30 Kasım 2013 Cumartesi
Bizim Büyük Çaresizliğimiz
29 Kasım 2013 Cuma
İstanbul Anadolu Adliyesi Dergisi
İstanbul Anadolu Adliyesi Dergisi yayın hayatına başladı. İçerik bakımından oldukça doyurucu olan bu dergi de sadece makaleler bulunmayıp şiirler, hikayeler, mizah, bulmaca, tarih, yaşam, kültür-sanat ile ilgili bölümleri derginin ilk sayısında bulmak mümkün. Derginin tüm yargı çalışanlarına faydalı olacağından ise şüphe yok.
DERGİ KÜNYESİ
Genel Yayın Yönetmeni
Salih YILDIRIM- C.Başsavcı Vekili
Editörler
Sıddık ILGAR- C.Savcısı
Ömer SOLMAZ- C.Savcısı
Yayın Kurulu
Ali Sadık TAŞTEPE- Hakim
Dr. Barış DUMAN- C.Savcısı
Durmuş Ali GENÇ- Hakim
Levent KANDEMİR- C.Savcısı
Müberra TÜLÜ- Hakim
Ömer SOLMAZ- C.Savcısı
Sıddık ILGAR- C.Savcısı
Vahdettin TOKLUCU- Hakim
DERGİ KÜNYESİ
Genel Yayın Yönetmeni
Salih YILDIRIM- C.Başsavcı Vekili
Editörler
Sıddık ILGAR- C.Savcısı
Ömer SOLMAZ- C.Savcısı
Yayın Kurulu
Ali Sadık TAŞTEPE- Hakim
Dr. Barış DUMAN- C.Savcısı
Durmuş Ali GENÇ- Hakim
Levent KANDEMİR- C.Savcısı
Müberra TÜLÜ- Hakim
Ömer SOLMAZ- C.Savcısı
Sıddık ILGAR- C.Savcısı
Vahdettin TOKLUCU- Hakim
20 Kasım 2013 Çarşamba
CEZAEVLERİNDEKİ TUTUKLU SAYISI AÇIKLANDI
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ekim ayı itibariyle ceza infaz kurumlarının mevcudunun 140 bin 520, toplam kapasitesinin ise 151 bin 444 olduğunu belirterek, yapılan çalışmalarla 2012 yılında 14 bin 122, 2013 yılında 5 bin 925 kişilik kapasite artışı sağlandığını bildirdi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Yüksek Seçim Kurulu'nun ve Adalet Akademi'sinin 2013 yılı bütçeleri ele alınıyor.
CHP İstanbul Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, usul hakkında söz alarak, "Tüm hapishanelerde hasta olan hükümlü ve tutuklulara acil şifalar diliyoruz. Hastane raporu olmasına rağmen, mahkemeler adli tıpa 9 ay önce yazı yazmasına rağmen adli tıp tarafından çağrılmayan, ölüme terk edilen insanlar adına utanıyorum. Bu insanlar ölüme mi terk ediliyor, hapisleler böyle mi boşaltılacak? İnsan yaşamına saygı göstermeyen adli tıp kurumunu göreve davet ediyor ve kınıyorum" dedi.

Ergin, bütçe üzerindeki sunumunda, hukuki güven duygusunun toplumun tüm kesimlerinde yerleşmesi, adil yargılanma hakkının eksiksiz biçimde gerçekleşmesi ve özgürlükleri genişletici bir yaklaşımın benimsenmesinin en önemli amaçları olduğunu söyledi.
İnsan haklarına saygıyı esas alan adalet sistemine doğru hızla yol alındığını vurgulayan Ergin, yargı organlarına geçmişle kıyaslanamayacak derecede, demokrasi ve insan hakları hassasiyetinin hakim olduğunu belirtti.
Tüm yargı teşkilatında davaların daha hızlı sonuçlandığı konusunda önemli verilere ulaşıldığını ifade eden Ergin, özellikle Yargıtay ve Danıştay'da biriken dosyaların eritilmesinde önemli sonuçlar alındığını kaydetti.
Bakan Ergin, tüm mevzuatta insan hakları ihlallerinin önlenmesi için önemli değişiklikler yapıldığını, çıkarılan yargı paketleriyle devrim niteliğinde adımlar atıldığını anlattı.
"AİHM'DE 4. SIRAYA GERİLEDİK"
Ergin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde karar verilmeyi bekleyen toplam başvuru sayısının 2011 yılının sonunda 154 bine yaklaştığını, bu başvuruların 16 bin 800'ünü Türkiye'den giden başvuruların oluşturduğunu söyledi.
İnsan hakları alanında atılan kararlı eğitimler sayesinde her geçen gün daha iyiye gidildiğini vurgulayan Ergin, "Yargısal gelişmeler yanında tüm devlet kurumlarında insan haklan ihlallerine sıfır tolerans anlayışının yerleşmesi bugünkü olumlu atmosferi oluşturmuştur. AİHM tarafından yayınlanan istatistiklere göre uzun süredir bulunduğumuz 2. sıradan 4. sıraya gerilemiş bulunuyoruz" diye konuştu.
Ergin, buna göre AİHM'de Kasım ayının başı itibariyle Rusya'nın 18 bin 850 dosya ile birinci, İtalya'nın 14 bin 600 dosya ile ikinci, Ukrayna'nın 13 bin 400 dosya ile üçüncü, Türkiye'nin ise 12 bin 450 dosya ile dördüncü sırada yer aldığını bildirdi.
ULUSLARARASI İLİŞKİLER VE AB

Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde yürütülen çalışmalara da değinen Ergin, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Ülkemiz uyum sürecinde adalet alanında üzerine düşenleri son on yılda fazlasıyla yerine getirmiştir. Bu sürecin reform çalışmalarımıza olumlu katkısı inkar edilemez. Fakat gerek adalet gerekse diğer alanlarda başarı ile yürütülen sürecin Avrupa Birliği tarafından tam olarak karşılandığının söylenmesi mümkün değildir. Birliğin ülkemizin üyeliği konusunda güçlü bir irade ortaya koyamamasının, yürüttüğümüz çalışmaların yetersizliğinden kaynaklanmadığı bugün için herkesin malumudur. Sebep daha çok siyasidir ve ülkelerin iç politikalarından kaynaklanmaktadır. Fakat sürecin sonuna kadar kararlılıkla çalışmaya devam edeceğimizi bilmenizi isterim. Zira bu çalışmalar, ülkemizin zaten kendi insanı için yapması gereken çalışmalardır."
İlerleme Raporlarının, üyelik müzakerelerinin yürütülmesinde önemli bir enstrüman olduğuna işaret eden Ergin, "Ortaya konulan değerlendirmelerin tümünün doğru ya da yanlış olduğunun söylenmesi işin tabiatı itibariyle mümkün değildir. 2013 yılı İlerleme Raporu da bu minvalde ele alınmalıdır" dedi.
Ergin, söz konusu raporda bazı eleştiriler yöneltilmekle birlikte yargı alanındaki olumlu gelişmelere geniş biçimde değinildiğini kaydetti.
CEZA İNFAZ SİSTEMİ
Bakan Ergin, geçen yıl bütçede yaptığı konuşmada ceza infaz kurumlarımızın başlıca sorununun kapasite sorunu olduğunu belirttiğini hatırlatarak, alınan önlemlerle bu sorunun büyük oranda ortadan kaldırıldığını bildirdi.
Ergin, şöyle devam etti:
"Ekim ayı itibariyle ceza infaz kurumlarımızın mevcudu 140 bin 520, toplam kapasitesi ise 151 bin 444'tür. Yapılan çalışmalarla 2012 yılında 14 bin 122, 2013 yılında 5 bin 925 kişilik kapasite artışı sağlanmıştır. Öte yandan bu yıl sonuna kadar 5 bin 980 kişilik daha kapasite artışı sağlanacaktır. Halen devam eden inşaatlarımız ve planladıklarımız sadece kapasite sorununun aşılması için değildir. Aynı zamanda kurumların modernizasyonunun tamamlanması içindir. Zira 2002 yılından itibaren yeni infaz anlayışımıza uymayan 234 kurumu kapatmış bulunmaktayız. 2017 yılına kadar ise 164 cezaevini daha kapatmayı planlıyoruz."
İNSAN KAYNAKLARI

Adalet Bakanı Ergin, Türkiye'deki hakim ve savcı sayısının Avrupa ülkelerinin oldukça gerisinde olduğunu vurguladı. Ergin, bu konuda önemli adımlar atıldığını, gelecek yıllarda yetersizliğin tamamen aşılacağını ifade etti.
Ergin, merkezi yönetim bütçesinin imkanları dahilinde gerçekleşen bütçe büyümesi ile ihtiyaçların bütününün karşılandığının ifade edilemeyeceğini belirterek, ancak gerçekleşen miktarlara bakıldığında geçmişe oranla daha iyi bir noktada olunduğunu kaydetti.
19 Kasım 2013 Salı
BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİ
Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi.
Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke...

Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."
(Tanıtım Bülteninden)
6 Kasım 2013 Çarşamba
İDEAL STAJ EĞİTİMİ NASIL OLMALI?
6. Stajyer Avukatlar Kurultayı’nda kabul edilen Sonuç Bildirgesi şöyle:

Staj Eğitimi ve Staj Sonrası İlk Yıllar:
1-Hukuk Fakültesi sayısının ve kontenjanlarının hukukçu ihtiyacının üzerinde artmış olması nedeniyle; sayının ihtiyacı karşılar bir seviyeye çekilmesi konusunda girişimlerin yapılması önemlidir.
2-İlk 6 ayki adliye stajının daha etkin ve öğretici olabilmesi için TBB tarafından Adalet Bakanlığı ve Adli Yargı Komisyonu (hâkimler/savcılar) nezdinde gerekli girişimler yapılmalıdır. Bu süreçte mahkeme kalemlerinde stajyer avukatlara staj eğitimi ile bağdaşmayan işlemler yaptırılmaması adına gerekli yönde düzenlemeler getirilmelidir. Stajyer avukatlar için adliyede kendilerine özgü bir cübbe belirlenmelidir.
3-Baroların ikinci 6 aydaki avukat yanı stajının yapılacağı avukatların belirlenmesinde 5 yıllık kıdem şartı ile yetinilmeyip, stajyer yetiştirmeye uygun ortamın olup olmadığı ayrıca araştırılmalı ve staj süresince denetlenmelidir. Stajyer kabul edecek avukatların, stajyerin yetiştirilmesi konusunda eğitim almaları düşünülmelidir.
4-Staj bitiminde alınan ruhsat ücreti asgari düzeye çekilmeli veya kaldırılmalı ve staj bitiminden itibaren en geç 15 gün içerisinde ruhsatlar avukatlara teslim edilmeli ve ruhsat bekleme süresi içerisinde stajyer avukatların yapabilecekleri işleri yapmaya devam etmesini sağlayacak girişimlerde bulunulmalıdır.
5-Staj dönemi boyunca stajyer avukata verilecek ücretleri TBB karşılamalı ve bu ücret en az asgari ücret düzeyinde olmalıdır. TBB tarafından verilen staj kredileri, kredi geri ödemesinin süresinin sonunda (bugün için 2 yıl) avukatlık mesleğine devam etmesi koşulu ile karşılıksız hale getirilmelidir.
6-Stajın avukat yanında yapılacak olan kısmında stajyer avukatların yaptığı işler barolar tarafından denetlenmelidir. Staj süresince düzenli periyotlarla stajyer avukat tarafından ihtiyari görüş niteliği taşıyan stajı hakkında rapor sunabilme imkânı tanınmalıdır.
7-Baroların tercihen kendi staj eğitimi merkezi olmalı ve eğitim içeriği teori değil pratiğe dayanmalıdır.. Bazı özellikli konuların (drama, yöneticilik, diksiyon, iletişim, mesleki yabancı dil, temel muhasebe ve kurgusal duruşmalar) her bir coğrafi bölgede oluşturulacak bölgesel staj eğitim birimlerinde ele alınması düşünülmelidir. Staj eğitim merkezi bulunmayan barolara, bölgesel staj eğitim birimlerinin diğer konularda da destek vermesi sağlanmalıdır.
8-Mesleğin ilk yıllarında ekonomik sorunlar yaşanacağı açık olmakla; ilk defa bürolarını açacak olan avukatlara kredi desteği TBB tarafından sağlanmalıdır.
9-1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince staj süresinin uzatılmasına yönelik yönetim kurulu kararlarının kesin olduğu yönündeki ifadenin idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesine aykırı olup kaldırılması gerekmektedir.
10-Mesleğe yeni başlayan avukatlara belli süreyle baro aidatı muafiyeti sağlanmalı ve barolara giriş ödeneği kaldırılmalıdır.
11-CMK ve Adli yardım yönetmeliği gereğince avukat görevlendirilen işlerde, mesleğe yeni başlayan avukatlara öncelik tanınmalıdır.
12-Staj dönemi boyunca sadece genel sağlık sigortası değil uzun vadeli sigorta kolları primleri de ödenmelidir.
13-TBB bünyesinde Stajyer avukatların temsiline yönelik bir organ oluşturulmalıdır.
Avukatlık Sınavı ve Yönetmelik Değişikliği ile Önerilen Staj Kabul Değerlendirilmesi ile Staj Yeterlilik Değerlendirmesinin İçeriği:
1-TBB tarafından hazırlanan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na eklenmesi düşünülen avukatlık sınavı önerisinin savunma mesleğinin gelişimine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
2- Avukatlık Staj Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmasına dair yönetmelikteki “Staja Kabul” ve “Staj Yeterlilik” değerlendirmelerinin, başka kuruluşlar tarafından değil TBB bünyesinde oluşturulacak bir değerlendirme birimi tarafından yapılmalıdır.
3-Staja kabul esnasında, puanın yanı sıra kontenjan sınırlaması da yapılmalıdır.
4 Kasım 2013 Pazartesi
İSTANBUL BAROSU ‘ANDIMIZ’I KALDIRAN YÖNETMELİK MADDESİNİN İPTALİ İÇİN DANIŞTAYA DAVA AÇTI

İstanbul Barosu Başkanlığı, 08.10.2013 gün ve 28789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değiştirilen 27.08.2003 gün ve 25212 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinin iptali ile yürütmesinin durdurulması istemi ile Danıştay’a dava açtı.
Daha önce Danıştay 8. Dairesince ‘Andımız’ın kaldırılmasına ilişkin Yönetmeliğin aynı maddesinin iptalinin reddedildiğine ilişkin gelişmelerin anlatıldığı, istemin hukuki sebep ve delillerinin sıralandığı dava dilekçesinde “Açıklanan ve re’sen göz önüne alınacak nedenlerle;08.10.2013 gün ve 28789 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değiştirilen 27.08.2003 gün ve 25212 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinin iptali ile yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz” denildi.
BU KİTABA KİTAPLIĞINIZDA YER AÇIN
Şu sıralar “hangi kitabı alıp okusam acaba?” diyorsanız ve
şuanda bu yazıyı okuyorsanız doğru yerdesiniz. Birazdan bahsedeceğimiz bu
kitap, konumları farklı olsa da birbirinden habersiz aynı yükü sırtlayan
insanların hikâyelerini bir çırpıda okunacak denli yalın ve belleklerde uzun
süre yer edecek kadar derin bir anlatımla okura sunuyor.
Okurken bir yandan tebessüm edebileceğiniz bir yandan kendinizden
bir şeyler bulabileceğiniz bir yandan da hüzünlenebileceğiniz bir öykü kitabı…
Her bir başlığın dikkat çekici olduğu bu kitapta hukuk
mesleğinin zorlularını ve özellikle stajyer avukatların yaşadıkları sorunları
okuyacaksınız. Bu eserin sadece hukukçular tarafından değil herkes tarafından
okunması, özellikle avukat-müvekkil ilişkisi çerçevesinde tarafların birbirlerine
karşı hoşgörülü olmasını sağlayacaktır.
Bu niteliği sayesinde kitap herkese hitap edebilecek
türden...
Kitapta aynı zamanda denemelerde yer alıyor.
Kitabın adı: “Öyküleşen Hukuk”, yazarı: “Coşkun Ongun”.
Tam 155 sayfa olan bu eserden öğreneceğimiz çok şey var…
3 Kasım 2013 Pazar
YENİ BİR HAK ARAMA YOLU: ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU VE BU KAPSAMDA AVUKATLARIN ROLÜ*
Stj.Av.Sinem
Saçkan

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan bir referandumla kabul edilmesiyle iç hukuk sistemimize girmiş bulunan ikincil nitelikte bir hak arama yoludur.[1] Bu cümleden anlaşılacağı üzere, bireyin temel hak ve özgürlükleri kamu gücünün eylem veya ihmali nedeni ile ihlal edilenlerin başvuracağı istisnai bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolu sadece kamu gücü işlemlerine karşı yapılmaktadır.
Ülkemizde bireysel
başvuruya ihtiyaç duyulmasının temel nedeni, temel nitelikteki hak ihlallerinin
engellenmesi ve ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ( AHİM )
yapılan başvuruların sayısının azaltılmasıdır. Bu kapsamda ülkemiz aleyhine
açılmış birçok tazminat davası bulunmaktadır. Üstelik AİHM’de karar bekleyen
Türkiye ile ilgili dosyalar her geçen yıl artış göstermektedir. 2007’de 9 bin
150 olan dosya sayısı, 2008’de 11 bin 100’e, 2009’da ise 13 bin 100’e
ulaşmıştır.[2]
Avrupa Konseyi’nin
organları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin iç hukukta uygulanmasını
sağlamaya yönelik mekanizmaları kurma yönünde taraf devletlere yükümlülüklerini
hatırlatmaktadır. Burada önem taşıyan husus sözleşmeye taraf olan devletlerin
iç hukuklarında ihlalleri giderici mekanizmaları oluşturmalarını sağlamaktır.
Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuru sistemi bu mekanizmalardan
birisidir. Bu sebeple konumuz bakımından bireysel başvurunun incelenmesi önem
taşımaktadır.
Bireysel başvuru, 1982
Anayasası’nın 148. ve 149. maddelerinde yapılan değişiklikler ile hukuk
sistemimize girmiştir.

Bireysel başvuruya
kabul edilebilecek başlıca temel haklar şunlardır: yaşama hakkı, işkence ve
eziyet yasağı, suç ve cezaların kanuniliği, hak arama hürriyeti, kişi hürriyeti
ve güvenliği, zorla çalıştırma yasağı, özel hayata, aile hayatına, konut ve
haberleşmeye saygı, din ve vicdan hürriyeti, toplantı ve örgütlenme hürriyeti,
mülkiyet hakkı, serbest seçim hakkı, eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi, eşitlik
hakkı.
Temel hakkı ihlal edilen birey, hak ihlali
iddialarını öncelikle ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemeler önünde ileri
sürmüş olmalıdır. Aksi halde Anayasa Mahkemesi başvuruyu, başvuru yollarının
tüketilmediği gerekçesi ile kabul edilemez bulacak ve işin esasını
incelemeksizin bu gerekçe ile reddedecektir.
Anayasa Mahkemesine
bireysel başvurunun kapsamı sadece başvurucunun anayasal temel hak iddiasının
doğruluğu üzerinedir. İhlalin tespiti halinde bunun ortadan kaldırılması için
alınması gerekli tedbirlere hükmedilecektir. Anayasa mahkemesi önüne gelen
başvurularda kanunun doğru uygulanıp uygulanmadığı yönünden değil, temel hak
odaklı bir inceleme yapacaktır.
Anayasa Mahkemesi
tarafından bireysel başvuru sonucunda verilen kararın, hak ihlalini ortadan
kaldırmadığı ve mağduriyetin devam ettiği düşünülüyorsa, bu karardan sonra
ilgililerin AHİM’e başvurmasında hiçbir engel bulunmamaktadır.
Kişi güvenliğinin
sağlanması demokratik toplumların başlıca varlık nedenidir. Bu kapsamda savunma
hakkı, toplumsal konumları ve ekonomik düzeyleri ne olursa olsun, herkes için
çok büyük önem taşır. AİHS’e göre, kendisine bir suçlama yöneltilen kişi: “ Kendisini müdafaa etmek veya kendi seçeceği
müdafiin veya eğer bir müdafii tayin için mali imkânlardan mahrum bulunuyor ve
adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir
avukatın meccani yardımından istifade etmek hakkına sahiptir.”[3]
Ceza yargılamalarında
savunma hakkının öznesi suçlanan kişidir. Elbette ki sanığın bir müdafii
olmadan kendisini savunması en doğal hakkıdır.
Sanığın suçlama
karşısındaki öznel konumu ile birlikte hukuk bilgisinin yetersizliği nedeni ile
demokratik toplumların güvenliği için önem taşıyan savunma hakkının salt
kişisel çabalarla yürütülemeyeceği görülmüştür. Sanığın mahkeme önünde avukat
yardımı ile savunulması, toplumsal bir zorunluluk olarak doğmuştur.
Savunmasız sanığa bir
avukat atanması ile sorun çözülmüş olmamaktadır. Bununla birlikte avukatın
görevini etkili bir biçimde yürütüp yürütmediğinin de değerlendirilmesi
gerekir.
Bu bağlamda adil
yargılanma hakkının önemine işaret etmek gerekir. Adil yargılanma hakkı, içerik
olarak adil karar verilip verilmediği değil, adil bir karar verilebilmesi için
gerekli koşulların sağlanıp sağlanmamasıdır.[4]
Bununla birlikte İHAM’a göre milli mahkemeler, davayla ilgili olup olmadığının
değerlendirilmesinde bir önyargı taşımaksızın taraflarca sunulmuş mütalaalar, savunmalar
ve delilleri iyi incelemek yükümlülüğü altındadır; açıkça hatalı bulgulara
dayanan bir karara varmak, başvurucunun hakkaniyetli yargılanma güvencesinin
mahkeme tarafından ihlal edildiğini gösterebilir.
Campbel ve Fell-
İngiltere 1984 tarihli kararı;
“Sözleşme’nin “mahkeme”
tanımına giren bütün birimlerde, davanın kanıtlarının sunulduğu, tanıkların
dinlendiği veya elde edilen nesnel bulguların hukuksal sonuçlarının
tartışıldığı yüz yüze yargılamanın her aşamasında, avukatla savunulma hakkının
kullanılması gerekmektedir. Devletlerin bu yükümlülüğü adil yargılanma hakkının
zorunlu bir koşuludur.[5]
AİHM’e göre, sanığın
ilk derece mahkemesinde avukat eliyle savunulması, yargılamanın sonraki
aşamalarında avukatsız bırakılmasına haklılık kazandırmayacaktır.
Federal Mahkeme sanığın
avukatla temsil olanağını silahların eşitliği ilkesi kapsamında
değerlendirmiştir. Silahların eşitliği ilkesi, yargılamadaki taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin
sağlanmasını amaçlar.[6]
Silahların eşitliği
ilkesi mahkeme tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: “ Silahların eşitliği, davanın bir tarafını, diğer taraf karşısında
belirli bir dezavantaj içine sokmayacak şartlar altında, her bir tarafın
deliller de dahil olmak üzere, davasını ortaya koymak için makul ve kabul
edilebilir olanaklara sahip olması zorunluluğu demektir.”
Avukat, hukukun
uygulanmasını sağlamak, hukuk devleti amacına uygun hareket etmekle yükümlüdür.
Avukat üstlendiği vekâlet işi çerçevesinde gerçeğin bulunması faaliyetine
ortaktır.[7]Bu
bağlamda AİHM kararları ile avukatlık mesleği önemli kazanımlar elde etmiştir.
Anayasa Mahkemesine
başvuru yapılırken veya incelemenin ilerleyen aşamalarında avukat tutulması
mümkün ise de bu konuda bir zorunluluk bulunmamaktadır. Avukat aracılığıyla yapılan
başvurularda, buna ilişkin vekâletnamenin başvuru ekinde bulunması şarttır.
Başvurucunun avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa onunla yapılan yazışmalar ya
da ona yapılan tebligatlar başvurucuya yapılmış sayılır.
Belirtmiş olalım ki,
bireysel başvuru yapılmasının kesinleşen kamu işlemine yönelik doğrudan bir
etkisinin bulunmaması nedeniyle, bu işlemin infaz ya da icrasının durdurulması
söz konusu olmamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda tedbir kararı
almayı çok istisnai durumlarda kabul etmektedir.
Bireysel başvurudan
feragat mümkündür. Başvurucunun davasından feragati halinde düşme kararı
verilir. Anayasa Mahkemesince verilen kararlar kesindir. Bu kararlara karşı
itiraz edilebilmesi mümkün değildir.
Son olarak ifade etmiş
olalım ki, Anayasa Mahkemesi karar verirken anayasa hükümlerini sözleşmeye
uygun bir şekilde yorumlayıp ona göre karar vermesi gerekir.
*Güncel Hukuk Dergisi, Kasım, Sayı 119.
*Güncel Hukuk Dergisi, Kasım, Sayı 119.
[1] Ekinci,
Hüseyin-Sağlam, Musa, 66 soruda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, Council
of Europe, Avrupa Konseyi, T.C.Anayasa Mahkemesi, 2012, s.7.
[2] Bknz:” http://gundem.milliyet.com.tr/aihm-nin-2012-gumus-madalyasi-turkiye-ye-/gundem/gundemdetay/25.01.2013/1660043/default.htm”,( Erişim tarihi: 09 Eylül 2013.
[3] Güney
Dinç, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Kararlarına Göre Avukatla Savunma Hakkı”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi,
(http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2004-55-88, (Erişim tarihi: 09 Eylül 2013).
[4] İnceoğlu,
Sibel, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, 2.baskı, beta, haziran,
2013, İstanbul, s.209.
[5] Bknz: http://yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=262,
(Erişim tarihi: 09 Eylül 2013)
[6]
İnceoğlu, Sibel, a.g.e., s.239.
[7] Bknz: http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1272.htm,
( Erişim tarihi: 09 Eylül 2013)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)