6 Aralık 2014 Cumartesi

TÜRK BORÇLAR HUKUKUNDA SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME*


Av.Sinem SAÇKAN

Türk Borçlar Kanununa göre borcun doğumunun üç kaynağı bulunur. Bunlar sözleşmeden doğan borç ilişkileri, haksız fiillerden doğan borç ilişkileri ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileridir. Bu yazıda sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri incelenecektir.

Sebepsiz Zenginleşme Kavramı: Sebepsiz zenginleşme haklı bir sebep olmaksızın bir kimsenin malvarlığının bir başkasının malvarlığı aleyhine çoğalması anlamını taşır.[1] Ejder Yılmaz’a göre sebepsiz zenginleşme: “bir kimsenin, haklı bir neden olmaksızın diğer bir kimse zararına kazanımda    (haksız iktisapta) bulunması[2] “anlamını taşır.
Kemal Oğuzman’a göre, sebepsiz zenginleşme yerine haksız iktisap teriminin kullanılması, sebepsiz zenginleşme kavramının haksız fiil kavramı şeklinde algılanmasına yol açabileceğinden ötürü isabetli değildir[3]. Haksız fiil, hukuka aykırılık unsurunu taşır. Oysa ki TBK m.77-82 hükümlerinde düzenlenen borçların doğumu bu şarta tabi değildir. Bu nedenle Kemal Oğuzman’nın yukarıda ki görüşüne katılmaktayız.
Türk hukukunda sebepsiz zenginleşme hükümlerinin düzenlenmiş olmasının amacı, hukuki işlemlerden doğan borçların ve haksız fiil hükümlerinin yetersiz kaldığı durumlarda fazladan ödeme yapmış olan kişinin mağduriyetinin giderilmesini sağlamaktır. Böyle bir hukuki durum pek çok olayda karşımıza çıkabilmektedir. Yanlışlıkla başkasının tarlasını eken çiftçi, kendisine tamir için bırakılmamış bir arabayı tamir eden usta, sebepsiz olarak bir başkasının borcunu ödeyen kişi[4] öncelikle özel hüküm mahiyetindeki TBK. m. 526 vd. düzenlenen “( Gerçek) vekaletsiz iş görme” hükümlerine şartların gerçekleşmesi suretiyle başvurulabilecek; yapılan giderlerin karşılanmaması durumunda ise sebepsiz zenginleşme hükümlerine başvurulabilecektir.
Sebepsiz zenginleşme kurumun denkleştirici adaleti gerçekleştirmek, iadeyi sağlamak, tamamlamak ve düzeltmek gibi işlevleri de bulunmaktadır.

Sebepsiz Zenginleşmenin Koşulları: Sebepsiz zenginleşmenin tanımı dikkate alınırsa, sebepsiz zenginleşmenin unsurlarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
-          Zenginleşme,
-          Geçerli bir nedenin bulunmaması,
-          Fakirleşme,
-          Nedensellik bağı.
TBK m.77’ye göre “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda olur.”
Nedensiz zenginleşmede davacının geri alma hakkının, buna karşın davalının geri verme borcunun doğması, bunların mal varlıklarının birbirinin zararına ve yararına olmak üzere karşılıklı yoksullaşma ve zenginleşmelerine bağlıdır ve bunun doğal sonucu olarak da, bu geri alma hak ve borcunun doğum anı, nedensiz yoksulaşma ve zenginleşme olgularının gerçekleştikleri andır.[5]
Örneğin, bir sözleşmeye dayalı olarak bir miktar para ödenmiş veya bir şey verilmişse, sözleşmenin geçersiz kılınması durumunda haksız bir kazanç doğacağından geri verilmesi gerekir. Başka bir misalde, bir kimse bonoda yazılı borcunu alacaklıya vadesinden önce ödemiş olabilir. Buna rağmen banka kendisine ihtarname göndermiş olabilir. Borçlu protesto edilmekten kaçınmak için bankaya borcunu ikinci kez ödemiş ise, fazladan ödenmiş olan bu parayı sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak alacaklıdan geri isteyebilir.[6]

İcra dosyasına yapılan ödeme sonucu borçludan fazla tahsil edilen alacağın iadesi bakımından sebepsiz zenginleşme davası açılabilir. Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 2006/1964E, 2006/3957K, 10.04.2006 tarihli kararında, icra dosyasında fazladan tahsilat edilen miktarın iadesine, sebepsiz zenginleşme davasından önce İİK. m.361’de ele alınan ve icra dairesine başvurmak suretiyle iadenin sağlanabileceğini düzenleyen prosedürün izlenilmesinin zorunlu olmadığını belirtmektedir. Doğrudan sebepsiz zenginleşme davasının açılabileceğinin de mümkün olduğu vurgulanmaktadır.[7]
Belirtilmelidir ki, sebepsiz zenginleşmeden bir borç doğması için ne fakirleşenin ne de zenginleşenin fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın zenginleşme şartlarının gerçekleşmesi yeterlidir.
Sebepsiz zenginleşmenin şartlarının gerçekleşmesi üzerine zenginleşen ile fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğar. Bu borcun konusu malvarlığında oluşan fazlalığı iade etmektir. İade talebi söz konusu borç ilişkisinden doğan nispi bir hakka, bir alacak hakkına dayandığı için ayni hak sahibinin istihkak iddiasından farklı olarak, sadece zenginleşene ve onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir.[8]
Misal olarak, A’ya ait bir menkul malı sebepsiz olarak iktisap eden B, sonradan bu menkul malı C’ye devrederse C kötüniyetli olsa dahi A bu misalde menkul malın iadesini C’den talep edemez. Zira bu hak nispi bir hak olduğundan üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Ancak bahsi geçen olayda A, haksız fiil hükümlerine dayanarak C’den tazminat talebinde bulunabilir.
Sebepsiz zenginleşmeye konu teşkil edebilecek olan değerleri geniş anlamda düşünmek gerekir. Genel bir ifade ile edim teşkil edebilecek her şey sebepsiz zenginleşmenin konusunu oluşturabilir. Manevi değer ifade eden bazı şeyler eğer maddi bir nesneye bağlı değilse sebepsiz zenginleşmenin konusuna girmez. Ayni hakların sebepsiz iktisabı, alacak hakları, bir şeyden istifade etmek suretiyle zenginleşme, ekonomik değer ifade eden bir hizmetten yararlanma, fikri haklardan yararlanma sureti ile de sebepsiz zenginleşme gerçekleşmiş olabilir.
Bu zenginleşmede, iktisap edilen şeylerin yanı sıra, bunun sağladığı yararlar, semereler, iktisapla illiyet bağı içindeki her türlü kazançlar iadeye konu olabilecektir.
Sebepsiz zenginleşmenin geçerli olabilmesi için, geçerli bir sebebin bulunmaması gerektiğinden bahsetmiştik. İfa sonucu zenginleşmelerde kazandırmanın sebepsiz sayılabilmesi için “geçersiz” veya “gerçekleşmemiş” ya da “sonradan ortadan kalkan” sebebe dayanan iktisaplar olması gerekir. İfa dışı sebepsiz zenginleşmeler ise, karşı tarafa kazandırmada bulunulduğu bilinerek ve özel bir amaç izlenerek yapılan bir kazandırma söz konusu olmadan başkası aleyhine vuku bulan zenginleşmelerdir. Birinin kendi malı sanarak başkasının malını onarması bu duruma örnektir[9].
Sebepsiz zenginleşmenin şartlarından birisi de fakirleşmedir. Fakirleşme miktarı, sebepsiz zenginleşmede iadeye konu olacaktır. Örneğin A’nın beş bin Türk lirasını sebepsiz iktisap eden B, bu miktarda zenginleşirken, A aynı miktarda fakirleşir. Bu durumda A, beş bin Türk lirasını sebepsiz olarak iktisap eden B’den beş bin Türk lirasının iadesini talep edebilecektir.
Sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir alacak hakkının doğması için, malvarlığı azalan tarafın fakirleşmesi ile diğer tarafın zenginleşmesi arasında bir nedensellik bağının mevcut olması gerekmektedir. Örneğin, A’nın bahçesindeki tahılların rüzgâr çıkması sonucu B’nin bahçesine saçılması sonucunda oluşan zenginlikte bir nedensellik bağı söz konusudur.

Sebepsiz Zenginleşmede İade: TBK. m.79’a göre: “Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.”
Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi’nin 2006/6649E, 2006/6836K, 01.6.2006 tarihli kararında; nedensiz zenginleşme iddiasının yemin dahil her türlü delil ile ispat edilebileceği belirtilmiştir.[10]
TBK.m. 81’e göre: “Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir.” Örnek olarak, para veya bir başka menfaat karşılığı suç işlemeye, kişilik haklarına tecavüz etmeye, cinsel ilişki kurmaya, üçüncü kişiye hukuka veya ahlaka aykırı bir yolla zarar vermeye yönelik sözleşmeler böyledir.
TBK m.82’e göre sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı zamanaşımı süresine tabidir. Bu süre hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren başlayarak iki yılın ve herhalde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrar.
Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.
Zorunlu masraflar, şeyin varlığını ve değerini korumak için yapılması gerekli olan harcamalardır.[11]
Faydalı masraflar, şeyin değerini ve verimini arttırmak için yapılan harcamalardır.[12]
Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir.
Örnek olarak; İyiniyetli B, sebepsiz iktisap ettiği A’ya ait bir ton buğdayın fırında telef olması veya Ü tarafından yakılması üzerine, iade borcundan kurtulacaktır. Ancak, kendisinden beklenebilecek önlemleri alsaydı bu zararın ortaya çıkmayacağı söylenebiliyorsa, B bu iadeyi kusuru ile imkansızlaştırdığı için bu yüzden doğan zararı tazminle sorumlu olmaya devam eder. İade borcunun kapsamını bu tazminat oluşturur.[13]
Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri m.80’e göre geri vermeden önce ayırıp alabilir.
Zorunlu ve faydalı masraf kapsamının dışında kalan ve zenginleşenin kendi zevkine göre şeyin güzelleşmesi için bazı eklemelerde bulunmak üzere yapmış olduğu harcamalara da lüks masraflar denir[14].
Lüks ( Fuzuli ) masrafları ise gerek iyi niyetli gerekse kötü niyetli iade borçlusu iade alacaklısından isteyemez. Zira lüks masraflar, hiçbir gereği yokken sadece kişisel zevkler için yapılan masrafları kapsar.
Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.














*Güncel Hukuk Dergisi, Aralık, 2014


[1] Anayurt, Ömer, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 2.Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2001, s.102.
[2] Yılmaz, Ejder, Hukuk Sözlüğü, 3.Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005, s.594.
[3] Oğuzman, Kemal, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8.Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2010, s. 718.
[4] Örnekler için bknz: Oğuzman, Kemal, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8.Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2010, s. 719.
[5] Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi’nin 2006/6649E, 2006/6836K, 01.6.2006 tarihli kararı.
[6] S.REİSOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yay. İstanbul, 1993, s.207, dn.8; Ö.ANAYURT, s.111.
[8] Oğuzman, Kemal, a.g.e., s.723.
[9] Oğuzman, Kemal, a.g.e., s.732.
[10] Bknz: http://www.ictihatlar.net/sebepsiz-zenginlesme.html, erişim tarihi: 09.08.2014.
[11] Akıntürk, Turgut, Borçlar Hukuku, 17. Baskı, Beta Basım, İstanbul, 2011, s.109.
[12] Akıntürk, Turgut, a.g.e., s.109.
[13] Örnek için bknz: Oğuzman, Kemal, a.g.e., s.787.
[14] Akıntürk, Turgut, a.g.e., s.109.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder