18 Aralık 2022 Pazar

MARTİN EDEN- JACK LONDON İNCELEME


İlk inceleme yazımın Jack London’un yazmış olduğu “Martin Eden” isimli eser özelinde olacak olması bu satırları yazarken beni heyecanlandırıyor. Çünkü şimdiye kadar okuduğum kitaplar arasında beni bu denli etkileyen bir başka kitap olmadı. Başlangıçta belirtmem gerekir ki kitabı spolier vermeden incelemesini yazmak oldukça zor.

Bu nedenle eser ile ilgili birtakım detaylara yer vereceğimi şimdiden ifade etmeliyim. Aslında Jack London ile tanışmam “Beyaz Diş” İsimli eseriyle olmuştu. Kitabı okuduğumda adeta okuduğum ortamdan uzaklaşıp kitabın büyüleyici dünyasında kendimi bulmuştum. Bu kesinlikle yazarın başarısıydı. Jack London ilgimi çekmeyi bu kitapla başarmıştı zaten.

Martin Eden kitabını Türkiye İş Bankası Kültür yayınlarından okumuştum. Kitap 517 sayfadan oluşuyor. Kitabın kalınlığı okurun gözünü kesinlikle korkutmamalı. Çünkü okudukça okuyucuyu içine alacak olan bu eser bitmesine yakın bir aşamada okuyucuya içten içe keşke kitap hiç bitmese dedirtiyor. Bu sebeple kitabı elinize aldığınızda şimdiden önyargılarınızdan arınmanızı öneririm.

Martin Eden aslında yarı otobiyografik bir eser. Bu açıdan Jack London ile Martin Eden arasında birtakım benzerlikler olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum ise okuyucu tarafından eseri daha ilgi çekici hale getiriyor.

Peki, tüm bu methiyeleri sıraladığımız eser neleri içeriyor?

Eser konu itibariyle aslında oldukça kapsamlı. Sosyal sınıf farkı, statü ve servetin insanlar arasında yarattığı ikilem, çatışma ve hayal kırıklıklarını barındırdığı gibi aşk, umut, sevgi gibi duyguları da okuyucuya fazlasıyla aktaran bir eser.

Bir kadının yüzüne bakıp sarhoş olacağımı hiç sanmazdım.” diyen Martin Eden’in kuvvetli duygular beslediği büyük aşkı Ruth Morse’a karşı hissettiklerine gıpta edip sonrasında bu duyguların nasıl ağırlığı altında kaldığını gözler önüne seren bir yapıt.

Martin Eden, yabani bir denizcidir. Ancak ilk gördüğü anda Ruth’a karşı olan yoğun duyguları onu aslında hayata karşı eğitir. Aşkı uğruna kendine bir çekidüzen verip kitaplara merak salar ve bütün gücün kitaplarda olduğunu düşünmeye başlar. Bu şekilde kendini sıkı bir eğitime sokar ve bir yazara dönüşür. Konuşması, giyim tarzı, hayata karşı yönelimleri değişime uğrayan Martin artık oldukça donanımlı biri haline gelmiştir.

Bir zamanlar kitap alabilmek için parayı denkleştirmek konusunda zorluklar yaşayan ve o dönemde aşkına karşılık bulamayan Martin artık yazmış olduğu yazılar sayesinde ekonomik olarak rahata kavuşmuştur. Bu noktadan sonra Martin’in değer görmeye başlaması ise aslında Martin’in ne yazık ki sonu olmuştur.

Martin’in yazmış olduğu kitapların ilgi görmesinden sonra büyük aşkı Ruth’un kendisiyle evlenmek istediğini söylemesi Martin için çok acı vericiydi. Tam olarak o an gerçekten sevilmediğini düşünmüştü. Oysaki kitapları ilgi görmeseydi Martin gene aynı Martin’di fakat kitapları ilgi görmeseydi Ruth yanında olmayacaktı.

Martin için para, o anda alabileceği şeyler dışında hiçbir anlam ifade etmiyordu. Haritasız ve dümensiz kalmış gideceği limanı olmayan bir gemiydi artık. İçini acıtan bir şey varsa o da yaşamaktı. Hayat onu kaygılandırıyor, sıkıyor, zaman ise eziyet gibi geliyordu.

İşte Martin Eden tüm yaşadığı mücadeleler sonucunda ulaşmak istediği hedefe vardığında aslında çabasının amaçsız olduğunu tüm çıplaklığıyla görmüştü. Martin Eden bitmişti ve okuyucusu yarım kalmıştı.

Bu eseri herkesin okumasını öneririm çünkü Martin Eden bu anlattığım kurgudan daha fazlası…

Martin Eden karakteri, kitabı okudukça bir arkadaşınız bir dostunuz gibi kendinize yakın hissedeceğiniz biri oluveriyor. Kah yaptıklarına gülüp kah yaptıklarına duygulanacağınız bir dert ortağınız gibi belki de…

Kitabı bitirdikten sonra bir süre boşluk ve eksiklik hissettim hayatımda. Yakın bir dostumu kaybetmişçesine hüzünlendim. Eminim sizlerde okuyunca bana hak vereceksinizdir.

Şimdiden iyi okumalar dilerim. Kitapla ve sevgiyle kalın…