi niyetli
sayılabilmesi için kendisine yapılan kazandırmaların geçerli bir sebebe
dayanmadığını bilmemesi yeterli olmamakla birlikte bu konuda gerekli dikkat ve
özeni göstermesi de gerekecektir[143].
Doktrindeki bazı yazarlarca savunulan gerekli dikkat ve özenin gösterilmesi
hususunun zenginleşmenin gerçekleştiği andan itibaren iade borcunun bahse değer
görülmesi anına kadar sürdürülmesi gerekmediği görüşüne katılmamakla birlikte
bu çizgide objektif özen yükümlülüğüne yakın bir düşüncenin olması gerektiği
kanaatindeyiz, bu kurumun kötüye kullanılmasının önüne geçilmek için sübjektif
ölçütün çoğu zaman yanıltıcı olabileceği düşüncesine sahibiz[144]. Yine
dile getirilmelidir ki zenginleşmenin kötü niyetli olduğunun tespiti için,
zenginleşenin iadeyle yükümlü olduğunu bilmesi yeterliyken iadeyi kime
yapacağını henüz bilmemesi iyi niyetli sayılmasına yetmemekle birlikte TMK
m.79/2’nin uygulanması söz konusu olabilecektir[145].
Zenginleşmenin ortadan kalkması
sonucunda iadenin nasıl yapılacağı hususu akıllara geldiğinde özellikle bu konu
borcun imkânsızlık sebebiyle iade edilememesi hususuyla karıştırılmamalıdır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 136,137 ve 138. maddelerinde sözleşmelerin ifa
imkansızlığı ele alınmıştır. TBK m.79/1 hükmü ışığında iktisaba konu olan şeyin
iadesinin mümkün olmadığı hallerin varlığında değerlerin iadesinin neye göre
hangi unsurlara dayanarak yapılacağını incelemeye çalışacağız. Öncelikle şunu
dile getirmemiz gerekir ki, iadeyle sorumlu olan zenginleşenin iyi niyetli
olması ihtimalinde kusurlu olup olmamasının tespiti önem arz etmeyecektir[146].
Söz gelimi farkında olmadan (iyi niyetli olarak) iktisap ettiği bir kitabın
yanmasına sebep olan zenginleşenin kitabın yanmasına her ne kadar kusuru olsa
da zenginleşmeye konu olan şey ortadan kalktığı için hukuki olarak sonuç
doğuran bir edinimin varlığından da bahsedilemeyecektir, bu sebeple iade
borcunun tarafı haline gelmekten kurtulacaktır[147].
Fakat dikkat edilmelidir ki, iadeye konu olan şeyin ortadan kalkmasına kadar
zenginleşene yarar sağlaması ihtimalinde pek tabi elde edilen kazanım iade
borcunun konusunu oluşturabilecektir[148]. İvazsız kazandırmalar söz konusu olduğundaysa
durum tartışmalıdır[149]. Pekâlâ iyi niyetli olarak gerçekleşen
kazanmanın zaman geçtikçe değerinin artması ihtimalinde kazanım sahibi iade
borcundan kaçınabileceğini ileri sürebilecek midir?
İade borcundan kaçınamayacaktır
çünkü iade borcunun kapsamına iadeye konu olan şeyin semereleri de girmektedir,
sebepsiz zenginleşmenin hiç gerçekleşmemiş olması ihtimalinde fiili hakimiyeti
veya şeyi elinde bulunduran kimsenin getirilerinden yararlanabileceği, mülkiyet
hakkına sahip olması ihtimalinde ise dilediği gibi kullanma, yararlanma,
tasarruf etme hakkına sahip olduğu unutulmamalıdır yine zenginleşmenin konusu
masraftan kurtulma da olabilir ki masraftan kurtulma yoluyla gerçekleşen
zenginleşmelerin olduğundan da bahsetmiştik[150].
Doktrindeki geleneksel baskın görüş olan fark
teorisine göre, haksız olarak zenginleşen kimsenin mal varlığındaki değerlerin
ölçütü zenginleşmenin gerçekleşmediği farz edildiğinde gerçekleştiğine oranla
daha az ise fazlalık ölçütü bir karşılaştırmaya tabi tutularak iadeye konu
olabilecektir, Von Mayr’a göre kar ve zarar ölçütlerinin mukayese edilmesi
sonucu bu görüş ortaya çıkmıştır[151]. Fikrimizce, fark görüşünü savunanlar sebepsiz
zenginleşme kurumunun denkleştirici adaleti sağlama ve hakkaniyet[152]
prensiplerine göre fakirleşen aleyhine ortaya çıkan zararın da bu konuda göz
ardı edilmemesi gerektiğini düşünerek meydana gelen fazlalıkların fakirleşene
verilmesi konusunda ısrarcı olmuşlardır. Keza İsviçre federal mahkemesi ve
Yargıtay’da bu ilkeleri göz önünde bulundurarak karar vermektedirler[153].
Doktrinde savunulan modern (yeni) görüş olarak adlandırılan bir diğer görüşe
göre, iade borcuna konu olan şey yalnızca doğrudan iktisap edilen şeyden
ibarettir[154],
mal varlığındaki azalmalar veya artmalar iade borcunun konusunu
oluşturmayacaktır. Von Thur’a göre, nedensiz kazanıma konu olan şey
zenginleşene ait olduğu sürece nesne veya onun değerinden ibaret olacaktır[155].
Flume ise, sebepsiz zenginleşmeye dayanacak olan mal varlığı eksilmelerinde
durumun koşullarının göz ardı edilmemesi gerektiği ve gerektiği ölçüde indirime
konu olabileceğini söylemiştir[156].
Türk Borçlar Kanunu 79/2’ye göre,
kendisine bir kazandırmada bulunulduğunu fark eden zenginleşenin, zenginleşmeye
konu olan şeyi mal varlığından çıkarırken iadeyle yükümlü olacağını bilmesi
veya bilmesi gerektiği halde malı elinden çıkarması halinde iade
yükümlülüğünden kurtulması söz konusu olmayacaktır[157].
Pek tabi ‘malı elinden çıkarması’ ibaresinden anlaşılması gereken sadece
zenginleşmeye konu olan malın bir başkasına devri olmamakla birlikte, mal
üzerinde yapılacak her türlü kullanma, yararlanma, tüketme, zarar verme fiillerini
içermekle birlikte iade edilemez hale getirecek olan tüm maddi fiilleri
kapsamalıdır[158].
Bu hususta iktisapla birlikte zenginleşene kazandırma sebebiyle sağlanan
yararın iade talebinin sınırlandırılması yönünden bir kriter olarak görülmesi
söz konusu olmayacağı gibi TMK m.3 ışığında kötü niyetin varlığı saptandığı
halde iade yükümlülüğünden kurtulması söz konusu olamayacaktır[159]. Her
ne kadar kötü niyetli olarak zenginleşen[160]
kimsenin zenginleştiği miktarın tamamıyla iade yükümlüsü olduğu kabul edilse de
kazandırma sonucunda gerçekleşen dış olaylar veyahut üçüncü kişinin bir
davranışı yüzünden ortaya çıkan zarardan iade borçlusu genel hükümlerce (TBK
m.112 vd.) sorumlu olacak ve bu hususta gerçekten herhangi bir kusurunun[161]
bulunmadığını ispat ettiği ölçüde iade borcundan kurtulabilecektir[162]. Bu
hususta dikkat edilmesi gerekir ki, TBK m.117/II uyarınca borçlunun temerrüde
düşürülmesi hallerinde ihtarın gerekliliği hususu haksız iktisap müessesesi
için zenginleşmenin gerçekleştiği tarihin esas alınmasının gerekliliği ayrıca
bir ihtara gerek görülmezken, kazandırmanın yapıldığı kişinin iyi niyetli
olması halindeyse ihtarın varlığı şart koşulmuştur[163].
İADENİN
GERÇEKLEŞMESİ VE BUNA BAĞLI ORTAYA ÇIKAN TALEPLER
Türk Borçlar Kanunun 80.
Maddesinde zenginleşenin iade yükümlülüğünün kapsamına haksız iktisap
ettiğinden bahisle iade edeceği mala yapmış olduğu bazı masrafların
(giderlerin) iade isteyenden istenebileceği düzenlenmiştir[164]. Zenginleşmeye
konu olan şey için yapılmış olan masrafların iadesinde tespit edilmesi gereken,
masrafın yapıldığı anda iyi niyetli olunup olunmadığıdır[165].
TBK m.80/1’e göre,
zenginleşenin iyi niyetli olması halinde, edinimi üzerindeki zorunlu ve yararlı
giderleri iade alacaklısından isteyebilecektir[166].
Unutulmamalıdır ki, doğrudan iadeye konu olan şeyin bakımı, korunması, değer
kaybının önüne geçilmesi gibi yapılan masraflar bu hükmün uygulama alanına
girecektir[167]
mamafih, mal varlığında bulunan diğer envanterlerin rayiç değerin altında
kalması veya bakıma muhtaç olması sebebiyle yapılan harcamalar, eksilmeler
zenginleşmeye konu olan şey için ortaya çıkmış olsa bile yasa kapsamında
değerlendirilemeyecektir[168].
TBK m. 80’e göre, hangi giderlerin zorunlu veya yararlı veyahut faydalı gider
olacağı belirtilmemiş olmakla birlikte bu husus eşya hukukunda da tartışmalara
sebebiyet vermekle birlikte net bir ayrım yapmak somut olayın özelliklerine
göre zor olabilmektedir mamafih TMK m.994/I’e[169]
göre, iyi niyetli olarak zilyet olan kimse, zilyetliğe konu olan şey için
yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderlerin tazmin edilmesini isteyebilmekle
birlikte, kendisine tazmin edilene kadar tabiri caize ödemezlik def’i gibi
zilyetliğe konu olan şeyi geri vermekten kaçınabilecektir. 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun beşinci kitabı olması
sebebiyle bir bütünlük arz eder ve TBK’da hüküm bulunmayan hallerde, genel
nitelikteki diğer bir kanun olan TMK hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Biz
de bu hususta TMK’nın ilgili maddelerine konu olan zilyetliğe yapılan
giderlerin iadesi alanındaki hükümlere değinmeyi doğru bulduk.
Zenginleşenin iyi niyetli olması
ihtimalinde, yapmış olduğu ‘zorunlu’ ve ‘yararlı’ giderleri iade alacaklısından
isteyebilecektir. Pekâlâ zorunlu ve yararlı giderlerden ne anlamamız gerekir?
Öncelikle gider (masraf) ile
kastedilen şeyin eşya üzerine yapılan her türlü harcama olduğunu söylememiz
gerekecektir[170].
Bu hususta giderleri; Zorunlu, yararlı ve diğer giderler (lüks giderler) olmak
üzere üçlü bir ayrımla incelemek yanlış olmayacaktır[171].
Zorunlu giderler, şeyin korunması
işlevselliğini sürdürmesi masrafa konu olan şey için olmazsa olmaz giderler
olarak ifade edilebilir[172].
Verimin azalmasına yol açar, objektif bir zorunluluk esasına göre tespit edilir
yani edinim sahibinin bakış açısıyla yapılması gereken bir gider olmaktan öte
tabiri caizse ‘o durumda kim olsa aynısını yapardı’ bakış açısıyla mal
varlığında zenginleşmeye konu olan şey için yapılan bir harcama olması
gerekmektedir[173].
Özellikle belirtmek isteriz ki, zorunlu masrafların yapılması hususunda masrafa
konu olacak şeyin bünyesinde maddi veya şekli bir değişikliğin gerekliliği
şartı aranmamakla birlikte, hukuken yapılması şart olan giderlerin[174]
yapılması da zorunlu masraflar kategorisinde kabul edilmelidir[175].Bu
hususta zenginleşen iyi niyetli olsun olmasın edinimi üzerindeki zorunlu
giderlerin tazminini[176]
alacaklıdan talep edebilecektir[177],
unutulmamalıdır ki zenginleşmeye konu olan şey artık fakirleşenin işine
yaramayacak[178]
olsa dahi şey üzerindeki masraflar talep konusu oluşturacaktır[179].
Faydalı giderler, zenginleşmeye
konu olan şey üzerindeki olmazsa olmaz niteliği taşımayan, yapılması zorunluluk
arz etmeyen fakat yapıldığı şey üzerindeki değeri artıran gideler olarak tarif
edilebilir[180].
İhtilaf, faydalı giderlerin belirlenmesinde doktrinde ortay çıkan görüşlerin
tespitinde çıkmaktadır. Sübjektif artış görüşü alacaklı açısından durumu ele
almaktadır, yapılan giderler alacaklı için faydalıysa bu kategoriye girecektir[181]. Objektif
değer artışı görüşüne göre, masrafa konu olan şeyde objektif (herkes tarafından
kabul edilebilecek) bir artışın varlığı yeterli olacaktır, kişisellik ölçütü
aranmayacaktır[182].
Bu hususta TBK m.80 ışığında iyi
niyetli olarak zenginleşenin edinimine konu olan şey üzerinde yaptığı zorunlu
ve faydalı giderleri isteyebileceğinin bir kez daha altını çizmek isteriz,
gözden kaçırılmamalıdır ki, iade anı sırasında iyi niyetli olarak zenginleşen
kimsenin zenginleştiği şey üzerinde yaptığı masrafların (zorunlu ve faydalı
giderlerin) iade alacaklısı tarafından ödenmemesi üzerine Türk Borçlar
Kanunu’nun 97. Maddesinde ele alınmış olan ifanın yapılacağı an sıra hususu
kıyasen uygulama alanı bularak, zenginleşen iadeden kaçınabilecektir[183]. Akıllara gelen bir diğer hususta, yapılmış
olan masrafların özellikle nakdi bir gider şeklinde gerçekleşmiş olması
ihtimalinde faizin yürütülüp yürütülemeyeceği sorunudur. Bu hususta iyi niyetli
zenginleşenin dava tarihinden itibaren olmak koşuluyla faize başvurabileceğini
savunanlar vardır[184].
Pekâlâ iyi niyetli zenginleşenin,
kazanımı üzerinde yaptığı zorunlu ve faydalı giderleri iade alacaklısından
isteyebileceği hususuna değindiğimizi anımsatarak eşya üzerinde yapılmış olan
lüks masrafların (diğer giderler) akıbeti ne olacaktır?
Lüks masraflar, herhangi bir
gereklilik arz etmeyen tamamen keyfi olarak yapılan, göze hitap eden estetiksel
veya kişisel zevki artırmak adına yapılmış olan giderlerdir[185].
Lüks masrafların sınırının belirlenmesinde[186]
çeşitli görüş ayrılıkları mevcut olmakla birlikte özellikle Feyzioğlu’nun bakış
açısına göre diğer giderlerin sınırının fazlaca genişletildiği eleştiri konusu
olmuştur[187].
Belirtmek gerekir ki, iyi niyetli zenginleşen de kötü niyetli zenginleşen de
iade alacaklısından lüks giderlerin masraflarını talep edemeyeceklerdir[188]. Mamafih
unutulmamalıdır ki, TBK m.80/3’ün son cümlesinde, söküp alma hakkı olarak
tanımlanabilen ve asıl şeye herhangi bir zarar vermemek kaydıyla asıl şeyden
ayrılabilen, iade anında yapılmış olan masrafın ödenmesi önerilmemiş olan
fazlalık iadeyle borçlu olan tarafından alıkonulabilecektir[189].
Söküp alınabilme hususuna konu olacak eşyanın bütünleyici parça[190] mı
eklenti mi olduğu hususuna değinmek gerekecektir.
Eklenti, TMK m. 686/II’de
tanımlanmıştır. Asıl şeye bağlı olan ve asıl şeyin kullanılmasında,
işletilmesinde ona yarar sağlaması için özgülenen, taşınır mal olarak ifade
edilebilir. Eklentiden bahsedilebilmesi için pek tabi iki koşulun bir arada
olması gerekmektedir:
İki eşya arasında iç bağlantı
(çift taraflı bir yarar sağlanması) ve dış bağlantı (şeyler birbirine
bağlanabilir, monta edilebilir olmalıdır.) olmalıdır[191].
Yine unutulmamalıdır ki, taşınmazlar eklenti oluşturamazlar. Eklenti hususuna
da değindikten sonra, bütünleyici parça ve eklenti arasındaki alıkoymanın
şartlarını inceleyelim.
İade borcuna konu olan şeyin
eklenti niteliğinde olması ihtimalinde, herhangi bir karşılık ödeme önermesi
gibi engellerle karşılaşmadan istediği gibi alıkoyma hakkını kullanabilecektir
fakat iade borcuna konu olan şeyin bütünleyici parça olması ihtimalinde, madde
metninde de belirtildiği gibi ‘söküp alma hakkı’ adı verilen ve birleştirildiği
parçadan zararsızca ayrılabilecekse (pek tabi karşılık önerilmediği ihtimalinde[192]) bu
hakkını kullanabilecektir[193].
TBK
m.80/ ışığında, iyi niyetli olmayarak zenginleşenin iadeye konu olan şey
üzerindeki zorunlu giderlerin karşılanmasını isteyebileceğini söylememiz yanlış
olmayacaktır[194]. Aynı şeyi yararlı
giderler için söylemek ise doğru olmayacaktır bu konuda iyi niyetin varlığı
önem arz ettiği için iadeyle borçlu olan kişi (kötü niyetli zenginleşen) iadeye
konu olan şey üzerinde yapmış olduğu faydalı gideri yalnızca iade anında mevcut
olduğu halde isteyebilecektir yani bu cümleden anlamamız gereken, yararlı bir
giderin yapıldığı andan iade anına kadar mevcudiyetinin varlığı ancak masrafın
talep edilebilmesini sağlayabilecektir[195]. Lüks giderlerin ise ister iyi niyetli ister kötü
niyetli zenginleşen tarafından istenemeyeceği hususuna ise değinmiştik[196]. Söküp alma hakkının
uygulama alanı bulacağı ihtimalindeyse yine zenginleşenin iyi niyetli veya kötü
niyetli oluşu önem arz etmeyecektir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SEBEPSİZ
ZENGİNLEŞME DE ZAMANAŞIMI
Nedensiz edinime dayalı olarak
ileri sürülecek zamanaşımı def’i Türk Borçlar Kanunu’nun 82. Maddesinde ele
alınmıştır. TBK m.82 ışığında, geri
istemenin şartları bu hakkın varlığının öğrenilmesinden itibaren 2 yıl ve
herhalde zenginleşmenin gerçekleşmiş olduğu tarihten itibaren 10 yıl sonra
haksız iktisaba dayalı olarak iade talebi zamanaşımına uğrayacaktır[197]. Bu hususta öncelikle hak düşürücü süre ve
zamanaşımı kavramlarına konunun daha iyi anlaşılması açısından değinmek
gerektiğini düşünüyoruz.
Bir alacak hakkının uzun süre
kullanılmamış veya kullanılamamış[198]
olması sebebiyle dava edilebilme hakkını ortadan kaldırın bir husustur.
Zamanaşımı müessesesiyle esasında borcun varlığı sona ermemekle birlikte
hukuken istenebilme durumu değişmektedir[199]. Def’i
niteliğindedir bu sebeple hâkim tarafından taraflar talep etmedikçe bizzat
incelenmeyecektir[200].
Niteliği itibariyle eksik borç oluşturur, belirtmek gerekir ki zamanaşımı
süresi ancak kanundan doğabilir ve zamanaşımının kesilmesi mevcut durumlar
halinde söz konusu olabilmektedir[201].
Bizzat hakkın varlığını
sonlandıran müessesedir, itiraz niteliğinde olmakla birlikte hâkim tarafından re
’sen bir incelemeye tabi tutulup, taraflarca yargılamanın her aşamasında ileri
sürülmesi mümkündür[202].
Yine unutulmamalıdır ki, mücbir sebebin varlığı dahil hak düşürücü sürenin
kesintiye uğraması mümkün olmamakla birlikte kamu düzenine ilişkindir ve
taraflarca yapılan bir antlaşmayla hak düşürücü sürenin varlığı tanınabilir[203].
Zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin
ne anlama geleceğini açıkladıktan sonra sebepsiz zenginleşme kurumundaki
yansımalarını inceleyelim[204].
Zamanaşımı süresinin ne zaman başlayacağının tespiti uygulama da zor olmakla
birlikte, iade alacaklısının iade borçlusunu ve edinime sebep olan miktarı[205]
bilmesi gerekmektedir[206]. 10
yıllık genel zamanaşımının başlangıcı ise hiç şüphesiz haksız iktisabın
gerçekleştiği andan itibaren işlemeye başlayacaktır.
SONUÇ
Bu
çalışmamızda sebepsiz zenginleşme kurumunun genel özelliklerini, haksız
iktisabın tarihçesini, konusunu, amacını, şartlarını, asliliği-taliliğini,
(torba hüküm olup olmamasını), kanuna bağlı olarak belirlenen hususları,
taşınır mülkiyetinin devrindeki illilik prensibi uyarınca benimsenen görüşlere
göre uygulama alanını, iade borcunun kişinin iyi niyetli olup olmamasına göre
kapsamını, iade söz konusu olduğunda iadeye konu olan (iktisap edilen) şey
üzerinde yapılmış olan masrafların istenip istenemeyeceği veya hangi
masrafların istenip hangi masrafların istenemeyeceği konusunu ve haksız iktisap
müessesinde zamanaşımının rolünü Yargıtay kararları ışığında incelemeye
çalıştık. Sebepsiz iktisap müessesesinin önemine dikkat çekmeye çalışarak, bazı
hususlarda kendi görüşlerimizi de dile getirdik, içinde bulunduğumuz şu süreçte
Dünya Sağlık Örgütünün Pandemi ilan ettiği Corona (covid19) virüsüyle mücadele
eden tüm vatandaşlarımıza ve tüm insanlığa acil şifalar diliyoruz, tekrar
eskiye dönebilmenin hayaliyle son kelimelerimizi sizlere ulaştırmak istedik, faydalı
bir çalışma olması dileğiyle...
KAYNAKÇA
1. Ali Bakkal, Borçlar
hukukunda sebepsiz zenginleşme kurumunun genel şartlarından "fakirleşme"
üzerine mukayeseli bir tetkik, Harran Üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi,
yıl:2001 sayı: ıı, s. 7-46
2. Araş. gör. Barış Demirsatan,
Türk borçlar kanunu’nun 78. maddesinin uygulama alanına ilişkin olarak yargıtay
hukuk genel kurulu’nun 14. 3. 2012 tarih ve e. 2011/13-748 k. 2012/140 sayılı
kararının* değerlendirilmesi, (iühfm c. lxxı, s. 2, s. 563-576, 2013)
4. Dr. Fülürya Yusufoğlu,
poliçede sebepsiz zenginleşmeden doğan talep hakkı, Galatasaray üniversitesi
hukuk fakültesi dergisi 2015/ı, s.123-157
5. Dural/ Öğüz/ Gümüş, Türk
özel hukuku cilt-3 aile hukuku, Filiz kitabevi, Eylül 2019
6. Ege Türel, Roma hukukundan
günümüze hukuki sebep ve sinallagma ilişkisi, mühf-had, tahiroğluna armağan
7. Eren Fikret Borçlar Hukuku Genel
Hükümler 24. baskı Ankara 2019
8. Feyza Ünver, Sebepsiz
zenginleşmeye uygulanacak hukuk tezi, İstanbul 2011
9. Hukuk tarihi açısından
sebepsiz zenginleşme dogmatiği, yazan: Prof. Dr. R. Feenstra (leyden), çeviren:
Doç. Dr. Özcan Karadeniz
10. İsviçre hukukunda sebepsiz
zenginleşmenin (haksız iktisap) umumi şartları üzerinde bir inceleme, yazan: Dr.
Andre Bussy, çeviren: Dr. Kemal Tahir Gürsoy, Hukuk fakültesi mecmuası, sayı:139-
jurix aracılığıyla
11. Kazancı İçtihat Bilgi Bankası
12. Kuzgun/Kuzgun, İyi niyetli
sebepsiz zenginleşenin geri verme borcunun sınırlandırılması sorununun Yargıtay
kararları ışığında değerlendirilmesi İstanbul kültür üniversitesi hukuk
fakültesi dergisi sayı 1 Ocak 2018,
13. Kürşad Nuri Turanboy, Sebepsiz
zenginleşme davasının asli-tali niteliği, Gazi üniversitesi hukuk fakültesi
dergisi (c.1, s.2,1997.1, s.2,1997)
14. Nar/ Aksan, Nişanlanmanın
sona ermesinde hediyelerin geri verilmesi, (makale) Erzincan, 2010
15. Oğuzman/ Öz Borçlar Hukuku
Genel Hükümler II. Cilt, Gözden geçirilmiş 19. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul
2017, Yayın no:508
16. Oğuzman/ Seliçi/ Oktay-Özdemir
Eşya hukuku kısaltılmış ders kitabı, Filiz kitabevi, İstanbul 2019
17. Özel Sibel, Sebepsiz
Zenginleşme davasında kanunların ihtilafı meselesi, Milletlerarası Hukuk ve
Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl 1999, Cilt 19, Sayı 1-2
18. Özge Özbek, Taşınır mülkiyetinin
devrinde sebebe bağlılık (illilik) – soyutluk (mücerretlik) meselesi, The
Causal System and the AbstractSystem on the Transfer of Ownership of Movable
Goods (makale)
20. Prof. Dr. Haluk Nami Nomer,
Borçlar hukuku genel hükümler, Aralık 2018, 16.baskı, beta
21. Prof.
Dr. Şeref Ertaş, Sürekli borç ilişkilerinde zamanaşımı, Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 3093-3104
(Basım Yılı: 2015)
22. Tanju Uygur, Zamanaşımı ve
Hak düşürücü süreler, Ankara barosu makaleler, s.675 (internet kaynağı, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/1975-5/4.pdf)
23. Tuba Akçura Karaman, Sona
ermiş ve geçersiz sözleşmelerde tarafların ifa etmiş oldukları edimlerin
iadesi, Gühfd
25. Vardarhamamcıoğlu/Aydın,
Eşya Hukuku Pratik Çalışmaları (Açıklamalı- Şematik- Çözümlü), On iki levha
yayınları
[1] FİKRET
EREN, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2009, Beta, 11.bası, s. 801 vd.
[2]OĞUZMAN-ÖZ
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt-II, Gözden geçirilmiş 13. Bası, İstanbul
2017, Vedat Kitapçılık, s.312
[3]OĞUZMAN-ÖZ
a.g.e s.321
[4]KÜRŞAD
NURİ TURANBOY, Sebepsiz Zenginleşme Davasının Asliliği-Taliliği,
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (c.1, s.2,1997.1, s.2,1997)
[5] OGUZMAN-ÖZ
ÖZ a.g.e s.311
[6]
OĞUZMAN-ÖZ a.g.e, s.311
[7] ÖZ-OĞUZMAN
a.g.e s.313
[8] ÖZ-OĞUZMAN
a.g.e s.313
[10] ÖZ-OĞUZMAN
a.g.e s..314
[11] ÖZ-OĞUZMAN
a.ge., s.314,315
[12] DURAL,
ÖĞÜZ, GÜMÜŞ, Türk Özel Hukuku, Cilt-3, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi,
Eylül 2019, İstanbul
[13] ÖZ-OĞUZMAN
a.g.e, s.381,382,384
[15]FEYZA
ÜNVER a.g.e 2011
[16]EGE
TÜREL, Roma Hukukundan Günümüze Hukuki Sebep ve Sinallagma İlişkisi,
Mühf-had Tahiroğlu’na armağan, s.368,369
[19]EGE
TÜREL, a.g.e, S.369
[20]EREN
FİKRET, a.g.e s. 951
[21]FEYZA
ÜNVER, a.g.e, s.5, İstanbul 2011- OĞUZMAN-ÖZ a.g.e,
s.320, 2017, İstanbul
[22]Sebepsiz
zenginleşme kurumunun şahsilik prensibi uyarınca ayrıca bknz. YARGITAY 3.
HUKUK DAİRESİ ESAS NO:2013/12387 KARAR NO:2013/12539
[24]KÜRŞAD
NURİ TURANBOY, a.g.e s.98
[25]KÜRŞAD
NURİ TURANBOY, a.g.e s.95
[26]İsviçre
hukukunda sebepsiz zenginleşme (haksız iktisap)umumi şartları üzerine bir
inceleme, yazan: DR. ANDRE BUSSY, çeviren: DR. KEMAL TAHİR
GÜRSOY, hukuk fakültesi mecmuası, s.95
[27]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e s:317 vd.
[28]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s:318 vd.
[29]Eklemek
isteriz ki, kanundan ve tarafların iradesinden bağımsız olarak doğan, mal
varlığı kaymalarını önlemek amacıyla yasa koyucu tarafından haksız fiil ve
sözleşmeden doğan borç ilişkileri gibi ayrı bir borç kaynağı olarak tesis
edilmesi tarafların iradelerindeki sakatlıkların borç ilişkisini sona
erdirmeyeceğinin altını çizerek hüküm kurmayı gerektirecektir.
[30]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e: s.321 vd.
[31]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e s:322
[32]BAKKAL
ALİ, Borçlar Hukukunda Sebepsiz Zenginleşme Kurumunun Genel Şartlarından
"Fakirleşme Üzerine’’ Mukayeseli Bir Tetkik, Harran Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, yıl: 2001, sayı: IL s. 7-46, s. 7
[33]BAKKAL
ALİ, a.g.e s. 13
[34] OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e s..323
[35]OĞUZMAN-
SELİÇİ, Eşya Hukuku, 6. BASI, S.54,55
[36] Bknz.
Türk Medeni Kanunu m.982-987
[37]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.325
[38]ÜNVER
FEYZA, Sebepsiz Zenginleşmeye Uygulanacak Hukuk, T. C. İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi, s.7
[39]EREN
FİKRET, a.g.e., s. 825-826.
[40] ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.8
[41]BAKKAL
ALİ, a.g.e, s. 13
[42]Türk
Borçlar Kanunu m.77
[43]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.327
[44]Eğer ki
sınırlı sayıda sayılmış ve bu hallerin dışına çıkan ibareler sebepsiz
zenginleştirme oluşturmayacak olsaydı madde metnin de ‘özellikle’ ifadesi
kullanılmazdı.
[45]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s328-329
[46]Zenginleşen
satış sözleşmesine dayalı olarak ifada bulunmuş, fakirleşen ise bunu bir
bağışlama olarak kabul etmiş olabilir.
[47]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.352-353
[48]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.352-353
[50]Türk
Borçlar Kanunu m.78
[51]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.353
[52]
Dönemlik bir borç olan kira sözleşmesi örnek verilecek olursa, temmuz ayının
kirasını ödediğini sanarak ağustos ayının kirasını ödeyen kimse TBK m.78’e
dayanarak iade isteminde bulunabilecektir.
[53] Hata en
yapılan ifa söz konusu olduğunda, irade sakatlıkları uyarınca sözleşmenin
feshini gerektirebilecek hükümlerden bahsetmemekle birlikte iki müessese
arasındaki kalın çizgi, TBK m.39’da yapılan hukuki işlemin iptalinin
istenmesinin söz konusu olmasıdır.
[54]Şüphe
ile yapılan ifanın iadeyi isteme hakkı vermediğine dair doktrinde görüşler
mevcut olmakla birlikte, şüpheyi yanılma kabul ederek ifanın hata en
yapıldığından bahisle iadesinin istenebileceği fikri de doktrinde
savunulmaktadır. OĞUZMAN- ÖZ, a.g.e,
s.356-360
[55]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s,353-360
[56]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.362
[57]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.364,365
[58]Sebepsiz
zenginleşme hükümlerine ilişkin alacak isteminin kapsamına giren faiz ve
temerrüt hükümlerinin ne zaman uygulanacağına hangi tarihten itibaren
başladığının tespit edilmesi açısından bknz. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu, E.:2008/3-40, K.:2008/102,
Alacak davasından ötürü yapılan yargılama sonucunda
ilk derece mahkemesinin davayı kısmen kabul etmesine ilişkin davalı vekilince
temyiz edilmesiyle birlikte, Yargıtay 3.HD’nin 06.10.2006 tarihli ilamı üzerine
sebepsiz zenginleşme hükümlerinin faiz konusunda uygulanması ihtar çekilmiş
olması şartına bağlı olup olmadığı sorunu incelenmiş direnme kararı veren
mahkemenin ardından direnme kararı sonrasında Hukuk Genel Kurulunca dava
görülmüştür. Her ne kadar davanın sebepsiz zenginleşme hükümlerince
çözümlenmesi gerektiği kabul edilse de mevzuatta faiz hususunun ne zaman
zenginleştirme oluşturacağına dair ihtarın gerekliliğine dair bir hüküm yasa da
bulunmamaktadır. Ne var ki hukuk düzeni tarafından genel olarak kabul edilen
görüş olan ‘gasp eden daima tereddüt halindedir’ kuralı yine uygulama alanı
bulmalıdır. Bu husustan ise anlaşılması gereken şudur ki, kazandırmanın
gerçekleştiği andan iade borcunun talebine kadar temerrüt faizi işletilmelidir
aksi halde nedensiz edinim müessesinin varlığı prensibiyle durum
bağdaşamayacaktır yine bu hususta kişinin iyi niyetli veya kötü niyetli olması
temerrüt faizinin işletilmesi için önemsiz olmalıdır.
[59]TBK
m.173/3 uyarınca sözleşmeyle aksinin kararlaştırıldığı farz edilirse, nedensiz
edinime dayalı talepler uygulama alanı bulabilecektir.- OĞUZMAN- ÖZ, a.g.e,
s,366,367
[60]TBK
m.136
[61]Yargıtay’ın
bu konuda emsal nitelikteki kararları söz konusu olmakla birlikte mutad olan,
olmayan hediye ayrımının yapılmasında Yargıtay 3.HD, T: 11.07.2005,
E:2005/6843, K:2005/7705 ve Yargıtay 3. HD, T:2004/13785 K:2004/13931 tarihli
kararlarına bakabilirsiniz.
[63]NAR-
AKSAN, a.g.e, 2010
[64]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s328-329
[65]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s329
[66]Bknz. Tmk
m.777 – Kazandırıcı zamanaşımı, Tmk m.712 – olağan
kazandırıcı zamanaşımı, Tmk m. 713 olağanüstü kazandırıcı
zamanaşımı
[67]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.377
[68]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.375
[69]ÜNVER
FEYZA, a.g.e, s.23
[70]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.23
[71]Her ne
kadar bu husus öğretide tartışmalı olsa da bu konuda sebepsiz zenginleşmenin
uygulanabilirliği kanaatimce sebepsiz zenginleşme müessesine torba hüküm
yakıştırmasının yapılmasından ötürüdür.
[72]OĞUZMAN-SELİÇİ-ÖZDEMİR,
Eşya Hukuku Kısaltılmış Ders Kitabı, Mevzuata uyarlanmış 2. bası Filiz
Kitabevi, İstanbul 2019, s.60 vd- OĞUZMAN- ÖZ, a.g.e, s.376,
377.
[73]Kaçak
elektrik, aboneliğin iptal edilmemesi sonucu taşınmazın tahliyesiyle birlikte
ödenen faturaların sebepsiz zenginleşme teşkil ettiğine dair bknz. YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ E. 2002/2897 K. 2002/4506
T. 24.4.2002
[74]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.23
[75]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.378 – TMK m. 684, 718/2, 775, 776
[76]ÖZEL
SİBEL, Sebepsiz Zenginleşme davasında kanunların ihtilafı meselesi,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl 1999, Cilt 19,
Sayı 1-2,
[77]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.378
[78]Birbirine
rakip olan iki esanftan birinin başına bir şey gelmesi sonucu diğerinin
işlerinin artması dolayısıyla gelir düzeyinin yükselmesi sebepsiz
zenginleştirmeye pek tabi konu olamayacaktır.
[79]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.379
[80]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.379
[81]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s 330-331
[82]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.11, BAKKAL
ALİ, a.g.e s.16
[83]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.331-, BAKKAL ALİ, a.g.e s.17
[84]BAKKAL
ALİ, a.g.e s.17-18
[85]BAKKAL
ALİ, a.g.e s.15-16
[86]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.11
[87]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.11 vd.
[88]BAKKAL
ALİ, a.g.e s.16
[89]BAKKAL
ALİ, a.g.e s.17
[90]ÖZEL
SİBEL, a.g.e, s.738
[91]ÖZEL
SİBEL, a.g.e, s.738 vd
[92]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.334-335
[93]Tazminat
hukukunca aranan nedensellik bağı geniş bir illiyet bağıyla sağlanabildiği için
haksız fiile dayanarak açılacak davalarda aranan illiyet bağı (uygun illiyet)
sebepsiz zenginleşme de aranacak illiyet bağından farklı özelliklere sahip
olmakla birlikte sebepsiz zenginleşme için aranan illiyet bağı daha dar anlamda
yorumlanarak tek düze sebep-sonuç ilişkisinin varlığının tespiti illi seriyi
oluşturmak için yeterli olacaktır. - BAKKAL ALİ, Borçlar Hukukunda
Sebepsiz Zenginleşme kurumunun genel şartlarından "Fakirleşme" Üzerine
Mukayeseli Bir Tetkik, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, yıl:
2001, sayı: IL s. 7-46, s. 19
[94]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.12-13
[95]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.335
[96]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e s.336 vd.
[97]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e s.336 vd.
[98]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e s.337
[99]Örnekte
de bahsedildiği gibi, başkasının borcunu ifa eden ile asıl borçlu arasında
herhangi bir yükümlülük olmaması gerekir. (X) ile (C) arasındaki yükümlülük
ilişkisi olması ihtimalinde (X) (C)’nin borcunu ödemekle asıl borçluyu borçtan
kurtarmış olmasıyla birlikte aralarındaki yükümlülüğü de sona erdireceklerdir
bu vesileyle haksız iktisaba konu olacak bir durum ortada kalmayarak, (X) dava
hakkını yitirecektir.
[100]KÜRŞAD
NURİ TURANBOY, Sebepsiz zenginleşme davasının asli-tali niteliği- Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (c.1,
s.2,1997.1, s.2,1997), s.96
[101]KÜRŞAD
NURİ TURANBOY, a.g.e, s.96-97
[102]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s. 340-341
[103]KÜRŞAD
NURİ TURANBOY, a.g.e, s.99-100
[104]Yargıtay’ın
sebepsiz zenginleşme davasının ikincil nitelikte olduğuna dair bknz. Yargıtay
3.HD E:2013/5985, K:2013/7882
Taraflar arasında süregelen aile hekimi olan davalıya
fazladan yapılan ödemeye ilişkin alacak davasının davacı vekili tarafından
temyiz edilmesiyle birlikte 3. HD tarafından görülmüştür. Mevzuatta ön
görülmemesine rağmen yapılan ödeme sonucu iadeye konu olan değerlerin faizi de
hesaba katılarak zamanaşımına uğradığı savunmasını yapmakla birlikte ilk derece
mahkemesince davaya konu olacak müessesenin sebepsiz zenginleşme kurumu olduğu
ifade edilmekle birlikte nedensiz iktisaba dayalı bir yıllık zamanaşımının
geçtiğinden bahisle bir savunma yapılmıştır. Her ne kadar eksik yapılan
inceleme sebebiyle temyiz itirazının yerinde kabul edilerek hükmün bozulmasına
karar verilse de sağlık bakanlığı bünyesinde çalışan aile hekiminin ilk olarak
sözleşmeli çalışması sebebiyle sözleşmeye dayalı alacak hakkının hukuki alemde
vücut bulması sebepsiz zenginleşme kurumunca ihtilafın çözülmesinin önüne
geçerek nedensiz edinimin ikincil nitelikte olduğunun kabulünü gerektirmekle
birlikte Yargıtay’ın da bu görüşte olduğunun apaçık bir örneğini oluşturmuştur.
Mal varlığındaki azalmaların asli nitelikte bir çözüme kavuşturulabilme
imkanının varlığı halinde haksız iktisap kurumunca hukuki ihtilafın çözüme
kavuşturulması söz konusu olamayacaktır. (Kazancı içtihat bankası,
e-beykent.library.com.tr aracılığıyla, son erişim: 30.05.2020-14.34)
[105]KÜRŞAD
NURİ TURANBOY, a.g.e, s.100
[106]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.341
[107]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.14
[108]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.345
[109]YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ ESAS: 2015/8953 KARAR: 2015/8072 KARAR TARİHİ:
28.04.2015 tarihli dava dosyasında, Sgk başkanlığı tarafından murise ödenen
yaşlılık aylığının yersiz ödenmesine dayalı olarak istirdadı talep edilmesine
binaen icra takibine vaki itirazın iptali davasının sebepsiz zenginleşmeden ya
da haksız fiilden kaynaklanacağı kabul edilmekle birlikte davaların
yarışabileceği, yarışacağı kabul apaçık kabul edilmiştir.
[110]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.346,347
[111]Sözleşmeye
dayalı olarak 15.000 TL semen ödemeyecek olan kimse farkında olmadan 15.500 TL
öderse bu hususta sebepsiz zenginleşme hükümleri geçerlilik şartlarını taşıdığı
halde uygulama konusu bulacak geçerli bir neden de yoksa fazladan ödediği 500
TL’yi haksız iktisaba dayanarak geri alabilecektir. (Fazla ödemede yanılma)
[112]Türk
Medeni Kanunu madde 684/1
[113]VARDARHAMAMCIOĞLU/AYDIN,
Eşya Hukuku Pratik Çalışmaları (Açıklamalı- Şematik- Çözümlü), On iki
levha yayınları, s.109
[114]VARDARHAMAMCIOĞLU/AYDIN, Eşya Hukuku Pratik
Çalışmaları (Açıklamalı- Şematik- Çözümlü), On iki levha yayınları,
s.109- OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, Eşya hukuku kısaltılmış ders
kitabı, 2. Bası, Filiz Kitabevi, 2019, s. 161 vd.
[115]Örnek
vermek adına, Arabanın motoru gibi esaslı unsurların olması gerekir.
[116]OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR,
Eşya hukuku kısaltılmış ders kitabı, 2. Bası, Filiz Kitabevi, 2019, s.
161 vd.
[117]VARDARHAMAMCIOĞLU/AYDIN,
a.g.e, s.109
[118]OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR,
a.g.e, s.382
[119]VARDARHAMAMCIOĞLU/AYDIN,
a.g.e, s.109- Türk Medeni
Kanunu 718/II, Türk Medeni Kanunu 685/II
[120]OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR,
a.g.e, s.167
[121]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.382
[122]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.382 vd. - OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, Eşya
Hukuku 6. Bası s.659
[123]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.382
[124]ÖZBEK
ÖZGE, Taşınır mülkiyetinin devrinde sebebe bağlılık (illilik) – soyutluk
(mücerretlik) meselesi, The Causal System and the AbstractSystem on the
Transfer of Ownership of Movable Goods, s.937
[125]OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR,
a.g.e, s.90 vd.
[126]Türk
Medeni Kanunu m. 762
[127]ÖZBEK
ÖZGE, a.g.e, s.938
[128]BURCUOĞLU
HALUK, Taşınır mülkiyetinin devrinde sebebe bağlılık ve soyutluk
kavramları ve bu kavramlar kapsamında sebepsiz zenginleşme, İstanbul Aydın
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s.65
[129]BURCUOĞLU
HALUK, a.g.e, s.59
[130]BURCUOĞLU
HALUK, a.g.e, s.59
[131]ÖZBEK
ÖZGE, a.g.e, s.944
[132]ÖZBEK
ÖZGE, a.g.e, s.944
[133]
Her ne kadar uygulamada sebebe bağlılık ilkesi baskın görüş olsa da
[134](1)Haklı
bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen,
bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. (2)Bu yükümlülük, özellikle
zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe
dayanması durumunda doğmuş olur.
[136]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.385 vd.
[137]Malvarlığında
mevcut bulunan henüz elinden çıkarmadığı miktar.
[138]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, İyi niyetli sebepsiz zenginleşenin geri verme
borcunun sınırlandırılması sorununun Yargıtay kararları ışığında
değerlendirilmesi, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
Sayı:1, Ocak 2018
[139]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, a.g.e, s.14
[140]
Bu hususta sebepsiz zenginleşenin güveninin korunması fikrinin yattığı
düşüncesi söz konusudur, ayrıntılı bilgi için bknz. TURGUY GÜNBAY PINAR,
Sebepsiz Zenginleşenin İade Borcu, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek lisans tezi, 2007, Kayseri, s. 65
[141]Bu
konuda detaylı bilgi için bknz. Yargıtay 4.HD, E.2015/4786, K.2015/7696,
T.10.06.2015
Dava ödemelerin yersiz olması sebebiyle ödemenin
yapıldığı günden itibaren talep edilen yasal faizle birlikte tahsile ilişkin
olsa da iyi niyetli bir tüketimin söz konusu olduğu kabul edilmiştir TBK m.79’a
dayanarak iade borcuna konu olan miktarın geri istenmesi talebiyle
karşılaşıldığı an elde edilen kazanımın mal varlığında bulunmadığını, elinden
çıktığını ispat ederek ödeme yükümlülüğünden muaf tutulmuş bu hususta iyi
niyetli zenginleşmeye dayalı karar verilmiştir.
[142]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, a.g.e, s.14
vd
[143]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e s.48
[144]Doktrindeki
başka görüşler için ayrıca bknz. TURGUY GÜNBAY PINAR, a.g.e, s.48 vd.
Bu hususta kazandırmanın ilk gerçekleştiği andaki özen
yükümlülüğünün gösterilmesi beklentisinin, iade talebiyle karşı karşıya kalınan
ana kadar sürdürülemeyeceği görüşü fikrimizce kabul edilemez niteliktedir. İyi
niyetli olarak haksız iktisaba dayalı iade borcunun kapsamı her ne kadar
nedensiz edinimin genel kural itibariyle bir istisnası teşkil etse de kötüye
kullanılabileceği anlamına pek tabi gelmeyecektir. O yüzden bu konuda hâkim
önüne gelen uyuşmazlığın tespitinde hangi hukuk kuralının uygulanacağı iyi
irdelenmelidir ve fikrimizce objektif özen yükümlülüğüne yakın bir duruş
sergilenmelidir.
[145]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.387 vd.
[146]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.389
[147]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.389 vd.
[148]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.389
Bahsedilen hususu bir örnekle açıklamak gerekirse,
(M)’den geçerli bir nedene dayanmayarak ama iyi niyetli olarak iktisap edilen
bir bisikletin (N)’ye satılması durumunda, (M), yeni malikten her ne kadar
bisikletin kendisine iade edilmesini isteyemeyecek olsa da satıştan elde
edilmiş olan bedelin kendisine iade edilmesini pek tabi talep edebilecektir.
Yine sebepsiz olarak iktisap edilen şeyin bir başkası
tarafından nedensiz edinilmesi ihtimali karşısında, zenginleşmeye konu olan
şeyin ilk maliki, zenginleşmeye konu olan şeyi elinde bulunduran kimseden iade
talebinde doğrudan bulunamasa da ilk malikten iktisap edenden iade borcunun
kendisine devir edilmesini isteyebilecektir. (Örneklendirmemiz de herkesin iyi
niyetli olarak sebepsiz zenginleştiğini farz etmeyi unutmayalım.)
[149]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.389 vd.
[150]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.389 vd.
[151]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, a.g.e, s.17
vd.
[152]Alman
hukukunda bu görüş baskın niteliktedir ve Alman hukuk doktrininde sıklıkla
vurgulanmıştır.
[153]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, a.g.e, s.17
vd.
Bu hususta detaylı bilgi için bknz. HGK
E.2010/13-618, K.: 2010/668, Anayasa Mahkemesi Kararı Emin Acar
başvurusu, Başvuru numarası: 2014/333, Karar Tarihi: 4/10/2017, - (Kazancı
İçtihat Bilgi Bankası aracılığıyla.)
Anayasa mahkemesi ilgili başvuru numarası ve karar
tarihli Emin Acar başvurusu belediyece yapılan ihaleyle satışa sunulan
taşınmazların satın alınması sonucu tescilin yapılmaması sonucu açılan tapu
iptali ve tescil davası ilk derece mahkemesince davacı haklı bulunmuş ve davalı
taraf tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 14. HD bozma ilamı vererek noter
önünde sözleşmenin yapılması gerektiği ve 2490 sayılı kanunun amacına aykırı
işlem yapıldığını tespit etmiştir akabinde başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuşsa
da mahkemece reddedilmiştir. Başvurucu hükmün kesinleşmesi üzerine ilk derece
mahkemesine ihale sebebiyle rayiç bedellerin ödenmesi istemiyle tazminat davası
açmıştır. İlk derece mahkemesi ihaleyle satışın gerçekleşmesinden sonra
kendisinden alınan taşınmazların bedelini ödemediğinden bahisle davalı
belediyenin sebepsiz zenginleştiği hususunda başvurucu lehine karar verse de
davalı kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 13. HD bozma kararı vererek öncelikle
ihale bedelinin ödenip ödenmediğinin tespit edilmesi gerektiği kararı verse de
belediye karar düzeltme talebinde bulunmasıyla birlikte 13. HD önceki bozma
kararını kaldırarak sözleşmenin geçersizliğine vurgu yapmıştır aynı zamanda
davacının yaptığı ödemeleri göz önünde bulundurarak ‘denkleştirici adalet
ilkesi’ uyarınca ulaşılan değerin istenebileceği hakkına sahip olduğuna karar
vermiştir. HGK’da yapılan ve azınlıkta kalan görüş uyarınca sebepsiz
zenginleşme müessesesinin söz konusu olması gerektiği ve denkleştirici adaleti
sağlama ilkesi uyarınca davacının zararının karşılanması gerektiği
konuşulmuştur.
[154]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, a.g.e, s.17
vd.
[155]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, a.g.e,
s.19vd.
[156]KUZGUN
ŞERİFE/ KUZGUN ERSAN, a.g.e, s.22
[157]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.394
[158]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.27, OĞUZMAN- ÖZ, a.g.e, s.395
[159]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e s.98
[160]
Bu hususta lütfen bknz. Yargıtay 11. HD E.:2016/712, K.:2016/7747
T.:4/10/2016
Dava, davalıya ödenen 960.000 TL’nin haksız fiil ve
nedensiz edinim müesseselerine dayanarak istirdatına ilişkindir. Bu hususta Yargıtay ilgili mahkemesince
verilen onama kararına karşılık, karşı oy olarak kayıtlara geçirilen hususlara
değinecek olursak, TBK m. 79/II ışığında davalının kendisine gönderilen eft
işlemini aralarında hiçbir hukuki işlem bulunmadığı da göz önünde bulundurarak
kötü niyetli olarak elinden çıkardığını ve zenginleştiğinin farkında olması
gerektiğinin tespiti açık olmakla birlikte bu yönde davanın kabulünün gerektiği
bozma kararının hatalı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
[161]Her
ne kadar sebepsiz zenginleşme müessesesinin uygulanmasında kusur şartının
belirleyici olmadığı kabul edilse de iadeye konu olacak hususun artık maddi
olarak hukuki alemde değer kaybetmesi veya yok olması hallerinin varlığında
kötü niyetli zenginleşene ait hükümler (TBK m.79/II) uygulanmayacak hatta bu
durumun ortaya çıkmasında kusurunun bulunmadığını da ispatlaması halinde
yukarıda da değindiğimiz gibi iadeyle bile yükümlü olmayabilecektir. Her ne
kadar bu adaletsiz bir yaklaşım gibi gelse bile unutulmamalıdır ki sebepsiz
zenginleşme kurumunun amacı her şeyden önce değer kaymalarının önüne geçmektir.
[162]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.395 vd.
Fikrimizce iyi niyetli olarak zenginleşenin temerrüdü
hallerinde ihtarın gerekliliğinin mantalitesi, zenginleşmenin gerçekleşmesi
hususunda zenginleşenin bu durumu bilmemesi veya bilecek durumda olmaması
durumu ihtarın varlığıyla hem giderilecek hem de temerrüt hükümleri uygulama
alanı bulabilecektir
[163]TBK
m.117- http://www.ilhanhelvacidersleri.com/turk-borclar-kanunu/turk-borclar-kanunu-madde-117
(internet kaynağı)
[164]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.396vd.
[165]ÜNVER
FEYZA, a.g.e s.27
[166]Türk
Borçlar Kanunu madde 80/1- http://www.turkhukuksitesi.com/mevzuat.php?mid=10185
(internet kaynağı, son erişim, 31.05.2020- 02.06)
[167]Yargıtay
3.HD, E.:2017/8430, K.:2019/5505, T.:17.06.2019 tarihli ilamına göre,
başkasına ait bir taşınmazda yapılan harcamalar sonucunda haksız iktisap
kurumunun uygulama alanına giren itirazın iptali davasında bilirkişilerce tayin
edilen kurulca yapılan inceleme sonucunda haksız iktisap edilen şeyde
zenginleşenin yaptığı masrafların hangi gruplara gireceği ve somut olayın
özelliklerine göre iade alacaklısına yapılan giderlerin istenebilme hususu ele
alınmıştır. Hukuki ihtilaf, davacının dava konusu olan taşınmaz için yaptığı
tasarruflar, tadilat vb işlemlerin lüks gider mi? Yoksa faydalı veyahut zorunlu
giderler kapsamına mı gireceğinin tespiti üzerinedir. Detaylı bilgi için lütfen
bknz.
[168]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.396vd
[169]Türk
Medeni Kanunu m. 994/I- http://www.ilhanhelvacidersleri.com/turk-medeni-kanunu/turk-medeni-kanunu-madde-994
(internet kaynağı)
[170]VARDARHAMAMCIOĞLU/AYDIN,
a.g.e, s.46
[171]VARDARHAMAMCIOĞLU/AYDIN,
a.g.e, s.47
[172]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.397
[173]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e, s.86
[174]
Bir örneklendirme yapmak gerekirse, haksız ve iyi niyetli olarak iktisap ettiği
aracın muayenesini yaptıran kimse zorunlu bir masraf yapmış olacaktır.
[175]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e, s.87
[176]
Fikrimizce bu hususun sebebi, zorunlu giderlerin yapılmamış olması ihtimalinde
gidere konu olan eşyanın artık kullanılamamasına dahi yol açabileceğinden
bahisle, iyi niyet şartı aranmaksızın haksız iktisap edilmiş olsa dahi,
zenginleşmeye konu olan şeyin bakımı, eskisi gibi olmasını sağladığı için iade
alacaklısından tahsil edilebilecektir, edilmesi de gerekir.
[177]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.397
[178]
Fakirleşenin iade talebiyle birlikte iadeye konu olan mal üzerinde zenginleşen
tarafından yapılan zorunlu masrafların iade anında şey üzerindeki etkisini
kaybetmiş olması ihtimalinde dahi zorunlu masraf zenginleşen tarafından
istenebilecektir. Bu konuda bir örneklendirme yapmak gerekirse, iyi niyetli ve
nedensiz olarak iktisap edilen bir aracın iade anı gelmeden önce on bin
kilometre yağ değişim bakımı gelmiş olması ihtimalinde motor yağının değişimi
zorunlu masraflara bir örnek teşkil edeceği için ( ve değiştirilmemesi halinde
motora zarar verebileceğinden bahisle olmazsa olmaz bir nitelikte olduğu için)
değiştirilmesi durumunda fakirleşen tarafından durumun fark edilmesiyle
birlikte iade talebinde bulunulduğunda tekrar yağ değişim zamanı gelmiş olsa da
bu hususta zenginleşen yapmış olduğu masrafı iade alacaklısından
isteyebilecektir.
[179]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.397
[180]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.398
[181]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e, s.89
[182]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e, s.90
[183]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.397
[184]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e, s.91
[185]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.398
[186]
Bu hususta bknz. Yargıtay 3.HD E. 2018/7356, K. 2019/10535, T. 24.12.2019
Taraflar arasında düzenlenmiş olan beş yıllık kira
sözleşmesinin uygulama alanı bulmasıyla birlikte, kira sözleşmesinde yer alan
kiralanan üzerinde yapılmış masrafların talep edilememesi hususu, sözleşme
süresinin bitimiyle birlikte gerçekleşen bir tahliye halinde söz konusu
olabileceği göz önünde bulundurularak verilen kararda yerleşik uygulamaya da
değinilerek, kiracının kiralanana yaptığı zorunlu ve yararlı masrafların
sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak istenebileceğine de
değinilmiştir. Ayrıca bilir kişilerce hangi masrafların lüks hangi masrafların
zaruri hangi masrafların faydalı masraflar olacağı hususunun da detaylı bir
şekilde incelemeye tutulması gerektiğinin altı çizilerek tespitinin somut
olayın özelliklerine göre zorlaşabileceği kanısı da yarattığını söyleyebilmemiz
gerekecektir. Ayrıca değinmek gerekir ki, fikrimizce hükmün kurulması eksik
olmuştur, TBK m. 346 uyarınca her ne kadar borçlar hukukunda sözleşme
serbestliği ilkesi bulunsa da fikrimizce kiracı aleyhine düzenleme yasağı uyarınca
kiracıya böyle bir yükümlülüğünün yüklenmesi ne kadar mantıklıdır bence bu ayrı
bir tartışma konusu olmalıdır.
[187]TURGUY
GÜNBAY PINAR, a.g.e, s.92
[188]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.398
[189]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.399
[190]Bu
çalışmanın 18. sayfasında bütünleyici parça hususundan ne anlaşılması gerektiği
anlatılmış olup detaylı bilgi için lütfen bknz.
[191]VARDARHAMAMCIOĞLU/AYDIN, a.g.e, s.110
[192]
Unutulmamalıdır ki, madde metninde de açıkça belirtildiği üzere fakirleşenin
bir karşılık ödemeyi teklif etmesi halinde, bu hak kullanılamayacaktır.
[193]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.399
[194]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.396 vd.
[195]
Bahsedilen hususun bir örnekle anlatılması daha yararlı olacaktır:
Kötü niyetli olarak iktisap edilmiş bir tahta
kaleminin zenginleşen tarafından mürekkebinin doldurulması halinde fakirleşen
iade talebinde bulunduğu an mürekkebin masrafının iade borçlusu tarafından
talep edilebilmesi için, iade anında ilk iktisap edildiği anki dolulukta olup
olmadığı önem taşıyacaktır. Eğer ki zenginleşen tarafından mürekkep yeni
aktarılmışsa veyahut ilk iktisap ettiği ankinden daha fazla bir doluluk oranına
sahipse ancak bu durumda zenginleşen tarafından iade alacaklısından bir talep
söz konusu olabilecektir.
[196]Lütfen
bknz., s.30
[197]
http://www.ilhanhelvacidersleri.com/turk-borclar-kanunu/turk-borclar-kanunu-madde-82
(internet kaynağı- son erişim: 02.06.2020-18.09)
[198]
‘kullanılamamış’ ibaresini kullanmamızın sebebi, kanun koyucunun zamanaşımı
düzenlemeleriyle yakından ilgilidir. Bu hususta söz konusu olayı dava edecek
olan alacaklı veya borçlu … öğrendiğinden itibaren .. sürede zamanaşımına uğrar
gibi kelimelere kanun metinlerinde yer verilmesinin sebebi hayatın olağan akışı
göz önünde bulundurularak düzenlenmiştir.
[199]Prof.
Dr. Şeref ERTAŞ, Sürekli borç ilişkilerinde zamanaşımı, Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 3093-3104
(Basım Yılı: 2015), s.3095
[200]Tanju
UYGUR, Zamanaşımı ve Hak düşürücü süreler, Ankara barosu makaleler,
s.675 (internet kaynağı, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/1975-5/4.pdf)
[201]Tanju
UYGUR, a.g.e, s.675
[202]BUDAK/KARAASLAN,
Medeni Usul Hukuku, Adalet yayınevi, 3. Bası, Eylül 2019
[203]Tanju
UYGUR, a.g.e, s.675
[204]
Detaylı bilgi için lütfen bknz. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2015/2126 K.
2015/2603 T. 19.2.2015 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası,
e-library.beykent.edu.tr aracılığıyla, son erişim: 03.06.2020-01.48)
Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemi sonucu
açılan davada, zamanında ileri sürülmeyen zamanaşımı savunmasının, davanın
dilekçeler aşamasından sonraki bir aşamada ileri sürülmesi halinde savunmanın
genişletilmesi yasağına takılacağı açıkça tespit edilmiş olup her ne kadar
davacı tarafta bu hususta bir itirazda bulunmazsa, savunmanın genişletilmesi
yasağının karşı tarafın rızasıyla (zımnen de olsa) yargılamaya konu olmasına
sebebiyet vereceğinden ötürü ilgili ilk derece mahkemesinin esasa yönelik
incelemeyi yapmadan vermiş olduğu kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Görüldüğü gibi, zamanaşımıyla borcun asıl varlığı sona ermemiş olmakla birlikte
her ne kadar zamanaşımı süresi geçmiş de olsa hükmün verilmesinde bu şekilde
bir etkileri söz konusu olabilmektedir aynı şeyi hak düşürücü süreler için
söylememiz ise mümkün olmayacaktır.
[205]
Doktrinde kabul edilen görüşe göre, iadeye konu olacak olan miktarın tam olarak
bilinmesinin mümkün olmadığı hallerde, tahmini bir değerin varlığının
saptanmasının yeterli olacağı görüşünü savunanlar vardır.
[206]OĞUZMAN-
ÖZ, a.g.e, s.406
* Muhammet Can Karaca'nın izniyle sitemizde paylaşılmıştır.