19 Ekim 2025 Pazar

MANOLYALAR


Güzel bir sonbahar günüydü. Altın sarısı yapraklar her yere saçılmıştı. Güneş tüm ihtişamıyla batmak üzereydi. Batarken de denizi ışıl ışıl sarı rengine boyamıştı adeta. Yere saçılan yapraklar rüzgarın hafif esintisi ile havada dans ediyor gibiydi. Bu manzara eşliğinde ağaçlar ise puzzle'ın tamamlayıcı bir parçası olmuştu. Yuvarlak masa da bir defter ve dolma kalem birde dumanı tüten bir fincan çay vardı. Bu sakin köşede yazı yazmak Yunus'a iyi geliyordu. Burası onun her şeyden arınmak için geldiği kurtarıcı bir yerdi. Çayından bir bardak yudumlayıp içtikten sonra denize bakıp uzaklara daldı. Derin bir iç çekiş sonrası aklına Seneca'nın sevdiği bir sözü geldi; " gerçek, ancak işitmek isteyene söylenmeli."

Yalnız kaldığı zamanlar Yunus, yaşam üzerine düşünmeyi ve yazmayı severdi. Tek başına kalmak, kafasını toparlaması için ona iyi geliyor ve dahası yazma konusunda üretkenliğini arttırıyordu. Bazen düşüncelere daldığında kendi kendisiyle konuşurcasına tez- antitez tartışmalarına girdiği de oluyordu. 

Zamanında anlatmaya çalıştığı şeyler insanlar tarafından pek dikkate alınmamıştı. O yüzden gerçek, ancak işitmek isteyene söylenmeli diye sık sık bu sözü tekrar ederdi kendisine... İnsanlar yalanı severdi. Gerçekler insanı acıtır ve üzerdi. Ancak ne olursa olsun terazi de gerçekler ağır basmalıydı. Yalan kaybetmeye mahkumdu... 

Yunus kasım ayında tekrar aynı yere gelmişti. Yuvarlak masa başında otururken beyaz manolya çiçeği görmüştü. Gözlerini çiçekten alamamıştı. O kadar saf, o kadar narin bir görüntüsü vardı ki... İnsan koklamaya kıyamaz diye düşündü. Çayını yudumladıktan sonra uzun uzun düşündü ve  kalemi denize attı. Artık düşüncelerini ve duygularını deftere yazmayıp bembeyaz açan manolyaya anlatacaktı...

"Yaşam" dedi Yunus, manolyaya... bir tiyatro oyununa benzer. Ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar iyi oynandığı önemlidir. Soğumaya yüz tutmuş çayından bir yudum daha almıştı. Manolyalar hafif rüzgar esintisiyle beraber sağa sola doğru hareket ediyordu. Yunus, denize son bir kez daha baktı kalkarken batan güneşi gördü." O gemi bir gün gelecek" dedi manolyaya gitmeden önce... O gemi bir gün gelecek. 

Bu bir umudun sesiydi. Umutlu bir bekleyişti. O günden sonra Yunus, manolyaların can suyu olmuştu...

Yazar: Sinem SAÇKAN



4 Ekim 2025 Cumartesi

SALVADOR DALİ- BELLEĞİN AZMİ


Zaman eriyip gitse de, zaman içerisinde yaşananlar hafızamızda kalmaya ve orada yaşamaya devam ediyor. Belleğimizde yitip giden birçok an'ların kayıtları duruyor. İstediğimiz zaman kendimize bazı an'ları tekrar tekrar yaşatabiliriz. Gün olur, bir kanepenin üzerinde dumanı tütmekte olan kahveyi yudumlarken kendimizi, yaşamayı tekrar istediğimiz an'ı yaşarken bulabiliriz. Mesela, yıllar öncesinde tadı damağımızda kalan bir sohbeti, belki de hayatta olmayan dedemizle parkta geçirdiğimiz salıncakta sallandığımız o an'ı... Ya da kendimizle gurur duyduğumuz mezuniyet an'larımızı düşünürken o sahneleri yeniden yaşadığımızı... 

Bellek, biz ne yaşarsak yaşayalım kayıt tutar. Biz istemedikçe, kötü an'lar belleğimizde bir klasörün içinde dursa da, rafta kapalı klasörde kalmaya devam eder. Aslında oradadır. Ancak insan, yok sayarak yaşanmış olan bir kötü anı dahi hiç yaşanmamış kılabilir. Bu mümkün...

Hepimizin zihninde adeta bir kütüphane var. Bu kütüphanede, defalarca okuduğumuz, yarıda bırakığımız ve hiç okumadığımız kitaplar var. Uçsuz bucaksız kütüphanede hangi kitabı seçeceğimize biz karar veriyoruz. Zamanın durduğu bu yolculukta ruh halimizin ahengi içerisinde bir kitap alırız ve o bizim an'ımız olur. Belki, geceyse gündüz olur, gündüzse gece olur. Kim bilir? Sonbaharsa ilkbahar olur, ilkbaharsa kış olur. Uzaksa yakın olur, yakınsa uzak olur...

Yerden ve zamandan bağımsız istediğimiz an'da... 

Hiç düşündünüz mü? Aslında düşünürken, "şimdide" "geçmişi" yaşadığınızı? 

Belki bilinçli, belki de bilinçsiz bunu hepimiz yaşadık. Hepimiz, geçmişin zaman yolculuğunu yaptık. O salıncakta tekrar sallandık, diploma töreninde o kepi tekrar havaya uçurduk, o masa sohbetlerini tekrar yaşadık...

Zaman, elle tutulur gözle görülür bir kavram olmasa da Salvador Dali'nin, Belleğin Azmi isimli eserini hatırlayalım.  Birden çok saat görseli, zaman kavramını sembolize ederek eserde erimiş bir vaziyettedir. 

Salvador Dali belki de, bu saatleri resmederken  kimi mutlu kimi mutsuz an'ların toplamı olarak eserinde yer vermiştir. 

Sezen Aksu'nun bir şarkı sözünde dediği gibi ; "yaşamak dediğin üç beş kısa mutlu an'dan ibaret." Geçmişin zaman yolculuğunu yaparken mutlu an'larda yüzünüzden tebessüm eksik olmasın...


Sinem SAÇKAN